Gelecekte elde edilecek kazanç üzerindeki iddiaları simgeleyen pay senetleri, beklentilere bağlı olarak piyasada değiş tokuş ediliyor. Artık yerli ve milli olduğu iddia edilen borsa, aslında çaresizlikle ona dahil olan yüz binlerin tırnaklarını yediği, çeşitli sosyal medya ortamlarında manipülasyon ağlarının yaygınlaştığı, bir yatırımcı kurumun tek bir hamleyle bütün sistemi alt üst edebildiği bir görünüm sergiliyor. Orada da küçük balonlar hazırlanıyor.
Ülke ekonomisinin büyük bir sıçrama (hece
fazlası olmayanından) eşiğinde olduğuna dair propagandanın birkaç
ayağı var. Bunların başında Türkiye’de resmi işsizlik oranının
salgın başlangıcında düşük kaydedilmesi, faizlerin 2020’de bir
süreliğine de olsa düşüş sergilemesi, konut ve otomobil
piyasalarında görülen canlanma geliyor. Borsa endeksinin son 5 ayın
en yüksek seviyesine gelmesi (7 Temmuz) resmin en önemli
parçalarından. Üst perdeden gelen “Türkiye’nin ekonomik bir krize
gireceğini söyleyenler, böyle bir krize maddi, manevi ve siyasi
yatırım yapanlar, pandemi dönemimizdeki performansımızla hüsrana
uğradı ve uğramaya devam edecek”
açıklamaları ile “hiçbir şey olmadı ve güçlüyüz” söylemi
tamamlanıyor.
Bu açıklamaların
gözlemciler nezdinde pek değeri yok. Verilerin sağlıklı okunması
ile iddialar kolaylıkla çürütülüyor. Salgın döneminde iş gücüne
katılmayanların dikkate alınması farklı bir işsizlik resmi sunuyor
örneğin. Mart ayında geniş tanımlı işsiz sayısı
9 milyona yaklaşırken istihdam kaybı devam etti.
İşçiler ücret kayıpları yaşarken, Uluslararası Çalışma Örgütü
yöntemiyle revize etmeden dahi salgın sırasında Cumhuriyet
tarihinin en yüksek işsizlik oranının kaydedildiğini biliyoruz.
Ekonominin canlanması amacıyla faizlerin düşürülmesinin sonuna
gelindi, üstelik devletin faiz ödemeleri can yakıcı boyutlarda
seyrediyor. 2019 yılında 100 milyar TL faiz ödemesini, bu yılın ilk
beş ayında 65 milyar TL takip etti. Haziran ayındaki veriler
elimizde yok, fakat canlanan otomobil ve
konut piyasasında ancak geçen yılın rakamlarının yakalanmış
olması beklenebilir. Bunun arkasında yine rekor düzeyde devlet
destekli kredi hacmi genişlemesinin yattığı ve mevcut genişlemenin
sürdürülebilir bir nitelik taşımadığı açık. Borsa konusuna ise
getiri oranlarına değinerek geleceğim.
2020’DE GETİRİ
ORANLARI
Aşağıda finansal yatırım
araçlarının
getiri oranlarına dair resmi verileri derledim. Bilindik bir
hikâyenin bir kısmını hatırlatıyor. Faizleri düşürme yönlü
müdahaleler, mevduat faizinin reel getirisinin negatif seyretmesine
yol açarken, tasarrufunu koruma isteğindekilerin yatırımları kredi
genişlemesinin yönlendirmesiyle konut ve otomobil piyasası
canlılığını artırıyor. Ekonomi yönetimi bir çeşit yönlendirme
yapıyor diyeceğiz ama bunun dürtmeden (nudge) ziyade aktif rasyosu ve benzeri
sopalarla, devlet bankalarının yol göstermesiyle sağlandığını
görüyoruz. Son haftalardaki konut ve otomobil fiyatlarına bakılırsa
aslında ekonomi yönetimi bizlere küçük balonlar
hazırlıyor.
