Bırakınız temizlesinler, bırakınız doyursunlar

Böylesi bir fotoğraf içinde valilerin, kaymakamların öncelikli görevi okulları kim temizlemek istiyorsa, okullarda kim sağlıklı gıda sağlamak istiyorsa önlerini açmaktır, destek olmaktır.

Abone ol

Eğitim, bir çocuğun içine doğduğu ailenin, toplumun, zamanın sınırlarını aşabilmesi için ihtiyaç duyduğu öncelikli alandır. Çocuğun hem kişisel potansiyelini gerçekleştirmesi, hem de parçası olduğu toplumun gelişimine katkı sağlaması ilk yıllarından itibaren erişebildiği eğitimin sınırlarıyla çizilidir. Yine devletin sosyal görevleri içerisindeki en önemli yeri eğitim işgal eder. Anayasaya göre Türkiye Cumhuriyeti “ Sosyal Devlettir”. Dolayısıyla her bir yurttaşının temel eğitime ücretsiz, eşit ve erişilebilir standartlara ulaşmasında devletin ödev ve sorumlulukları bulunmaktadır. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda toplumsal ve bireysel kalkınmanın en önemli aracı eğitim olarak öne çıkmakta. Yani ister sosyal devlet ol ister olma her halükarda toplumsal kalkınma, güçlenme ve gelişme için eğitim şart!

Türkiye 2024-2025 Eğitim ve Öğretim yılına, eğitim alanında uzman ve ilgili paydaşların öneri ve taleplerini dikkate almadığı en önemlisi çocukların temel ihtiyaçlarını göz ardı ettiği “Maarif Modeli” ile 1 ay önce giriş yaptı. Ve AKP 20 yılı aşkın bir süredir defalarca değişiklik yaptığı eğitim politikalarına bir “yenisini” ekledi. Bu “yeni” modele ilişkin Eğitimde Reform girişiminin 2024 Öğretim Programları İnceleme Raporu‘nda detaylı tartışma noktaları ve öneriler bulunmakta.

TRAVMATİK SONUÇLAR

Ancak uzaya turistik seyahatlerin gerçekleştirildiği bir dönemde, yoksulluk nedeniyle temel bir hak olan eğitim için okuluna gidemeyen çocuklar hiç de azımsanmayacak kadar çok. İstanbul Planlama Ajansının 2021 yılında yayınlamış olduğu "Salgın Sürecinde Eğitim: Salgının 'Geride' Bıraktıkları ve İhtiyaçlar" raporunda temel bir insan hakkı olan eğitimde dünya genelinde birçok zorlukla karşılaşıldığının, bu durumun Covid-19 salgını ile derinleştiğinin altı çizilmişti. Nitekim salgın döneminde başlayan ve küresel ölçekte ekonominin daralması, artan işsizlik, yoksulluğun derinleşmesi ve sosyal haklara erişimde yaşanan zorluklar, çocukların eğitim hayatlarını kökünden değiştiren travmatik sonuçların ortaya çıkmasına sebep oldu.

PEKİ YA ARKA MAHALLEDE DOĞDUYSAN?

Türkiye’de ekonomik kriz ve artan yoksulluk nedeniyle risk altındaki çocuk sayısı her geçen gün çoğalıyor. TÜİK’in yayınladığı Çocuk İşgücü Anketi, bu durumu daha iyi anlamak için önemli veriler sağlıyor. 2019 yılına ait verilere göre, Türkiye'de 5-17 yaş grubunda çalışan çocuk sayısı 720 bin. Bu yaş aralığındaki çocukların yüzde 34’ü eğitim sürecinin dışında kalıyor. Türkiye genelinde ilkokul, ortaokul ve lise kademelerinde okullaşamayan her 6 çocuğun 1’i ise İstanbul’da yaşıyor.

