S-400’ler meselesinin “kuvveden fiile” geçmesi artık iplerin
tamamen koptuğu anlamına mı geliyor? Daha düne kadar
“alınacak-alınmayacak, alınırsa pasif kalacak-kalmayacak”
tartışmaları sürüyordu. Bugün artık başka bir aşamaya geçmiş
bulunuyoruz. Mesele nitelik değiştirdi. Bundan sonra karşılıklı
hamlelerin ne olacağına bakmak lazım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan artık istese de duramaz. Zira geri adım
atması, hatta sadece durması bile düşmesi demek. Bu nedenle daha da
hızlanacaktır. Böylece içeride siyasi kayıpları telafi etmeyi
deneyecek, hiçbir kazanım elde etmese bile tarihe “kazanan” olarak
geçecek.
Erdoğan’ın Trump ve olası tavrı ile ilgili olumlu ifadelerinden
yola çıkılarak özellikle iktidar yanlısı basında Trump’ın
yaptırımları hafifletebileceğine, hatta uygulanmayabileceğine,
dolayısıyla Türkiye’nin bu krizi hafif zayiatla atlatabileceğine
yönelik yorumlar yapılıyor. Bu yorumlar ne kadar gerçekçi?
Daha önce de ifade ettik. ABD’de kararlar keyfi biçimde değil
kanunla alınıyor. Nitekim Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da bu duruma
vurgu yaptı: Yaptırım kanun işi, Trump da buna uymak zorunda.
Amerikan üslubu! Böylece Trump Erdoğan’a “sevgili dostum elimden
geleni yaptım ama görüyorsun işte” diyebilecek.
Soru: ABD’nin tepkisi sadece yaptırımlarla mı sınırlı
kalacak?
Her ne kadar Trump acul biriyse de ABD’nin soğukkanlı hareket
edeceği ve çeşitli şekillerde, hiç beklenmedik yerlerden intikam
hamleleri yapacağı düşünülebilir.
Bu durumda ABD’nin karşı hamlelerinin yaptırımlarla sınırlı
kalmayacağını ve Erdoğan’ın da bisiklet kuralı gereği bu hamlelere
karşılık vereceğini öngörebiliriz.
Soru: Karşılaşma nerede olur?
Uncle Sam’in şapkasından hangi tavşanların çıkacağını
bilmiyoruz. Görünürde iki başlık var: Doğu Akdeniz ve (kuzey)
Suriye.
Doğu Akdeniz’de atılan adımlar gazın daha sıkışmasına neden
oluyor. Hürriyet gazetesinde yer alan bir habere göre Rum basını
Fatih sondaj gemisinin 170 milyar m3 gaz bulduğunu öne sürdü. Bu
haberin doğru olup olmadığı yakında anlaşılır. Ama bu gelişmeden
bağımsız olarak Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilanı
bile tarafların sınırlarının birbirine geçmesi sonucunu doğuracak.
Türkiye ve diğer taraf (GKRY ve müttefikleri) masaya oturup
pastanın paylaşımında anlaşırsa ne ala. Ama eğer “zırnık
koklatmama” tavrı sürerse iş çatışmaya kadar gidecek. Bu durumda
ABD istediği fırsatı yakalayabilir. “ABD Türkiye’den vazgeçemez,
Türkiye’nin elinde İncirlik kozu var” denilebilir. Doğrudur, ABD
Türkiye’den kolay kolay vazgeçemez. Ama Erdoğan’dan neden vazgeçmek
istemesin ki?
Suriye tarafına gelince: Türkiye’nin Kuzey Suriye’ye yönelik
askeri yığınağı artarak sürüyor. Erdoğan, yaptırımlar ya da Doğu
Akdeniz’e karşılık Kuzey Suriye olasılığını mı düşünüyor? Pentagon
“Türkiye’nin, özellikle ABD askerlerinin bulunduğu yerler ve
civarına yönelik atacağı tek taraflı adımları kabul etmeyeceğini ve
tek yolun Türkiye’nin kendileri ile koordinasyon içinde hareket
etmesi olduğu” açıklamasında bulundu.
Bu durumda Türkiye “size ne biz başka yerlere
giriyoruz/bombardıman yapıyoruz” mu diyecek? Ya Amerikalılar
yapılacak herhangi bir hareket konusunda “alınganlık” yaparsa?
Diğer yandan Kuzey Suriye, Doğu Akdeniz’in karşılığı değil. Yani
Türkiye bu bölge ile ilgili atacağı bir adımla Doğu Akdeniz’de
herhangi bir avantaj elde edemez.
Doğu Akdeniz’deki gelişmeler S-400 alımının çok önceden bu bölge
ile ilgili olduğunu ve asıl vaveylanın bu bölgede kopma
olasılığının güçlü olduğunu düşündürüyor.
Putin (Rusya) her ne kadar meselenin diyalogla çözülmesi
gerektiğini açıklasa da muhtemelen biz fanilerden çok önce Doğu
Akdeniz meselesinin varacağı yeri gördü ve Erdoğan’a “bak savaş
geliyor, kendini savunman lazım” telkininde bulundu.
Bütün bu gelişmelerin yanı sıra S-400 alımının sadece alışveriş
değil, “boyut değiştirme” olduğunu tekrar etmeye gerek yok. Batı,
Türkiye’nin göz göre göre elinden kayıp gitmesine izin vermek ister
mi?
Belki de (S-400 ve diğer başlıklarda) teknik
tartışmalara/ayrıntılara boğulduğumuz için gözardı ediyoruz:
Erdoğan büyük oynuyor. Bisiklet örneği tam da sürece uygun gibi.
Durmaması, hatta yavaşlamaması gerektiğinin farkında. Önümüzdeki
süreç hem Erdoğan hem de Türkiye açısından çok kritik.