Bitirim Apartmanı

İçeri gösteriş olsun diye pencereden dışarı eşya fırlatıyorlar. Dışarıdakiler kapıya dayandığında, “ama biz size atmadık ki!” savunması geçerli, “size demedim, muhtarlara söyledim” izahatı yeterli olmayacaktır.

Abone ol

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İstanbul’da yapılan Parlamentolararası Kudüs Platformu Sempozyumu’nda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’ye niye girdiğini izah etti. Şunları söyledi: “Devlet terörü estiren zalim Esed’in hükümdarlığına son vermek için biz oraya girdik, başka bir şey için değil.”

Dünyada işlerin nasıl döndüğüyle az buçuk ilgilenen herkesi yerinden sıçratan bu çarpıcı sözler -çünkü “komşu ülkede yönetimi devirme” hedefinin ilk ağızdan açık ilânıydı- Türkiye’de fazlasıyla olağan karşılandı, duymazdan gelindi veya zaten hiç işitilmedi. Dolayısıyla bunların önümüzdeki günlerde hepimizin hayatı -belki “ölümü” dememiz daha doğru- bakımından, hukuk yapısı yok olan, buna bağlı meşruiyeti giderek sorgulanır hale gelen devletin yakın vadedeki vaziyeti bakımından ifade edeceği anlamla da kimse uğraşmadı.

Tam mevzuyla ilgilenecektik ki, üzerine Adana/Aladağ’da -Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği Orta Öğretim Kız Öğrenci Yurdu’nda- on iki çocuğun yanarak veya dumandan boğularak can vermesi geldi, diyenler çıkacaktır. Demeyin. Yoksul çocukların yok yere ölmesinin bu ülkede herhangi bir şeye engel olduğu görülmüş şey mi allahaşkınıza?

Zaten uluslararası skandal yaratan o sözlerle bizim ilgilenmeyişimizin her zamankinden farklı sebebi yoktu. Biliyorduk ki, dışarıya söylenen her şey aslında içeriye söyleniyor. Hedef Esad’ı devirmek değil, Esad’ı devirmeye kalkmanın mümkün olduğuna, buna “kuvvetimiz” olduğuna içerideki ahaliyi inandırmak. Şöyle izah edeyim: Evin babası, karısına ve çocuklarına ne kadar güçlü olduğunu, lafını dinlemezlerse onlara neler yapabileceğini göstermek, bu arada apartman komşularına gözdağı vermek için mütemadiyen pencereden dışarı birşeyler fırlatıyor. Bunlar bazen ağır, yerinden kaldırılması zor nesneler olabiliyor. Her fırlatışta, dairede ve apartmanda herkes babanın kuvvetine, becerisine bir defa daha hayran kalıyor. Hayran kalmayan da onun gücünden emin oluyor. Ve kimse, bu nesnelerin nereye doğru atıldığıyla, neye isabet ettiğiyle ilgilenmiyor, çünkü mevzu bu değil.

Gelin görün ki, bu fırlatılan nesneler uzayda kaybolmuyor. Gidip birilerinin biryerlerine isabet ediyor, biryerlere çarpıyor, birşeyleri kırıyor döküyor. Dışarıdakiler, nesnelerin kendilerine fırlatıldığını düşünüyorlar haliyle.

Ve tıpkı Rusya yöneticileri gibi, yanılıyorlar.

DIŞARIDAKİLERİN YANILGISI 

Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerini “yeni bir haber” saydıklarını söylerken, bu yanılgısını açığa vurdu. “Bu çok ciddi,” dedi Peskov. “Geçmiştekilerle çelişen ve bizim duruma dair kavrayışımızla çelişen bir açıklama.”

Putin’in sözcüsü belli ki, nesneyi kendilerine fırlatılmış sayıyor. Halbuki ne alâkası var? Bir defa, bu neden “çok ciddî” olsun? Neresi ciddî olabilir? Türk ordusu, Rusya destekli Suriye ordusu ile savaşa mı tutuşacak?

Sahi, Türk ordusu Rusya destekli Suriye ordusu ile savaşa mı tutuşacak?