Öte yandan okullarda çocuklar sosyoekonomik durumlarına göre ayrışıyor. Sosyoekonomik olarak benzer arka planlardan gelen öğrencilerin aynı okullarda yoğunlaşması, velilerin okul ihtiyaçlarına yaptığı maddi katkılar arasında büyük farklar yaratıyor, bu da okullar dolayısıyla da çocuklar arasındaki mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştiriyor. Kısacası “aynılar” aynı, “farklılar” farklı yere toplanıyor ve toplumsal ayrışma da bununla beraber derinleşiyor. Yoksulluk ve eşitsizlik karşısında bir kaldıraç noktası olabilecek eğitim, eğitim alanının kendi içindeki eşitsizlikle mekansallaşarak sabitleniyor. Yani kentin arka mahallesinde dünyaya gelmiş bir çocuk için yollar hep aynı yere çıkıyor ve okul da bu fotoğrafı değiştiren bir kaldıraç olamıyor.

Peki gerek Anayasal bir hak olan gerekse Türkiye de dahil olmak üzere 196 ülkenin taraf olduğu ve en fazla ülkenin onayladığı Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre eğitime her çocuğun kesintisiz olarak katılabilmesi için merkezi hükümet sorumluluklarını, eğitime ayırdığı bütçe ile de tasdikleyerek azaltırken bu sorumluluk yoksul ailelerin sırtında mı kalacak ya da daha vahimi bu çocuklar belki de hayatlarını değiştirebilmenin tek fırsatı olan eğitim hayatlarından mahrum mu kalacak?

CHP'Lİ BELEDİYE SORUMLULUK İSTEYİNCE

İstanbul’un arka mahallelerinin çocukları için bu sorular havadayken; 14 Ekim'de İstanbul Valisi Davut Gül, Şişli’de Okul Temizlik Şefliği kuran, en yoksul 3 mahallede okul gıdası programı başlatan ve fakat tüm bunları, ilçe MEB ile işbirliği yapamadığını belediye meclisi toplantısında paylaşan CHP’li Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan’a kamu yöneticiliği sorumluluğundan uzak bir siyasi üslup ile cevap verdi.

Vali Gül, “Devlet yetmiyor, kurumlar çöktü, izin versinler okulları temizleyeceğiz” diyen Şahan’a "Kendi asli işlerini yaptıktan sonra diğer kamu hizmetlerine ya da öğrencilerimize destek vermek isterlerse bir protokol dahilinde tamamına destek de olabilirler” diye cevap vererek yıkılmadık ayaktayız demiş oldu. Sosyal medyada açılan tartışmanın üslubu dahi valilik gibi son derece nötr olması gereken bir kurumun nasıl siyasallaştığını, devlet kurumsallığından nasıl uzaklaştığını gösterir nitelikteydi.

Durum keşke Vali Gül’ün dediği gibi olsaydı da MEB bütçesi yıldan yıla erimeyip çocuklarımız daha nitelikli, eşit ve ücretsiz bilimsel eğitime ülkenin her bir yerinde ulaşabilselerdi. Keşke Vali Gül haklı olsaydı da Milli Eğitim Bakanlığı’nın merkezi yönetim bütçesinin içindeki oranın 2016’da yüzde 13 düzeylerindeyken 2023’te yüzde 9.74’e gerilemeseydi. Keşke Vali Gül haklı olsaydı ve eğitim ortamının temel ihtiyaçları ve daha fazlası resmi olmayan yollardan velilerden “kayıt parası” adı altında toplanmayıp, yine okul aile birlikleri aracılığı ile aradaki fark ebeveynlerin omuzlarına yüklenmeseydi. Keşke böyle olmasaydı…

OKULLARIN TEMİZ, ÇOCUKLARIN TOK OLMASI ASGARİ MÜŞTEREK DEĞİL Mİ? 

