Bir virüs tüm dünyayı otizmli yapıyordu...
Bir virüs bize el yıkamayı nasıl da öğretiyordu. Bir virüs bizi fanuslara çekerek her insan nefesinden ve insanın olduğu her yerden nasıl da korkmayı öğretiyordu. Bir virüs bize Yasir olmayı öğretiyordu.
Abdulvahap Işık
Adı Yasir, 11 yaşındaydı; tipik bireyler bir ömrü bir rüya üfleyişi ile bitirir ya, Yasir öyle değildi işte. 5 milyon 781 bin 600 dakikanın her anını kızgın asfalta yürüyen çıplak ayaklarıyla hissetmiş birisiydi. O ki dışarı çıkamaz, bir yere dokunamaz, kalabalığa karışamazdı.
Yasir, otizmliydi.
Bir gün Yasir ile el yıkama çalışıyorduk, her basamakta yönerge verdikten sonra 5 saniye bekliyordum, yapabildiği basamaklara artı, yapamadıklarına eksi... El yıkamayı havluyu da yerine asmakla beraber toplam 29 basamakta tamamlamıştık.
O gün inşaat mühendisi olan bir arkadaşım da çalıştığım rehabilitasyon merkezine gelmiş ve çalışırken bizi izlemişti.
Ve dün, o arkadaşım beni aradı. Aradığında çoğu insan gibi ben de zaruri çıkışlar haricinde 21 bin 600 dakikadır evdeydim. Kalabalığa girmiyor, başka bir yere gitmiyor, birilerinin bana gelmesini de istemiyordum.
“Hoca merhaba.”
“Merhaba.”
“Nasılsın...”
“...”
“Sende el yıkama basamakları vardı,” dedi utanarak, anlayamadım önce. Sonra; “O çocukla çalışıyordun ya...” deyince ayıldım ve; “Evet,” diyebildim.
Aradan tam 5 yıl geçmiş ama unutmamıştı.
Arkadaşım benden Yasir ile çalıştığımız “El Yıkama Beceri Analizini” istiyordu. Korkunç bir hızla yayılan bir veba vardı ve Google arama motorunda en çok sorgulanan başlıklardan biri de elin nasıl yıkandığıydı ve göndereceğim analizi, epey takipçisi olan bir sosyal medya adresinde yayınlatacakmış.
Ne o başka bir şey söyledi, ne de ben bir şey sordum, anlaştık.
Şayet konuşsaydık; otizm terimini ilk kullanan Eugen Bleuler’in notlarına düşerdik, oradan Leo Kanner’ın makalesinde aşırı yalnızlıktan donardık, buz tutmuş biz, Hans Asperger’in Viyana'sına savrulur ve oracıkta yanardık.
Dünyanın her yerinden ölüm haberleri geliyordu. En çok da elden ele dolaşan bir kara ölüm: Korona virüsü.
Ve dünyanın elleri kirliydi, dünya yüksek anksiyeteyle sabun ve su ikilisinin dansını öğrenmeye çalışıyor, sonra sabun düşüyor, dünyanın ayakları kayıyor, dünya kâh düşüp kalkıyor kâh da kalkamadan düşüyordu.
Bir virüs bize el yıkamayı nasıl da öğretiyordu. Bir virüs bizi fanuslara çekerek her insan nefesinden ve insanın olduğu her yerden nasıl da korkmayı öğretiyordu. Bir virüs bize Yasir olmayı öğretiyordu.
Ve daha vurucu olanı da şu ki; bir virüs tüm dünyayı otizmli yapıyordu.
Şimdi tüm dünya Yasir’in yaşadıklarından geçiyor!
Yasir ki 8 milyon 409 bin 600 dakikadır dokunmaz, dokundurmaz kendisine. Kalabalığa girmez, başka bir yere huzur içinde gitmez ve birilerinin kendisine gelmesinden ise haz etmez...
Elbet bu veba da alıp başını bir gün gidecek.
Bizler ne salgınlar ne karantinalar gördük, geçirdik. Bu da geldi ve geçecektir de; ama ardında bir hemhâl bırakmalı!
Karantinayı yaşamış olmak, Yasir’i anlamak olmalı.
(Kaynak: Eğitimpedia)