Türkiyeli ve Suriyeli çocuklar, Kültür için Alan Programı kapsamında “Ortak Hikaye Projesi” geliştirmek için bir araya geldiler ve ortaya “Gökçe” isimli bir kitap çıktı. Eğitimci Aslı Gökgöz’ün proje koordinatörlüğünde bir grup akademisyen ve eğitimci gözetiminde bir araya gelen, çocukların hayallerine dair, bizzat çocuklar tarafından yazılıp çizimleri yapılan ve kapak tasarımında çocukların parmak izlerinin yer aldığı dünyada ilk kitap.
Turgut Uyar’dan “İkimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım”
dizelerini işitir işitmez mavi semaya uzanan bakışlar, zaman zaman
da çocuklarına “Gökçe” ismini verir, maviyi, gökyüzünü, göğe dair
her şeyi anımsatması için...
Umudun bir rengi olsa, o da herhalde gökyüzünün rengi olurdu.
Birçoğumuz için bir gökyüzü altında beraberce, kardeşçe, kırmadan
dökmeden yaşamak önemlidir; çünkü Edip Cansever’in de o güzel
ifadesiyle “gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk; hiçbir yere
gitmiyor”.
Türkiye’nin akıl almaz hızda değişen gündemi arasında geçen
haftalarda ekrana tam da gökyüzü gibi umut dolu bir haber düştü.
Türkiyeli ve Suriyeli çocuklar, Kültür için Alan Programı
kapsamında “Ortak Hikaye Projesi” geliştirmek için bir araya
geldiler ve ortaya “Gökçe” isimli bir kitap çıktı.
Ortak Hikaye Projesi, Kültür Merkezi çalışmaları.
(Foto: Gökhan Gökgöz)
Depremden önce basımı tamamlanan kitap, şu anda Antep’teki çocuk
kütüphanelerine, köy okullarına ve sahra kütüphanelerine
dağıtılmaya başlandı.
Amaç, bu denli kırılgan olduğumuz bir dönemde umudu çoğaltmak,
birlikte yaşam azmini anımsatmak, çocukluğun o tüm farklılıklarını
aynı göğün altında yok sayan bakış açısını yetişkinlere
göstermek...
Kitap, eğitimci Aslı Gökgöz’ün proje koordinatörlüğünde bir grup
akademisyen ve eğitimci gözetiminde bir araya gelen, Gaziantep’te
yaşayan 40 Türkiyeli ve Suriyeli çocukların hayallerine dair...
Ayrıca, bizzat çocuklar tarafından yazılıp çizimleri yapılan ve
kapak tasarımında çocukların parmak izlerinin yer aldığı dünyada
ilk kitap olma özelliğine sahip.
Gökçe, Uyurgezer Kitap, Türkçe ve Arapça iki dille
basıldı, 2023 (Foto: Aslı Gökgöz)
Uyurgezer Kitap tarafından çift dilli (Türkçe ve Arapça) olarak
basıldı. Bunu da çocuklar gayet doğal ve güzel bir şey olarak
algıladı. “Ne güzel, arkadaşım da bunu kendi dilinde okuyabilecek”
dediler, “Türkçemiz elden gidiyor” demek yerine...
Kitabın yazım öyküsü oldukça doğal bir şekilde gelişti
aslında... “Bir varmış, bir yokmuş” diye başlayan bir masal
cümlesiyle yola çıkan çocuklar, eğitmenlerden uzun süredir
aldıkları yaratıcı yazı atölyelerinin de katkısıyla, öyküyü
kendiliğinden–olay örgüsüyle, mekanlarla, kahramanlarla birlikte-
kurgulamışlar ve birbirlerinin cümlelerini belirli bir kurgu
dahilinde devam ettirmişler. Bir yandan da resimlerle süslemişler.
Hem de ne güzel resimlerle!
Sonuçta, Gökçe isimli bir kızın kır yaşantısının tüm detayları,
çocuk saflığıyla Arapça ve Türkçe olarak yayınlanarak ortak bir
üretim oluşmuş.
Çocukların yaşları, 6-14 arasında
değişiyor. Ama hayalleri ortak... Farklı milletlerden ve
coğrafyalardan olmalarına rağmen, aynı haklara sahip olduklarını,
birlikte ayrımcılıktan uzak şekilde fikirlerini dile
getirebildiklerini ve birbirlerini “duyabildiklerini” göstermek
istiyorlar.
