Türkiyeli ve Suriyeli çocuklar, Kültür için Alan Programı kapsamında “Ortak Hikaye Projesi” geliştirmek için bir araya geldiler ve ortaya “Gökçe” isimli bir kitap çıktı. Eğitimci Aslı Gökgöz’ün proje koordinatörlüğünde bir grup akademisyen ve eğitimci gözetiminde bir araya gelen, çocukların hayallerine dair, bizzat çocuklar tarafından yazılıp çizimleri yapılan ve kapak tasarımında çocukların parmak izlerinin yer aldığı dünyada ilk kitap.
Turgut Uyar’dan “İkimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım” dizelerini işitir işitmez mavi semaya uzanan bakışlar, zaman zaman da çocuklarına “Gökçe” ismini verir, maviyi, gökyüzünü, göğe dair her şeyi anımsatması için...
Umudun bir rengi olsa, o da herhalde gökyüzünün rengi olurdu. Birçoğumuz için bir gökyüzü altında beraberce, kardeşçe, kırmadan dökmeden yaşamak önemlidir; çünkü Edip Cansever’in de o güzel ifadesiyle “gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk; hiçbir yere gitmiyor”.
Türkiye’nin akıl almaz hızda değişen gündemi arasında geçen haftalarda ekrana tam da gökyüzü gibi umut dolu bir haber düştü. Türkiyeli ve Suriyeli çocuklar, Kültür için Alan Programı kapsamında “Ortak Hikaye Projesi” geliştirmek için bir araya geldiler ve ortaya “Gökçe” isimli bir kitap çıktı.
Depremden önce basımı tamamlanan kitap, şu anda Antep’teki çocuk kütüphanelerine, köy okullarına ve sahra kütüphanelerine dağıtılmaya başlandı.
Amaç, bu denli kırılgan olduğumuz bir dönemde umudu çoğaltmak, birlikte yaşam azmini anımsatmak, çocukluğun o tüm farklılıklarını aynı göğün altında yok sayan bakış açısını yetişkinlere göstermek...
Kitap, eğitimci Aslı Gökgöz’ün proje koordinatörlüğünde bir grup akademisyen ve eğitimci gözetiminde bir araya gelen, Gaziantep’te yaşayan 40 Türkiyeli ve Suriyeli çocukların hayallerine dair... Ayrıca, bizzat çocuklar tarafından yazılıp çizimleri yapılan ve kapak tasarımında çocukların parmak izlerinin yer aldığı dünyada ilk kitap olma özelliğine sahip.
Uyurgezer Kitap tarafından çift dilli (Türkçe ve Arapça) olarak basıldı. Bunu da çocuklar gayet doğal ve güzel bir şey olarak algıladı. “Ne güzel, arkadaşım da bunu kendi dilinde okuyabilecek” dediler, “Türkçemiz elden gidiyor” demek yerine...
Kitabın yazım öyküsü oldukça doğal bir şekilde gelişti aslında... “Bir varmış, bir yokmuş” diye başlayan bir masal cümlesiyle yola çıkan çocuklar, eğitmenlerden uzun süredir aldıkları yaratıcı yazı atölyelerinin de katkısıyla, öyküyü kendiliğinden–olay örgüsüyle, mekanlarla, kahramanlarla birlikte- kurgulamışlar ve birbirlerinin cümlelerini belirli bir kurgu dahilinde devam ettirmişler. Bir yandan da resimlerle süslemişler. Hem de ne güzel resimlerle!
Sonuçta, Gökçe isimli bir kızın kır yaşantısının tüm detayları, çocuk saflığıyla Arapça ve Türkçe olarak yayınlanarak ortak bir üretim oluşmuş.
Çocukların yaşları, 6-14 arasında değişiyor. Ama hayalleri ortak... Farklı milletlerden ve coğrafyalardan olmalarına rağmen, aynı haklara sahip olduklarını, birlikte ayrımcılıktan uzak şekilde fikirlerini dile getirebildiklerini ve birbirlerini “duyabildiklerini” göstermek istiyorlar.
