'Biz bize yeteriz' ya da 'kendi kendini kurtar'
Sosyal devlet nedir ve ne için vardır? Türkiye bir sosyal devlet midir yoksa bir parti devlet mi? Sosyal devlet bütçesi halk için mi yoksa belirli cemaat, tarikat ve tekkeler ya da onların hizmetinde olan dernek ve vakıflar için midir? Devlet, vatandaşından, vatandaşı için para ister mi?
Fikrimce artık gündemi ilgilendiren yegâne konu salgın ve sosyal izolasyon değil, salgın sürecinde yürütülen yanlış politika ve hukuksuzluklar olmaya başladı. Eleştirilerin yoğunlaştığı nokta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 aylık maaşını bağışlayarak başlattığı “Biz bize yeteriz Türkiyem” kampanyası.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Cumhuriyetin Nitelikleri” başlıklı ikinci maddesi “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” der. Sosyal devlet, tanım olarak; ekonomik ve sosyal alanlarda bireylere güvenlik ve adalet sağlayıcı politikalar üreten devlet modeli demekse uygulanan politikanın “Sosyal devlet sana yeter Türkiyem” olması gerekmez miydi?
Diğer sosyal devletlere göz atmak gerekirse, örneğin; 15 Mart’ta açıklama yapan Almanya Ekonomi Bakanı Peter Altmaier, ilk etapta 614 milyar dolar değerinde krediyi garanti edeceklerini söylemişti. “Biz siyasi irade ve para eksikliği yüzünden başarısız olmayacağımıza söz veriyoruz. Bu hiçbir sağlıklı şirketin ve işçinin sorun yaşamayacağı anlamına geliyor.” İspanya ise destek paketinin tutarını 200 milyar euro olarak duyurmuş ve bu rakamın ülkenin toplam milli gelirinin yüzde 20’sine tekabül ettiğini açıklamıştı. İngiltere’nin açıkladığı paketin değeri ise 362 milyar sterlin yani 412 milyar dolar. Japonya Merkez Bankası (BoJ), toplu teminat karşılığında 23 Mart’tan 13 Nisan’a kadar olan dönemde piyasaya 4 trilyon yen (36,7 milyar dolar) büyüklüğünde fonlama yapılacağını duyurdu. Fransız hükümeti şirketlere 327 milyar dolar (300 milyar euro) değerinde banka kredisi sunacaklarını vergi ve sosyal güvenlik primi ödemelerinin erteleneceğini ve ayrıca işsizler için de 45 milyar euro değerinde bir bütçe ayrıldığını duyurmuştu.
Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın maaşı ne kadar? 2020 yılına ait Cumhurbaşkanlığı Bütçe Teklifince bu yıl, 81 bin 250 Türk Lirası. Yedi aylık maaşı ise 568 bin 750 Türk Lirası ediyor, harika!
İlk bağış kampanyası hareketi yerel yönetimlerden gelmişti ki bu da çok geçmeden bir politik savaşa dönüştü. Bir gün içerisinde, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu imzasıyla 81 ilin belediyelerine gönderilen genelgeyle yardım toplama kampanyalarına ilişkin yapılan uyarının ardından İstanbul, Ankara ve Antalya Büyükşehir Belediyelerinin bağış kampanyası hesaplarına bloke konuldu.
Ekrem İmamoğlu attığı tweetle 5393 Sayılı Kanun ve 5216 Sayılı Kanun uyarınca belediyelerin ve belediye başkanlarının (yerel yönetimlerin) bağış alma hakkını haiz olduğunu duyurdu.
Gerçekten, 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun “Belediyenin yetki ve imtiyazları” başlıklı 15. maddesinin i bendinde “Belediyenin yetkileri ve imtiyazları şunlardır: … i) Borç almak, bağış kabul etmek.” hükmolunmuştur ve hatta aynı kanunun “Belediyenin Gelirleri” başlıklı 59. maddesinde “g) Bağışlar” bendi ile bağışlar, yerel yönetimlerin gelirleri içerisinde gösterilmiştir ki, bu madde hükmünce yerel yönetimler yalnızca belediye bütçesi için dahi bağış toplayabilirler.
Yine 5216 Sayılı Kanunu’nun 18. maddesinde; “Büyükşehir belediye başkanının görev ve yetkileri şunlardır: … g) Yetkili organların kararını almak şartıyla, büyükşehir belediyesi adına sözleşme yapmak, karşılıksız bağışları kabul etmek ve gerekli tasarruflarda bulunmak.” hükmolunmuştur. Peki yetkili organlar kimlerdir? Aynı kanunun “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde b) Büyükşehir belediyesinin organları: Büyükşehir belediye meclisi, büyükşehir belediye encümeni ve büyükşehir belediye başkanını, … ifade eder.” hükmolunmuştur.
