Bitmeyen ırkçılık ve polis şiddeti
Los Angeles ayaklanmasından tam 28 yıl sonra, polisin George Floyd isimli bir siyahın, aşırı şiddet kullanarak kameralar önünde nefes almasının engellenmesi ve daha sonra Floyd’un hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan benzer bir olay Minneapolis’te yaşandı. Polis şiddeti ve ırkçılık karşıtı protesto eylemleri bütün ülkeye yayılarak, adeta bir ayaklanmaya dönüştü.
Ergin Koçyıldırım* @kocyildirim
1992 yılının başıydı. Takvimler 3 Mart’ı gösteriyordu. Rodney King ve iki arkadaşı Bryant Allen ve Freddie Helms, 210 numaralı otoyolda San Fernando Vadisi yakınlarında 1987 model arabaları ile gidiyorlardı. Üç arkadaş geceyi arkadaşlarının evinde basketbol maçı seyrederek geçirmişler eve dönüyorlardı. Saat gece yarısını çok kısa bir süre önce geçmişti. Otoyolda devriye gezen ve karı-koca olan iki polis memuru Tom ve Melanie Singer, King’in kullandığı arabanın önlerinden aşırı hızla geçtiğini gördüler. King polisin önünden saatte 188 km. hızla geçmişti. Polis hemen ışıklarını yakıp, sirenlerini çalıştırarak King’in peşinden gitmeye başladı. Ancak King durmak istemiyordu. Amansız bir takip başlamıştı. Akşam arkadaşlarının evinde alkol almışlardı. Daha önceki sabıkası nedeniyle, King alkollü olarak polise yakalanmak istemiyordu. Bu sebeple kaçış devam etti. Daha sonra King arabasını otoyoldan şehre çevirdi ve Hansen yerleşim bölgesine doğru ilerledi. Burada daha çok, evler vardı ve otoyoldaki hızını yavaşlatması gerekiyordu. Ancak kovalamaca devam ettikçe King kırmızı ışıklarda durmayıp yerleşim yerinde de saatte 130 km. hıza ulaşınca takibe başka polis araçları ve bir helikopter katıldı. 13 kilometre süren kovalamacanın ardından polis arabaları King’in aracını sıkıştırdılar ve durdurmayı başardılar. Beş polis memuru King'in arkadaşlarını araçtan indirdiler. Polis memurları King ve arkadaşlarını sözle taciz ve tehdit ediyorlar, arabadan indirirken Allen ve Helms’e tekmeler, tokatlar sallıyorlardı. King, halen arabanın şoför mahallindeydi. Polis onu zorla arabadan indirmeye çalışırken diğer iki arkadaşı yüzükoyun yerde yatıyordu. Bu esnada Helms’in başı yarıldı. King de elini kalçasına götürdüğü anda polis King’in silahına ulaşmaya çalıştığını düşünerek, kendisine silah doğrultarak yere yatmasını söyledi. Polis memuresi Singer, silahını doğrulturken diğer dört polis memuruna King’i kelepçelemelerini söyledi. Diğer polis memurları King’i kelepçelemeye çalışırken King’in polise direnç göstermesi üzerine memurlardan birisi şok tabancasını kullandı. Bu esnada bir başka polis memuru copla King’e vurmaya başlamıştı. Polis memurları defalarca King’i copla dövdüler. King ayağa kalkmak istedikçe polis memurları eklemlerine ve bacaklarına vurmaya devam ediyorlardı. 33 cop darbesi, sayısız yumruk ve tekmeden sonra polis King’i kelepçeleyip yol kenarında ambulansın gelmesini beklemek üzere yüzükoyun yatırmıştı.
Tesisat işleri yapan ve aynı zamanda amatör bir kameraman olan George Holliday oturduğu apartman dairesinden olaya şahit olmuştu. Kamerasıyla olayı başından sonuna kadar kaydetmişti. İki gün sonra Los Angeles Emniyeti'ne, elinde olayın video kaydı olduğunu haber vermişti ama kimse bu kayıtla ilgilenmemişti. O da, yerel KTLA televizyonuna giderek elindeki video kaydını kanala teslim etti. Kanal, video kaydının başında çok da net olmayan ancak King’in ayağa kalkmaya çalıştığı ve bir polisin kendisine vurduğu 10 saniyelik bir bölümünün kesilmesi dışında olayı tamamını televizyonlardan yayınladı. 12 dakikalık kayıt defalarca televizyonlardan yayınlandıkça, olayı protesto eden halk ırkçılığa ve polis şiddetine karşı tek vücut olmaya başlamıştı.