Proje katılımcısı “çocuk yazarlar” ve “çocuk çizerlerle” çok
keyifli söyleşiler yaptım. Hepsi bana bu projenin kendilerinde
yarattığı değişimi, kendi ifadeleriyle aktardılar. Ve her birinin
kendi içlerinde ne kadar güçlü ve büyük birer bilge insan olduğunu
gördükçe gözlerim doldu.
Örneğin 2014 yılında Halep’ten Türkiye’ye göçen bir ailenin 12
yaşındaki oğlu Hüsam Alagha, “Bu proje, hayal dünyamı geliştirdi.
Bana, mutluluğu, aile sevgisini öğretti” dedi, geride bıraktığı
birçok aile ferdinin özlemini kelimelerinin arasına özenle
serpiştirerek.
14 yaşındaki Baver Yaprak ise, “Bu proje bize ekip olarak uyumlu
çalışmayı, beyin fırtınası yapmayı, hayal gücünün sınırlarını
kişinin kendisinin koyduğunu ve eğer isterse o sınırları yine
kendisinin aşabileceğini anlamamızı sağladı,” dedi.
Ortak Hikaye Ağacı (Foto: Aslı Gökgöz)
Çoğu, artık hiç çekinmeden hayallerini kâğıda dökebiliyor;
fikirlerinin önemsendiğini gördükçe özgüvenleri artıyor. 10
yaşındaki Ege Mai, “herkesin farklı ama aynı olduğunu öğrendim.
Aynı yıldızlı gökyüzünün altında birlikte olmayı öğrendim”
diyor.
Proje koordinatörü Aslı Gökgöz, çocukların bu kitabı hazırlık
aşamasında bir araya geldikleri atölyelerde oyunlar oynamalarının,
birbirlerini dinlemelerinin ve hatta birbirlerinin isimlerini
dillendirmelerinin, aileleri için de bir eşik kırılması olduğunu
düşünüyor.
“Suriyeliler hastanelerde sıra beklemiyor”, “Suriyeliler
elektrik, doğalgaz ve su faturası ödemiyor”, “Suriyeli esnaf vergi
ödemiyor”, “Suriyeliler istediği üniversiteye sınavsız giriyor” ve
daha nice asılsız haber ile medyada dezenformasyon yoluyla
pompalanan Suriyeli düşmanlığının panzehri aslında bu tür toplumsal
iç içe geçme girişimleri, birbirini tanıma, birbirinin hayatına
dokunma ve onu anlamlandırma adımları...
Kitap yayımlandıktan sonra halen aktif olan WhatsApp iletişim
gruplarında halen yılbaşı, kandil, Ramazan gibi günlerin karşılıklı
kutlanması da, aileler ve çocuklar arasındaki o çok özlenen
toplumsal bağın mikro ölçekte bir proje ile ne güzel
sağlanabileceğinin bir kanıtı... Benzer şekilde, depremin yaşandığı
ilk anlarda aileler birbirlerinin iyi ve güvende olup olmadıklarını
oradan öğrenmek istediler.
“Birlikte oynanan oyunlarla hem çocuklar hem aileler için,
karşısındaki kişi, 'Suriyeli' diye ifade edilen bir genellemenin
soyut kişisi değildi artık. Hüsam, Mariam, Lara, Alma, Norsin gibi
bir özneydi, aynı Beyza, Doğu, Deniz, Elif, Zeynep gibi,”
diyor proje koordinatörü Aslı öğretmen.
Ortak Hikaye, kitap tanıtım toplantısı. (Foto: Gökhan
Gökgöz)
Birçoğu ya kendileri ya da yakın çevreleri Şam’dan, Halep’ten
Türkiye’ye göçen, belki bu yolculukları birkaç ay süren, geceleri
battaniyelerden yapılmış çadırlarda uyuyup gündüzleri zorlu
ormanlık patikalardan, suların, karların arasından yazlık
ayakkabılarla bata çıka ilerleyen, yaşam umuduna dört elle sarılan,
ölüm ile yaşam arasındaki o ince çizgiyi gayet iyi bilen, Türk
komşusunun bir merhabasıyla gözlerinin içi gülen, bir savaştan
kaçıp hayatta kalma savaşına kapılan aileler...
