Sonunda ülkeyi elbirliğiyle Kibar Feyzo filmine çevirdiler. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk 'başkanı', seçim kampanyası boyunca ekonomik gelişmeyi 1 TL'lik 'tuvalet hesabıyla' açıkladı; seçimden sonra ana muhalefetin belediye başkanı gururla 193 bin TL'lik 'bedava' tuvaletin açılışını yaptı. Endüstri 4.0'dan bahseden adayın memleketinde üstelik. Hani YSK'da 'oylarınızı böyle bekleyeceğim' sözünün kanıtı olarak sunulan 2014 yerel seçimindeki o fotoğrafın çekildiği Yalova'da...
Bazen büyük değişimler kendini ironik detaylarda simgeleştirir. Kudretli bir imparatorluk güvenilir Brütüs'ün bıçağının ucunda son bulur veya genç bir kraliçenin naif "ekmek yoksa pasta yesinler" sözü, bir anda gülleye dönüşüp Bastille'in duvarlarına çarpar. Kurtlu bir ekmek parçası 600 yıllık Romanovları, bir çay yaprağı Britanya sömürgeciliğini yıkar...
Ciddi bir rejim değişiminin yaşandığı Türkiye'de ise ironi ancak bu kadar trajik olabilirdi. İktidarla ana muhalefetin siyasi hesaplaşması döndü dolaştı nihayetinde bir tuvalet kapısında kesişti. Belki yukarıdakiler gibi anlı şanlı kırılma anı değil ama, yine de o tuvalet açılışının fotoğrafındaki detaylar, Türkiye'nin nasıl bir yola girdiğini ve tünelin ucunun nereye ulaşacağını özetliyor aslında. Nasıl mı? Fotoğrafta yer alan Güney Korelileri aklınızda tutun ve gelin önce 10 Temmuz tarihine bir dönelim...
BU KURUL NE İŞE YARAYACAK?
Malum, 10 Temmuz'da Resmi Gazete'de 1 No'lu kararname yayımlandı. Sayfalarca listelenen yeni kurulan veya kaldırılan kurul ve kurumların içinde pek de dikkati çekmeyen bir kurul yer alıyordu. Adı, Ekonomik İşler Olağanüstü Hal Koordinasyon Kurulu. Kararı özetleyelim: Cumhurbaşkanınca belirlenen bakanlardan oluşacak kurulu yine Cumhurbaşkanınca görevlendirilecek bakanın başkanlığında, Enerji Bakanı, diğer yatırımcı kurum ya da kuruluşun bağlı olduğu bakan/bakanlar ve yatırım kararına onay veren kurumun ilgili olduğu bakan olmak üzere asgari üç kişiden oluşacak.
Buraya kadarkiler teknik düzenlemeler. İlk bakışta adının ürkütücülüğünden kurulun mala mülke çökeceği veya ekonomide asayişi sağlamakla görevli olduğu falan akla geliyor değil mi? Oysa işin sırrı ise şu iki cümlede gizli. "3213 sayılı Maden Kanunu'nun 7'nci maddesinde belirtilen kurulun aldığı kararlar, kamu yararı kararı yerine geçecek."
Uzatmadan söyleyelim. Türkiye'yi bekleyen yeni tehlike işte budur. Adı tuhaf ve ürkütücü bu kurul maden kanununa iliştirilmiş çünkü. Bahsedilen düzenleme; 4 Haziran 1985'te kabul edilen ve madenlerin aranması, işletilmesi, üzerinde hak sahibi olunmasını düzenleyen yasa. Ancak 2010 ve esas olarak da 2015'te köklü değişikliklere gidildi. En ciddi değişiklik ise söz konusu 7. maddede yapılanlardı. Bu madde her türlü iznin verilmesini veya iptalini düzenliyor. Ayrıca özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, muhafaza ormanları, Kıyı Kanunu'na göre korunması gerekli alanlar, 1. derece askeri yasak bölgeler, 1/5000 ölçekli imar planı onaylanmış alanlar, 1. derece SİT alanları dahil aklınıza gelebilecek her yerde madenciliğin önünü açıyor. Peki bugüne kadar niye tam uygulanamadı? Onun sırrı da 'kamu yararı' ibaresinde. Kurulun aldığı her karar 'kamu yararı' sayılarak çevre, sağlık vb. ikinci plana itiliyor artık. Dolayısıyla ÇED gibi detaylar veya idare mahkemelerinde açılacak yürütmeyi durdurma kararları daha baştan etkisizleştiriliyor.
