“Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye
iştirak” suçlamasıyla 103 sanıklı dava beş yıldır sürüyor. Başta
dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Genel Kurmay
2'nci Başkanı Çevik Bir, emekli generaller Çetin Doğan ve Engin
Alan olmak üzere sanıklar için tutuklama talebini yineledi, mağdur
ve müşteki avukatları. Bugün (18 Temmuz Salı) 89'uncu celse ile
devam eden dava kritik aşamaya geldi. Dile kolay, seksen dokuz
duruşma boyunca yol alınamadı. Sanıklar bir yıl önce 15 Temmuz
kalkışmasından kısa süre sonra gerçekleşen duruşmada fırsatı
ganimet bilerek '28 Şubat'ta yapılanların darbe değil FETÖ’yü
temizleme gayreti’ olduğunu söyleyecek kadar cüretkar ve kendinden
emin. En az onlar kadar biz darbe mağdurları da kendimizden eminiz.
Gülen hareketiyle ilgisi olmayan bizler kamudan ihraç edildik o
yıllarda. Darbeyi ‘hayırlı olsun’ ifadesiyle karşıladığı o yıllar
basına, manşetlere yansımış olan Gülen ve cemaati 28 Şubatçılarla
kol kola idi.
Duruşmanın sabah oturumuna, son iki duruşmaya katılmadığı için
mahkeme heyetince hakkında zorla getirilme kararı alınmış olan
Tansu Çiller de katıldı. Mağdur tanık sıfatıyla ifade vermesi,
sanıkların Gülenist kalkışmayı kendilerine paravan olarak
kullanmasını önlemek adına gerekliydi. SEGBİS yoluyla verdiği
ifadesi ve soruları cevaplamasıyla duruşma şu saatlerde sürüyor.
Sabah ilk sözlerinde darbeyi tüm niteliğiyle açıkladığı şu sözler
bence çok kıymetli: "Yine aynı şeyleri ifade etmek zorundayım, 28
Şubat bir darbedir. Belki alışılagelmiş bir darbe değildir,
postmodern bir darbedir, bu bir süreçtir, kesit değildir ve bir
koalisyon eliyle icra edilmiştir. Bu koalisyonun içerisinde çeşitli
toplum kitleleri vardır, kimi medya, kimi TSK mensupları, kimi
yargı üyeleri, kimi sendikalar, kimi sivil toplum örgütleri ve kimi
dış odaklar vardır. Hükümeti düşürmeye yönelik bir plan
çerçevesinde korku, baskı ve şiddetle hükümeti yok etmeye yönelik
bir harekettir.”
Davanın seyrini olumlu etkiler, hiç değilse bir kere darbeciler
gerçekten hak ettikleri hukuki cezaya çarptırılır mı, bilinmez.
Ancak postmodern darbenin siyasi boyutu bir kere daha gözler önüne
serildi bu ifadeyle. Fakat yeterli değil. 28 Şubat darbesinin
hükümeti düşürmek için ortaklaşan koalisyonu, toplumu dizayn etmeye
de yönelmişti.
KADINLAR İÇİN DARBENİN ARTÇI SARSINTILARI HÂLÂ
ETKİN
Geniş kesimleri olağan şüpheli olarak kamudan ihraç etmeleri,
Batı Çalışma Grubu aracılığıyla her kurumda insanları fişledikleri
bugün herkes tarafından biliniyor. Ancak kadınların ne şekilde
etkilendiği fazla bilinmiyor. Kamudan ihraç edilenlerin AK Parti
iktidarı süresince farklı yıllarda çıkarılan çok sayıda kanuni
düzenleme sayesinde haklarına kavuştukları biliniyor. Ancak kayıp
yılların telafisi kimsenin aklına gelmediği gibi o yılları
kaybetmenin meslek hayatlarına bugünkü yansımaları da kimsenin
umurunda değil. Yine de kamu çalışanları haklarını büyük ölçüde
geri kazandı.
Özel sektör öyle değil ama. Mesela medyada kadınları ele almış
Lacivert Dergi. "Bugünün 28 Şubat'ında Neler Var" başlığıyla
bir atölye çalışmasının tartışma dökümlerini yayınlamış. Medyada
kadınların postmodern darbeyi nasıl yaşadıkları ve sonrasını,
bugünleri konuşmuş gazeteciler bu atölyede. Medyada patriyarkal
tutumun tüm diğer sektörlerde olduğu gibi darbelerin rüzgarıyla
yelkenini şişirdiği açıkça görülüyor. Tabii yandaş medyada hâlâ
kadınların 28 Şubat'ının sürdüğünü görmek de ayrıca şaşırtıcı
gelebilir. Atölyeye katılan kadınlar henüz fark etmiş gibi
görünmüyor ama darbelerde kadınların yaşadığı aslında ataerkil
zihniyetin darbe kılığına girmiş hali. Dolayısıyla darbe sona
erdikten sonra bile ataerki hükmünü yürütmeyi başardığından
kadınlar için sektörde pek fazla bir şey değişmemiş.
Konuşmalardan anlıyoruz ki, camianın yandaş medyasında çalışan
kadınlar için kariyerist olmak ‘afedersin feminist’ olmakla eşdeğer
bir ‘günah’. Kadınların da içselleştirdiği bu büyük ‘kusur’ mesleki
başarılarını engelliyor. Belki daha yerinde bir ifadeyle
çalışmalarının karşılığı olacak hak ettikleri konuma ulaşmalarını
engelliyor. Hem hırslı ve çalışkan olmaları bu tarz töhmetlerle
baskılanıp hem de ‘reytingi yok’ denmesi, başörtülü basın
emekçilerinin en büyük açmazı.
Toplum olarak bir başka açmazımız da bugün 15 Temmuz darbe
girişimiyle mücadele adı altındaki ihraçlarla iktidar tarafından
‘ötekine 28 Şubat’ yaşatılıyor oluşu. Yargı eliyle darbecilere hak
ettikleri ceza verildikten sonra mutlaka gerçekleştirilmesi gereken
toplumsal yüzleşmelerle kırılabilecek bir döngünün içindeyiz.