Peki resimlerde özellikle Suriyeli çocukların entegrasyon
aşamasında yaşadıkları muhtemel travmalara dair bir iz var mıydı?
Aslı öğretmene bunu sordum ve yanıtı oldukça çarpıcı oldu:
“Kuşkusuz çocuklar deneyimlerinin etkisini yazdıklarına,
çizdiklerine yansıtmışlardır. Ancak travmaya dair bir izden ziyade
umuda dair izler gördük. Yaratıcı yazı atölyelerimizde yazma
sürecini bir hız trenine benzettik, okurun merakını canlı tutmak
için sorun yaşanmalı ancak peşinden çözüm gelmeliydi. Çocuklar her
soruna umutla çözüm buldular, birbirlerinin cümlesini devam
ettirirken, tehlike içeren bir sorunu -örneğin kurtların gelmesi-
yazan çocuk, kendinden sonraki arkadaşının buna bir çözüm
bulacağını biliyordu. Çünkü çocuk kitaplarının yapı taşının umut
olduğunu biliyorlardı. Kurtlar gittikten sonra "Köpek sahiplenelim"
diyen çocuk Suriyeli bir çocuktu. Üstelik bu çocuk, kitabın
kahramanı olan Gökçe'nin köpek sahiplenmeye babasıyla değil
annesiyle gitmesini istedi... Kurtları kovmak için buldukları çözüm
de barışçıl bir çözümdü. Kendi yaşam alanlarını korumak isteyen
aileye müzikle çözüm buldular.”
Çocuklar farklı kültür, dil ve ülkelerden gelmelerine rağmen
birbirleriyle oldukça rahat iletişim kurdukları, oyun
oynayabildikleri için bu hedefe erişmeleri kolay olmuş.
Çocukların dünyasında ayrımcılığa, önyargılara, ötekileştirmeye,
kutuplaştırmaya yer yok. O kavramları onların yaşamı anlamlandırma
biçimlerine dahil etmeye çalışanlar, ne yazık ki yetişkinler...
Oysa aynı göğün altında kardeşçe bir yaşam örgüsü de mümkün ve bunu
aslında bize yine çocuklar öğretiyor – her şeyi illa biz mi
öğreteceğiz onlara?
Çocuklarla müzede atölye. (Foto: Gökhan
Gözgöz)
Bu proje, bu anlamda öğretmenler arasında da dalga dalga yayılan
bir umut ve dayanışma penceresini aralamış. Aslı öğretmenin
anlattıklarına göre; öğretmenlerden, kendi öğrencilerinin de böyle
bir projenin içinde yer almak istediğine, yazar/çizer olmak
istediklerine dair geri dönüşler almışlar.
“Kitabı anadilinde okuyabilen, Türkiye'de doğduğu için
Arapça okumayı bilmeyen ancak ninesinin, annesinin, babasının
kendisine Arapça okuduğunu söyleyen çocukların sevincini öğrendik.
Özellikle resimlerini çok beğenen çocuklar oldu,” diyor Aslı
öğretmen.
Bir varmış, bir yokmuş... Kaf dağının ardında, ortak hayallerini
kitaplaştıran çocukların dostluğuna imrenen büyükler varmış...
Çocukların kitabı okurlarla buluşmaya, başkalarına ilham olmaya
devam ettiği sürece böyle projeler hiç bitmemiş sayılırmış... Çünkü
daha dost, daha anlayışlı, daha kardeşçe başka bir toplum
mümkünmüş...
Gökten üç elma düşmüş. Biri bu entegrasyon projesini okuyanın
başına, biri onu yazıp çizen iyi kalpli çocukların başına, diğeri
de tüm iyi ve merhametli Gazete Duvar okurlarına...
Okura not: Çocuk kitaplarından bahsetmişken, bu vesileyle,
çağdaş Arapça edebiyatının önde gelen yazarlarından Halid
Halife’nin Ölmek Zor İş (Deli Dolu Yayınları,
2023) adlı yetişkin romanını da okumanızı öneririm. Suriye iç
savaşı sırasında sınırın öte yanında büyük bir sıradanlığın
içindeki trajik yaşamları görmek adına eşsiz bir anlatı...