King’in kafatasında 11 kırık, kalıcı beyin hasarı, diş ve kemik kırıkları ile böbrek hasarı mevcuttu. Bu esnada dava süreci de başlamıştı.
İki ay süren mahkeme döneminden sonra, 29 Nisan 1992 tarihinde jüri, aşırı güç kullanmaktan suçlanan dört polis memurundan üçünü temize çıkarmış, dördüncü polis memuru görüntülerde net görülemediği için karar verilemeyeceğine kanaat etmişti.
Kararın açıklanmasıyla protesto eylemlerinin ilk kıvılcımı ateşlenmişti. Siyahların eylemlerine Latin toplulukları da eşlik etmeye başlamıştı. Altı gün sürecek eylemlerde 63 kişi hayatını kaybedecek, 2 bin 500’e yakın kişi yaralanacaktı. 7 bin yangın gerçekleşecek, 3 binden fazla işyeri ateşe verilip yağmalanacaktı. Milli Muhafızlar ve Amerikan Ordusu da yardıma çağırılmıştı.
Siyahlara karşı ırkçılık ve polis şiddeti on yıllardır devam ediyor. Los Angeles ayaklanmasından tam 28 yıl sonra, polisin George Floyd isimli bir siyahın, aşırı şiddet kullanarak kameralar önünde nefes almasının engellenmesi ve daha sonra Floyd’un hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan benzer bir olay Minneapolis’te yaşandı. Polis şiddeti ve ırkçılık karşıtı protesto eylemleri bütün ülkeye yayılarak, adeta bir ayaklanmaya dönüştü. Los Angeles bir kez daha protestoların en şiddetli yaşandığı kent oldu. Sokağa çıkma yasağının ilan edilmesine varacak şekilde olaylar yaşandı. Adlı Tıp Kurumu’nun da Floyd’un ölümünden üzerine bastıran ve diziyle nefes almasını engelleyen polisleri temize çıkaracak şekilde; polisin kendisini kontrol altına alması esnasında, bu durumun ve altta yatan kalp hastalığı, yüksek tansiyon gibi sağlık problemleri ile dolaşım sistemindeki potansiyel sarhoş edici maddelerin ölümüne sebep olduğu şeklindeki raporu, Floyd’un ailesini ve olayı televizyonlarından izleyen herkesi şaşkına çevirdi. Aile derhal mahkemeye bağımsız bir otopsi yapılması konusunda başvuruda bulundu. Videoda Floyd’un boynuna bastıran polis memuru hakkında daha önce 18 defa şikayet olduğu ve bunların disiplin cezaları ile sonuçlandığı ortaya çıktı. 29 Mayıs’ta hakkında üçüncü dereceden cinayet ve kazara adam öldürme suçlamaları yapılarak tutuklandı. Diğer üç polis memuru ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı.
Sahip olunan haklar bağlamında, siyah hakları yasal düzenlemelerle elde edilmiş ve korunmuş olmasına rağmen, ırkçılık ve polis şiddeti halen devam ediyor. Bunun da temelinde siyahların milli gelirden eşit derece faydalanamıyor olması, ekonomik olarak çok zayıf olmaları ile yüksek işsizlik oranı yatıyor. Halen devam etmekte olan korona virüs pandemisinde de Amerika Birleşik Devletleri’nde en çok etkilenen grup Afriko-Amerikalılar. Bugüne kadar izlenen ırkçılığa karşı politikalar ve eşit koşullarda yaşama girişimleri henüz istenilen seviyeye gelmiş değil. Son eylemlerde de bunu açıkça görmekteyiz. 28 yıl sonra siyahlara karşı ırkçılığın ve polis şiddetinin seviyesinden bir şey kaybetmemiş olması da çok endişe verici.
* Pittsburgh Üniversitesi Öğretim Üyesi, Pediatrik Kalp-Damar Cerrahı