Proje katılımcısı “çocuk yazarlar” ve “çocuk çizerlerle” çok keyifli söyleşiler yaptım. Hepsi bana bu projenin kendilerinde yarattığı değişimi, kendi ifadeleriyle aktardılar. Ve her birinin kendi içlerinde ne kadar güçlü ve büyük birer bilge insan olduğunu gördükçe gözlerim doldu.
Örneğin 2014 yılında Halep’ten Türkiye’ye göçen bir ailenin 12 yaşındaki oğlu Hüsam Alagha, “Bu proje, hayal dünyamı geliştirdi. Bana, mutluluğu, aile sevgisini öğretti” dedi, geride bıraktığı birçok aile ferdinin özlemini kelimelerinin arasına özenle serpiştirerek.
14 yaşındaki Baver Yaprak ise, “Bu proje bize ekip olarak uyumlu çalışmayı, beyin fırtınası yapmayı, hayal gücünün sınırlarını kişinin kendisinin koyduğunu ve eğer isterse o sınırları yine kendisinin aşabileceğini anlamamızı sağladı,” dedi.
Çoğu, artık hiç çekinmeden hayallerini kâğıda dökebiliyor; fikirlerinin önemsendiğini gördükçe özgüvenleri artıyor. 10 yaşındaki Ege Mai, “herkesin farklı ama aynı olduğunu öğrendim. Aynı yıldızlı gökyüzünün altında birlikte olmayı öğrendim” diyor.
Proje koordinatörü Aslı Gökgöz, çocukların bu kitabı hazırlık aşamasında bir araya geldikleri atölyelerde oyunlar oynamalarının, birbirlerini dinlemelerinin ve hatta birbirlerinin isimlerini dillendirmelerinin, aileleri için de bir eşik kırılması olduğunu düşünüyor.
“Suriyeliler hastanelerde sıra beklemiyor”, “Suriyeliler elektrik, doğalgaz ve su faturası ödemiyor”, “Suriyeli esnaf vergi ödemiyor”, “Suriyeliler istediği üniversiteye sınavsız giriyor” ve daha nice asılsız haber ile medyada dezenformasyon yoluyla pompalanan Suriyeli düşmanlığının panzehri aslında bu tür toplumsal iç içe geçme girişimleri, birbirini tanıma, birbirinin hayatına dokunma ve onu anlamlandırma adımları...
Kitap yayımlandıktan sonra halen aktif olan WhatsApp iletişim gruplarında halen yılbaşı, kandil, Ramazan gibi günlerin karşılıklı kutlanması da, aileler ve çocuklar arasındaki o çok özlenen toplumsal bağın mikro ölçekte bir proje ile ne güzel sağlanabileceğinin bir kanıtı... Benzer şekilde, depremin yaşandığı ilk anlarda aileler birbirlerinin iyi ve güvende olup olmadıklarını oradan öğrenmek istediler.
“Birlikte oynanan oyunlarla hem çocuklar hem aileler için, karşısındaki kişi, 'Suriyeli' diye ifade edilen bir genellemenin soyut kişisi değildi artık. Hüsam, Mariam, Lara, Alma, Norsin gibi bir özneydi, aynı Beyza, Doğu, Deniz, Elif, Zeynep gibi,” diyor proje koordinatörü Aslı öğretmen.
Birçoğu ya kendileri ya da yakın çevreleri Şam’dan, Halep’ten Türkiye’ye göçen, belki bu yolculukları birkaç ay süren, geceleri battaniyelerden yapılmış çadırlarda uyuyup gündüzleri zorlu ormanlık patikalardan, suların, karların arasından yazlık ayakkabılarla bata çıka ilerleyen, yaşam umuduna dört elle sarılan, ölüm ile yaşam arasındaki o ince çizgiyi gayet iyi bilen, Türk komşusunun bir merhabasıyla gözlerinin içi gülen, bir savaştan kaçıp hayatta kalma savaşına kapılan aileler...