Şu anda Türkiye’de bu iktidarın var kalmasını sağlayan meşhur “yüzde elli”nin istediği bu mudur? Türkiye’de kaç katliam yapmış olmasına rağmen IŞİD-DAİŞ’i hâlâ düşman bellememiş oluşu, iktidar partisinin akçeli işler dışındaki işlerini götüren çekirdek-kemik militan İslâmcı kadronun, Ülkücülerle ittifak halinde, her türlü savaşı da içeren bir nevi “cihad”a çoktan gönüllü olduğunu mu gösteriyor? Ya iktidar ortağı Ergenekoncular, JİTEM’ciler şu bu? Onlar da mı savaşa istekli ve hazır? Ordu?

Fakat bunlar bizim iç meselelerimiz; Moskova’ya ne bunlardan? Onlar hadiseyi anlayamıyorlar. Avrupa Birliği’nin çamursuz caddelere, düzenli trafiğe alışmış, hayatın gerçeklerinden kopmuş bürokrat siyasetçilerinin anlayamadığı gibi. Moskova Ankara’dan Erdoğan’ın “Esad’ı devireceğiz” sözleri hakkında açıklama beklediğini duyurdu. “Açıklama” bekliyorlarmış! Açıklıyorum işte:

OSMANLI, LAFINI ONLARA GÖRE Mİ AYARLAYACAK? 

Erdoğan o sözleri Esad’a veya size söylemiyor. Niye üstünüze alınıyorsunuz? Bizim cumhurbaşkanımız için muhtarlar toplantısı veya Parlamentolararası Kudüs Platformu Sempozyumu fark etmez, o her zaman bize konuşur. Hepimize de değil. Efelenme ile, babalanma ile galeyana gelen, bu galeyan neticesinde de Şam’a falan değil, memleket içinde kendinden saymadığı herkese saldırabilecek olan bir topluluğa veya şanlı geçmiş özlemleriyle olmayacak hayaller kurarak şu soğuk dünyada teselli bulanlara sesleniyor Reis bunları söylerken. “Oradan gireriz, buradan çıkarız”, “kimse bize ne yapacağımızı söyleyemez” falan dendiğinde göğsü kabaran, böylece bu iktidarın sürmesini sağlayacağı umulan, başkanlık gelirse hep birlikte cennete gideceklerine inanan insanlarımız var, onlara sesleniyor. (“O halde Ege adalarını da alalım” diyen şahane muhalefete de sesleniyor olabilir, emin değilim.)

Şimdi tabiî… içerideki-dışarıdaki algı farkı yüzünden sorun çıkmıyor değil. Moskova da tamamen haksız sayılmaz. Fırlattığınız şeylerin birilerinin kafasına isabet etmesi… Açıklama istemişler, “pardon, işitemedik, bizim elemanı mı devireceksiniz?” demişler.

Şunu bilmiyorlar ki, açıklanacak bir şey yok! Onlara söylenebilecek olan, en fazla, “merak etmeyin, Reis içeriye konuşuyor” gibi bir laftır. Şunu da bilmiyorlar: Önce öyle denip sonra kapalı kapılar ardında yüz seksen derece çark edildiğinde de kimseye, hiçbir siyasî şahsiyet, hareket veya hesap-kitaba halel gelmiyor. Bizim… nasıl desek… tutarlılık ve ahlâk konularında bazı eksikliklerimiz var. Ayrıca sevdik mi tam severiz, Reis diyorsa bi düşündüğü, yapıyorsa bi bildiği vardır. Meselâ Suriye içsavaşında hayatını kaybeden insan sayısı hakkında cumhurbaşkanı, “Şu anda 600’lü rakamlar konuşuluyor, ama hayır,” dedi. “Bana göre Suriye’de bir milyona yakın insan öldü.” Böyle bir rakam “bana göre” diye ilan edildiğinde bizim için sorun olmaz. Başkaları, “af buyurun, kaynak nedir?” diye sorabilirler. Böyleleri, “Esad’ı devirmeye girdik” lafının sahiden ne mânâya geldiğini merak edebilirler. Dahası, ısrar ederseniz birileri uçaklarınıza radar kilitler, hava savunma sistemini açar, hattâ askerlerinizi -bu defa sadece ikaz ve ibret maksadıyla değil, çok daha büyük kayıp verdirecek şekilde- havadan vururlar.