Anlaşılan o ki, 16 yılda yerin üstünü çimento ve demire bulayanlar, yeni zenginleşme kapısı olarak bundan sonra yerin altını oymaya başlayacaklar. Yer üstünde sonuna gelinen rantın ikamesini şehvetle yerin altında arayacaklar. Vakit de kaybetmediler zaten. 18 Temmuz'da Resmi Gazete'de aralarında kömür, altın dahil akla gelebilecek her çeşit madenin bulunduğu 616 sahanın ihaleye açıldığı duyuruldu bile.
Şimdi gelelim o fotoğraftaki Güney Koreliye...
İKİ BAŞKAN, İKİ KARARNAME...
Güney Kore'nin siyasi değişimi 1961'deki darbe dışında neredeyse bugün Türkiye'nin yaşadığı ile aynı sayılır. General Park-Chung Hee, kısa sürede sivil kıyafetleri giyip art arda üç seçimi kazandı. Kimilerine göre, hile ve siyasi dalaverelerle güvence altına alınan seçim zaferleriydi bunlar. Normalde son dönemi 1974 olması gereken Park, iktidardaki üçüncü döneminin ortalarına doğru, Latin Amerikalıların ‘kendi kendisine darbe’ diye adlandırdıkları bir yöntemle siyasi karmaşayı bahane ederek parlamentonun lağvedilmesini ve kendisine hayat boyu devlet başkanlığını garantileyen başından hileli bir seçim sistemini getirdi. İstediği de oldu.
O da başkanlığını garantiye alınca ilk iş olarak bir kararname yayımladı. Adı, 'Ekonomik İstikrar ve Büyüme İçin Hükümet Kararnamesi'ydi. Kararname o güne değin ekonominin motoru olarak görülen inşaata teşviki ve kredileri tamamen kısıp, kaynakları ihracat odaklı hafif sanayi mallarından ağır ve kimya sanayi mallarının üretimine, makine, otomobil, elektronik, gemi yapımına kaydırdı. Ar-Ge şartı koydu. Kısa sürede banka kredilerinin yaklaşık yüzde 60'ı imalat sanayiine aktı. İmalat sanayiindeki yatırımların yüzde 75'inden fazlası da ağır sanayi ve kimya sanayiine. İnşaatçılar çareyi mühendisliğe ve teknolojiye yönelerek dışa açılmakta buldu.
Ülkenin en büyük iki konut inşaatçısı olan ve buralardan büyük paralar kazanan Samsung ve Hyundai bu kararname sonrası çaresiz otomobil, elektronik ve makine üretimine yöneldiler. Bugünkü durumlarını söylemeye gerek yok herhalde.
Güney Kore'nin yolsuzluklarla, skandallarla, siyasi zorbalıkla, tarikat organizasyonlarıyla dolu siyasi tarihini şimdilik bir kenara bırakıp, serüvenleri benzer bu iki başkanın yayımladıkları ilk kararnameleri kıyaslayın. Tabii, bizim yerli elektronik markası Vestel'in sahibinin çektiği her krediyi inşaata yatırdığını ve hazırda maden şirketleri olduğunu da unutmadan. Türkiye'nin yeni rejiminin yeni ekonomik aklı şimdiden belli olmuyor mu?
İktidar, Kanal İstanbul'u kazdırmak için Korelilerin kapısını aşındırırken, ülkenin gidişatına dair ciddi itirazlarını duymayı beklediğimiz ana muhalefet partisinin yöneticileri de Koreliler ile birlikte bedava tuvalet açılışı yapıyor. Sonuçta vatandaşın 'küçük kıyameti' de trajik biçimde bir umumi tuvalette düğümleniyor işte...