Bir şairin hayatı gibi şiirleri de bertaraf edilemez
Metafor, İlhan Sami Çomak’ın şiirinde hayati bir önem taşıyor. Okuyucu da dizelere koşut olarak verilen bir şeyle metaforu parçalayarak, kendi deneyimlerinden yeni bir metafor yaratmayı başarıyor.
Koray Feyiz
28 yıldır cezaevinde olan şair İlhan Sami Çomak, şiirlerindeki metaforun gücüyle okuyucu ile fiziksel yakınlıklar kurmaya devam ediyor. Onun şiiri, terimlerin sıradan bir dilde mevcut olmadığından bahisle, özellikle de henüz isimlendirilmemiş deneyimler gibi incelikle çalışabilmesi ile ünlüdür. Çomak’ın şiirindeki metafor, bu tür analizleri kolaylaştırmak için bir ‘anahtar’ rolü oynuyor.
1994 yılından beri cezaevinde bulunan ve Türkçe şiirler dışında Kürtçe şiirler de yazan İlhan Sami Çomak, kelimelerin ve metaforların son biçimdeki eklemlenmeye kadar, ritim doğrultusu dışında güvence altına alınamayacağına inanıyor. Zira bir şiirin anlamı, ilk başta onu tasarlayanlar tarafından ne kadarsa, uygulanması sırasında da onunla birlikte yer alanların ona sağladığı anlam kadardır. Bu nedenle metafor, İlhan Sami Çomak’ın şiirinde hayati bir önem taşıyor. Metafor, hedefin nasıl bulunacağını gösterir çünkü. Çomak, sıradan bir dilde mevcut olan terimlerden herhangi birini kullanarak hedefin zihinsel görüntüsünü kirletmezken, okuyucu da dizelere koşut olarak verilen bir şeyle metaforu parçalayarak, kendi deneyimlerinden yeni bir metafor yaratmayı başarıyor.
Peki, İlhan Sami Çomak’ın şiirindeki metaforlar, karmaşık şiirlere yönelik analizler yapmak için kullanılabilir mi? Böyle bir olanak olmadan, şairin ‘derin’ olarak adlandırılabilecek dizelerini ifade etmek her zaman zor olacaktır elbette. Onun şiirinin sıradan bir dilden kaçtığı ve bir şekilde meselelere ve paradokslara cevap vermeye çabaladığı için kendisiyle her ne kadar çatışsa da ya da çelişkili hislerin eşzamanlı olarak eğlendirilebileceğini kabul etmiş olsa da ortalama bir şiirden daha ‘olgun’ göründüğü apaçık ortadadır ve her iki durumda da biliyoruz ki ‘iyi’ ya da ‘kötü’ yoktur! Bir kez, duygular birbirleriyle savaşmaya görsün…
Öte yandan, İlhan Sami Çomak, anlaşılmaz farklılıklara yanıt vermek zorundadır. Prensip olarak eğer bunlar uzlaştırılamaz ise o zaman hiçbir şiir ortaya çıkamaz ya da şiir tamamen yüzeysel ve kozmetik bir duruma gelir.
METAFOR, BİR İLİŞKİ MODELİ TANIMLAR
Şairin şiiri, bu farklılıkları ortak bir çerçeve içinde tutma olasılıklarını da önerir. Bu ‘çerçeve’, şair tarafından hâlihazırda tercih edilen ortak dilin içinde açıkça ifade edilmesinin mümkün olmadığını kanıtlayabilir. Başka bir deyişle, daha çeşitli şiirsel dillerin iletişim kurmak ve onu bağlamak için kullanılması koşuluyla, inatçı farklılıkların gerçek meydan okumasına daha uygun bir şiir türü olasılığını da içerir. Bu bağlamda metafor, doğası gereği bir ilişki modeli tanımlar.
Bu nasıl olmaktadır? Şairin iç kulağı ilk önce ısrarlı bir ritme uyandırılır ve ortaya çıkan algıların henüz formüle edilmediği ve birbirleriyle ilişkilerini bulacağı bir ses ortağı oluşturulur. Böylece akıl bir sinyal üzerinde yoğunlaşır ancak bu durum neredeyse göz ardı edilmektedir çünkü kelimeler kavranmış gibi gözükür ve eğer kelimeler ele geçirilirlerse bunun ne anlama geldiğine ilişkin sadece o zaman bir yakınlaştırma yapmış olduklarını kanıtlayabilmeleri mümkündür.
Metaforize edilmiş metafor (uyum dışında çift atlama) uyumu bekletir ve bize imkân verir. Metafor, toplum ve toplumun önerilerini onun şiiri ile buluşturmak için güçlü yeteneklere sahiptir. Figüratif kelimeler onlarla birlikte edebi kullanımlarının dağınık olan enerjisini bir araya toplamak için çalışır. Şair bir şekilde, o analojiyi ne kadar dikkatli seçerek ve kullandığı diğer kelimeleri de dikkatle seçerek bir dereceye kadar bu durumu kontrol edebilir.