Çünkü sizi anlayamazlar. Siz sadece sizin anladığınız bir dil konuşuyorsunuz. Öğrenmesi gereken onlar, öğrensinler! Koskoca Osmanlı, lakırdısını onlara göre ayarlayacak değil.

BEDELİ HEP BİRLİKTE ÖDEYECEĞİZ 

Kısa bir özet: Halep savaşı bitmek üzere. Silahlı gruplar Doğu Halep’in üçte birinden fazlasını kaybetti, moral ve taktik üstünlük tamamen Suriye ordusunun eline geçti. Halep savaşının geldiği bu aşama bile, Suriye ordusunun kuzeye, meşhur El-Bab’a doğru hareketlenmesini sağlayabildi, dün gece itibarıyla şehre birkaç kilometre mesafedeydiler. Simgesel bir ufak hadise: El-Bab civarında Suriye ordusuyla ittifak yapmış olan YPG ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri (SDG), ilk defa bir köyü TSK+ÖSO’cuların elinden aldı. Bunun simgeselliği kimin kimden ne aldığında değil, şimdilik dolaylı da olsa, TSK+ÖSO kuvvetlerinin ilk defa Suriye ordusuyla karşı karşıya gelmiş oluşunda. Suriye ordusundan birtakım insanların, Halep’te bazı kritik semtleri henüz ele geçirmişken, “şimdi kuzeye gidiyoruz, oradaki vahşi köpekleri de sürüp atacağız” yollu sözler söyledikleri -“Türkler”in de pek hoş olmayan tarzda anıldığı- videolar dolaşıyor. Ankara’nın gözdelerinden Nureddin el-Zengi Hareketi’nin birtakım alt düzey elemanlarının, liderleri-komutanları için “bizi sattılar, Ankara ne derse onu yapıyorlar” deyip yakındıkları videolar gibi.

Emrindeki binlerce polisle birilerini yakalatıp içeri attırınca kendini halter kaldırmış filan saydığı anlaşılan içişleri bakanı, Kürt siyasetçilere “devleti tanıtmak”tan bahsetmişti. Sanırım şu anda Moskova’da da birileri aynı sözün bir başka versiyonunu değişik bağlamda tekrarlıyordur. Ve Ankara’da birileri hâlâ bundan olsa olsa kaldırılabilir bir yük, telafi edilebilir bir zarar doğacağını, hattâ yine “bize bir şey olmayacağını” sanıyor. Rusya Dışişleri Bakanı ile Türk mevkidaşının görüşmesinden sonra hangi kibar ve temkinli sözler edilirse edilsin, bu aymazlığın bedelini hep birlikte ödeyeceğiz.

Bir başka yanlış hesap daha var. Ve bu, karşı karşıya olduğumuz rizikoyu büyütüyor. Baştakiler, [https://www.gazeteduvar.com.tr/analiz/2016/09/29/haydin-savasa-haydin-savasa/] Türkiye’yi ancak savaşla yönetebileceklerini, iktidarı ancak bu şekilde elde tutabileceklerini hesaplıyorlar; bunu biliyoruz. (En başta, “bu millet”in, çocuklarının “şehit olmasına” ses çıkarmayacağına ve duygu pompalama ve ideolojik şahlanmanın doruklarda gezineceği savaş ortamının “bereketine” güveniyorlar.) Lâkin bu hesap, savaşın kendisinden çok savaş ortamının canlı tutulmasına dayanıyor. Hakiki savaş ortada hesap mesap bırakmayabilir -ki, başkanlık hedefine kilitlenmiş mevcut iktidarın hiç gözetmediği ihtimal bu. Oysa “devirmek için girdik” dendiği anda başka bir alana adım atılmış oluyor.

İçeri gösteriş olsun diye pencereden dışarı eşya fırlatıyorlar. Dışarıdakiler kapıya dayandığında, “ama biz size atmadık ki!” savunması geçerli, “size demedim, muhtarlara söyledim” izahatı yeterli olmayacaktır.