Hem genel hem de yerel seçimlerin öncelikli başlıkları olan okul temizliği ve okul gıdası 2024-2025 yılı tasarruf tedbirleri nedeniyle hükümet tarafından ilk kısılan alanların başında yer aldı. Oysaki okulların genel durumu ve özel olarak ise okul tuvaletlerinin durumu, hijyen malzemelerinin ve temizlik personelinin yetersizliği okul ortamını sadece öğrenciler için değil eğitim kadrosu açısında da elverişsiz kılıyor. Okul tuvaletleri başta olmak üzere okul genelinde gerekli fiziksel ve hijyenik koşulların sağlanmasının öğrencilerin ve öğretmenlerin eğitim hayatını kolaylaştıracağı biliniyor. Okul Temizlik hizmeti sadece öğrenciye değil öğretmene de sağlıklı bir ortam sağlamak demek.

Öte yandan gelişmiş ülkelerde okullarda ücretsiz olarak sağlanan okul gıdası AKP’nin de 2023 seçim beyannamesinde “Ücretsiz öğle yemeği desteğini devlet okullarımıza yaygınlaştıracağız” şeklinde yer almışken Taşıma Yoluyla Eğitime Erişim Yönetmeliği’nde yapılan değişikle taşıma kapsamında olan ikili eğitim yapan okullardaki öğrencilerin ücretsiz yemek haklarının kaldırıldığı kamuoyuna yansıdı.

Oysaki pek çok öğrenci sağlıklı beslenme imkânı bulamamakta. Giderek artan sağlıksız ve dengesiz beslenme çocuk ve gençlerde yetersiz beyin gelişimi, konsantrasyonda zayıflık, öğrenmede başarısızlık, düşük bağışıklık düzeyi ve sık enfeksiyona yakalanma gibi pek çok olumsuz sonuç doğurmakta.

OKUL GIDASI PROGRAMININ BAŞLATILMASI ŞART

Bütün çocuklar için gelişimsel açıdan bir tehdit oluşturan sağlıksız beslenme özellikle yoksul ailelerin çocukları arasında daha yaygın. Özellikle sağlıklı ve temel gıdaya erişemeyen yoksul haneler ve çocukları için, sosyal refah alanı olarak görülen okul yemeği son yıllarda sıklıkla tartışılan bir konu haline geldi. Okul yemeği desteğinin, özellikle olanakları yeterli olmayan öğrencilerin daha fazla oranda maruz kaldığı sağlıksız beslenmenin ve bunların sonucunda ortaya çıkan öğrenme ve gelişim bozukluklarının önlenmesinde aktif bir rol oynayacağı bilinmekte. Ayrıca, konuyla ilgili yapılan araştırmalar okul yemeğinin eşitsizliğin nesilden nesile aktarımını önlediğine, çocuğun sosyal gelişimine katkı sağladığına, yoksul aileleri çocuklarını okula göndermeye teşvik ettiğine ve bu sayede çocuk işçiliğinin azaldığına da işaret etmekte. Bu nedenle, yoksulluğun sert ve geçişken olmayan çizgilerle mekanlaştığı İstanbul gibi metropollerde öncelikle yoksul mahallelerdeki okullardan başlamak üzere okul gıdası programının başlatılması acil bir ihtiyaç.

Dolayısıyla böylesi bir fotoğraf içinde valilerin, kaymakamların öncelikli görevi okulları kim temizlemek istiyorsa, okullarda kim sağlıklı gıda sağlamak istiyorsa önlerini açmaktır, destek olmaktır. Sorumlu davranış; devletin kurumları arasında herhangi bir uyumsuzluk varsa bunu ahenkle yönetmek ve vatandaşın en öncelikli de çocukların en iyi hizmeti almasını sağlamaktır.Ancak tam da Şahan’ın dediği gibi kurumların çökmesi, kurum yöneticilerinin devletin değil iktidar partisinin temsilcisi gibi davranması nedeniyle çocukları için sorumluluk alacak, çocukların önceliğini kurumların önceliği haline getirecek yöneticiler son derece sınırlı. Tabii ki şimdilik!

* Sosyal Politika Uzmanı