İlhan Sami Çomak’ın şiirindeki dil ile şiiri dışındaki dil arasındaki ana fark, diğerinin bir diğerinden daha yapılandırılmış olmasıdır. Matematiksel denklemlere dayanan bir metnin daha da karmaşık olabileceği tartışılabilir fakat şiirsel yapının büyük değeri, yüksek mertebenin anlaşılabilir olması için tasarlanmasıdır. Bu nedenle karmaşıklık ve anlaşılabilirlik arasındaki uygun bir uzlaşmadır bu. Burada bir bulmaca var ve şu anda çok farklı şeylerle ilgileniyoruz: Eleştirinin bir bütün olarak düşünülmesi anlamında anlamın büyüklüğü ve parçaları hakkında düşünürken, anlamın canlılığını da düşünüyoruz ve kesin anlamı ve kesinlik olmadan nasıl canlı bir anlamın var olabileceğini açıklamak kolay değil. Bu yüzden bir eleştirinin ‘yapı’ fikrini izleyerek de olağanüstü bir kapasiteye sahip bir şey peşinde koşuyoruz.
İKİ BİNLİ YILLAR VE YARATICI SÜREÇ
2000’li yıllar şiiri söz konusu olduğunda, okurun henüz daha iyi bilgilendirilmiş ‘sıradan dil’ tanımlayıcılarından yoksun olduğu durumlarda, bir iç görünün iletilmesi meselesidir şairin şiiri. Artan derecede güvenilir görünmektedir ve reddedilmeye karşı da savunmasız değildir çünkü 2000’li yıllar şiiri bu alanda büyük bir ikilemle karşı karşıyadır günümüzde ve 2000’li yıllar şiirinin bu ikilemi çözmek ve ortaya çıkabilecek dinamik bir durum ile başa çıkmak için yeterli karmaşıklıkta olması gerekir. Çünkü şairin şiirini bertaraf etmek dili büyük ölçüde daraltır. Onun şiiri, 2000’li yıllar şiirine bu kadar yaygın ve aynı zamanda modern ötesi açılımlarıyla katkıda bulunarak bir şekilde ‘yön’ vermektedir ve her türlü yaratıcı süreç için çok önemlidir.
Ama 2000’li yıllar şiiri ne kadar karmaşıklaşırsa karmaşıklaşsın günümüz şiirinin bütünleştirici boyutlarını kavramak için bu şiirin bu duruma en motive olanı bile yeterince istenilen başarıyı yakalayamaz. Yakalayamamıştır da…
Çomak’ın dizelerine dönelim şimdi: Şairin 'Hayattayız Nihayet' adlı son kitabı bu tür metinleri karakterize eden bir şeydir. Şimdi “yola düştüğümde” şiirindeki “Yola düştüğümde üzgündüm / aklımda lambaların ışığı, çavlanların sesiyle. / Sevdiğim dizeleri boza boza sığındım gölgene, / Çürüyen yaprakların sessizliğiyle inciniyorken ağaçlar, / Sabahın ezgisiyle başladım sana ve güne / ey tahtayı oyan nem!” (s.13) dizelerine bakarsak, sıradan söylemde, söylemin bir ana yolla bir arada durmasını bekleriz. Onun planını görürsek, bir bütün olarak bunun anlamı bize gelecektir. Ama zemin planı sadece daha büyük bir organizasyonda bir öğe, daha çok bir şiirden yola çıkarak daha büyük bir çalışma olarak, bir bütün olarak ortak bir fikrin tekrarlanmasından daha heyecanlı ve indirgenemeyecek sözel bir deneyimdir.
İlhan Sami Çomak’ta da o devam ediyor: Onun şiirinin sıradan bir söylemde bulduklarımızdan daha yüksek bir örgütlenme derecesine sahip olduğunu söylemek, o zaman şiir okuma konusunda sahip olduğumuz heyecana, ama gerçek bir ‘gerçeği’ söylemeye karşı coşkulu bir övgü değildir, sürekli bir değişim sürecidir ve çoklu dönüşümlerden geçen çoklu ilişkilerin odağında şairin dizelerindeki anlamın ‘çokluk’ duygusu olarak birçok dönüşümünden kaynaklanmaktadır bu. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. “biliyorum” şiirini birlikte okuyalım; “Uyandım belki acı çekiyorum ve taşa yağmura benziyorum / Uyandım bu yalnızlıkla güneşi gölgeyi kıskanıyorum” .(s.35)
Özellikle bu dizeler, azami bir belirginlikle ‘tek bir ana yol’ olarak ifade edilecek şekilde tasarlanmıştır. Parçalar arasındaki diğer ilişkileri dile getirmek için pek çok çaba vardır. Bazıları örtük olabilir. Ancak, şiir formülasyonu sırasında (masanın altındaki veya perde arkasındaki uzlaşmalar için söylüyorum) çalıştıkları takdirde, potansiyel etkileri giderek daha ‘derin’ bir şüphe uyandırır...
İlhan Sami Çomak şiirinin analizini burada noktalayalım. Ancak, tıpkı “Topladım bir yana çünkü hayat perdesini, gün içeri doldu / Boşluk ses verdi” (s.79) dizelerindeki gibi, onun sesine kulaklarımızı tıkamayalım.