Peki resimlerde özellikle Suriyeli çocukların entegrasyon aşamasında yaşadıkları muhtemel travmalara dair bir iz var mıydı? Aslı öğretmene bunu sordum ve yanıtı oldukça çarpıcı oldu:
“Kuşkusuz çocuklar deneyimlerinin etkisini yazdıklarına, çizdiklerine yansıtmışlardır. Ancak travmaya dair bir izden ziyade umuda dair izler gördük. Yaratıcı yazı atölyelerimizde yazma sürecini bir hız trenine benzettik, okurun merakını canlı tutmak için sorun yaşanmalı ancak peşinden çözüm gelmeliydi. Çocuklar her soruna umutla çözüm buldular, birbirlerinin cümlesini devam ettirirken, tehlike içeren bir sorunu -örneğin kurtların gelmesi- yazan çocuk, kendinden sonraki arkadaşının buna bir çözüm bulacağını biliyordu. Çünkü çocuk kitaplarının yapı taşının umut olduğunu biliyorlardı. Kurtlar gittikten sonra "Köpek sahiplenelim" diyen çocuk Suriyeli bir çocuktu. Üstelik bu çocuk, kitabın kahramanı olan Gökçe'nin köpek sahiplenmeye babasıyla değil annesiyle gitmesini istedi... Kurtları kovmak için buldukları çözüm de barışçıl bir çözümdü. Kendi yaşam alanlarını korumak isteyen aileye müzikle çözüm buldular.”
Çocuklar farklı kültür, dil ve ülkelerden gelmelerine rağmen birbirleriyle oldukça rahat iletişim kurdukları, oyun oynayabildikleri için bu hedefe erişmeleri kolay olmuş.
Çocukların dünyasında ayrımcılığa, önyargılara, ötekileştirmeye, kutuplaştırmaya yer yok. O kavramları onların yaşamı anlamlandırma biçimlerine dahil etmeye çalışanlar, ne yazık ki yetişkinler... Oysa aynı göğün altında kardeşçe bir yaşam örgüsü de mümkün ve bunu aslında bize yine çocuklar öğretiyor – her şeyi illa biz mi öğreteceğiz onlara?
Bu proje, bu anlamda öğretmenler arasında da dalga dalga yayılan bir umut ve dayanışma penceresini aralamış. Aslı öğretmenin anlattıklarına göre; öğretmenlerden, kendi öğrencilerinin de böyle bir projenin içinde yer almak istediğine, yazar/çizer olmak istediklerine dair geri dönüşler almışlar.
“Kitabı anadilinde okuyabilen, Türkiye'de doğduğu için Arapça okumayı bilmeyen ancak ninesinin, annesinin, babasının kendisine Arapça okuduğunu söyleyen çocukların sevincini öğrendik. Özellikle resimlerini çok beğenen çocuklar oldu,” diyor Aslı öğretmen.
Bir varmış, bir yokmuş... Kaf dağının ardında, ortak hayallerini kitaplaştıran çocukların dostluğuna imrenen büyükler varmış... Çocukların kitabı okurlarla buluşmaya, başkalarına ilham olmaya devam ettiği sürece böyle projeler hiç bitmemiş sayılırmış... Çünkü daha dost, daha anlayışlı, daha kardeşçe başka bir toplum mümkünmüş...
Gökten üç elma düşmüş. Biri bu entegrasyon projesini okuyanın başına, biri onu yazıp çizen iyi kalpli çocukların başına, diğeri de tüm iyi ve merhametli Gazete Duvar okurlarına...
Okura not: Çocuk kitaplarından bahsetmişken, bu vesileyle, çağdaş Arapça edebiyatının önde gelen yazarlarından Halid Halife’nin Ölmek Zor İş (Deli Dolu Yayınları, 2023) adlı yetişkin romanını da okumanızı öneririm. Suriye iç savaşı sırasında sınırın öte yanında büyük bir sıradanlığın içindeki trajik yaşamları görmek adına eşsiz bir anlatı...