Soylu’nun yazısında bahsettiği 2860 Sayılı Yardım Toplama Kanunu’nun ilgili hükümlerine göz atalım;
İKİNCİ BÖLÜM - İzin, İzin Vermeye Yetkili Makamlar ve Başvuru İzin alma zorunluğu:
Madde 6 – Kişiler ve kuruluşlar, yetkili makamdan izin almadan yardım toplayamazlar. Ancak, kamu yararına çalışan dernek, kurum ve vakıflardan hangilerinin izin almadan yardım toplayabilecekleri, Cumhurbaşkanınca belirlenip ilan edilir. (1) İzin alınmadan girişilen yardım toplama faaliyetleri güvenlik kuvvetlerince derhal menedilir ve sorumlular hakkında kovuşturma yapılır. İzin vermeye yetkili makamlar:
Madde 7 – (Değişik: 4/11/2004-5253/38 md.) Yardım toplama faaliyeti bir ilin birden fazla ilçesini kapsıyorsa o ilin valisinden, bir ilçenin sınırları içinde ise o ilçenin kaymakamından izin alınır. Yardım toplama faaliyeti birden fazla ili kapsıyorsa yardım toplama faaliyetine girişecek gerçek veya tüzel kişilerin yerleşim yerinin bulunduğu ilin valisinden izin alınır ve izni veren valilik tarafından ilgili valiliklere ve İçişleri Bakanlığına bilgi verilir. Yardım toplama faaliyetleriyle ilgili işlemler dernekler birimlerince yürütülür.
(1) 2/7/2018 tarihli ve 700 sayılı KHK’nin 77'nci maddesiyle, bu fıkrada yer alan “İçişleri Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunca” ibaresi “Cumhurbaşkanınca” şeklinde değiştirilmiştir.
Bakan Soylu yazısında “Yasalarımızda belediyelerin Yardım Toplama Kanunu’nundan muaf olduklarına dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.” Normlar hiyerarşisine göre bir hukuk düzeninde anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik gibi normlar arasında altlık-üstlük ilişkisi vardır. Fakat çatışan iki madde de kanun. Anayasa hukukçusu Prof Dr. Kemal Gözler’e göre Lex specialis derogat legi generali (Özel Kanun Genel Kanunları İlga Eder İlkesi) “Aynı düzeyde yer alan ve aynı tarihli iki hüküm arasında çelişki varsa, özel hüküm niteliğinde olanı uygulanır; genel hüküm niteliğinde olanı ise ihmal edilir.”
Kanun maddelerinden ikisi, yerel yönetimlere ve başkanlarına bağış toplama yetkisi tanırken, Yardım Toplama Kanunu bunu valilik ve İçişleri Bakanlığı’nın iznine bağlamaktadır. İmamoğlu’nun gösterdiği maddede ise başkan, kendi organlarından izin almalıdır. Fikrimce Yardım Toplama Kanunu’nun hükmü genel, Belediyecilik ve Büyükşehir Belediyesi Kanunları’nun hükümleri özel hüküm olarak değerlendirilmelidir.
Neticede somut durum, hesapların bloke edildiği. Kararı elbette iş işten geçtikten sonra yargı verecek. Bir soru daha, devlet yerel yönetimlere bir hastalık salgını için yapılan bağış kampanyası söz konusuyken neden izin vermez?
Gelelim Kolombo Malik, yani çektiği Tik-Tok videosuyla gündeme oturan tır şoförü Malik Baran Yılmaz’a, bu paylaşım üzerine savcılık tarafından ifadesi alınmış ve adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı.
Soylu Cüneyt Özdemir’in Youtube kanalına katılıp olaya şöyle yanıt verdi; "Gariban olup olmadığına, arkasında bir niyet olup olmadığına ben bakarım. Burada, milletimizi tahrik edecek, sürekli olarak hem devletin yaptıklarına hem milletin evde gösterdiği sabıra, tahammüle, bu birlikteliğe sıkıntı düşürebilecek bir paylaşım yapmanın, meseleyi bu şekilde karıştırmanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Herkes zorluk çekiyor, herkes evde. Biz bir sosyal devletiz. Kimseyi aç, açıkta bırakmayız. Bugüne kadar da bırakmadık. …”
Elbette gönüllülüğe dayanan bir bağış kampanyasına “zırnık yok” ifadesini kullanarak katılmayacağını belirtmek, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ya da “Aşağılama” mıdır? Bağış kampanyasına katılmayacağını beyan eden bir gazeteci, halkın hangi kesimini, hangi kesimine düşman etmiş olur?
Ata Egemen Çakıl’ın harika sosyal devlet eleştirisi; elbette suç. Hukuki değerlendirme yapmaya gerek görmüyorum, zaten savcılık da görmüyor (!)
Bütün bunlar olurken Türkiye, korona virüsü salgınında tüm dünyada hızlı ilerliyor ve bu artık uluslararası medyanın da ilgisini çekmeye başladı.
Sosyal devlet nedir ve ne için vardır? Türkiye bir sosyal devlet midir yoksa bir parti devlet mi? Sosyal devlet bütçesi halk için mi yoksa belirli cemaat, tarikat ve tekkeler ya da onların hizmetinde olan dernek ve vakıflar için midir? Devlet, vatandaşından, vatandaşı için para ister mi? ve nihayet; sosyal devlet ve sınıf bilinci olan bir tır şoförü, zırnık yok diyen bir gazeteci ve politik mizah yapan bir sanatçı, devlet için nasıl bir tehlike arz edebilir? Anayasa Mahkemesi’nin açıklamasındaki virüs görselini çok beğendim.
1 Nisan, görülen o ki kimsenin şaka kaldıracak hali yok. (Bir Twitter kullanıcısının paylaştığı, Leman’ın 1 Nisan 2020 kapağı)