Pandemi sırasındaki
sermaye çıkışları ile ve takaslar hariç rezervlerin eksiye düşmesi
sırasında lira karşısında hızla değer kazanan dolar, tekrar geçici
bir süreliğine kontrol altına alındığı için haziranda negatif reel
getiri sunmuş. Ancak daha uzun bir süre göz önünde
bulundurulduğunda dolara yatırım yapanların kazançlı çıktığını
söylemek mümkün. Resmi veriler eğer zaman dilimini bir yıla
uzatırsak devlet tahvilleri için de benzer bir tespiti mümkün
kılıyor. Son aylarda getirisi çok azalmış olsa da, yüksek getiri
sunarken, örneğin bir yıl önce tahvil alımı yapanlar faizler
düşerken yüksek getiri elde ettiler.
Bu hikâyenin ilginç
olmayan yanı, belirsizlik ortamında, dünyadaki eğilime paralel bir
şekilde altın fiyatının artışı. Pandemi karşısında verilen politika
tepkileri küresel düşük faiz ortamını desteklerken, değerli varlığa
yatırım arayışı altın fiyatını yükselttikçe yükseltiyor. Borsada
ise salgın sırasında kapanmanın süresi ve yaratacağı ekonomik
çöküşün etkileri üzerinden hızlı değer kayıplarının görülmesi
geride kalmış duruyor. Ancak burada da salgına verilen tepkilerin
etkisinden bahsetmek mümkün. Pandemi sırasında doğrudan finansmana
kalkışan, şirketlerin borç kağıtlarını alan merkez ülkelerin merkez
bankaları verdikleri desteklerle borsa çöküşlerini sınırlandırmaya
kalkmışlardı. Kısmen başarıya ulaşan bu uğraşlar ve halk sağlığı
hilafına kapanma önlemlerinin gevşetilmesi beklentileri değiştirdi.
OECD, ikinci dalga görülmese dahi 2020’de dünya ekonomisinde yüzde
6’lık bir daralma öngörürken,
S&P 500 ve CSI 300 tarihsel ortalamaların üzerinde bir fiyat
kazanç oranına ulaştılar. Türkiye gibi ülkelerde de salgın
karşısında önlemlerin azaltılması, kredi genişlemesi ve varlık
alımının etkisi şirketlerin beklenenden daha az kayba uğrayacakları
ve travmanın atlatılmak üzere olduğu kanısına yol açıyor.
Dolayısıyla son altı aya bakıldığında borsaya yatırım büyük bir
kayıp anlamına gelirken, haziranda ise borsa sadece bir aylık
sürede yüzde 9’u aşan bir reel getiri sunacak kıvama gelmiş
duruyor.
.
BORSADA OYNAYANLARDAN BORSAYLA
OYNAYANLARA
Getiri oranlarının sunduğu resme Türkiye
borsası üzerinden (sınırlı bilgilerle de olsa) ek yapmak uygun
düşer: Borsadaki yükseliş, kapalı devre alım-satım işlemleri ve
yabancı yatırımcı çıkışı arka planında gerçekleşiyor. 16 yıl sonra
yabancı payının yerli payının altına indiği bu kum havuzunda,
yabancılar liranın değer kaybı beklentisiyle çıkış yaparken,
yerliler ise her türlü oynaklıktan fayda sağlayacak pozisyonlar
peşinde koşuyor. Küçük şirketlerin gerçeklikle ilgisi bulunmayan
hisse fiyatları kaydediliyor.
Örneğin 70 hissenin Türkiye ekonomisinin on yıllardır en keskin
daralmasının gerçekleştiği aylarda yüzde 100’ün üzerinde getiri
sunduğunu biliyoruz. Spekülasyona verimli bu ortamda bir gıda
şirketinin hisseleri sadece iki haftada yüzde 80 değer
kazanabiliyor. Nitekim, yüksek beklenti içindeki küçük
yatırımcıların dolandırılması haberlerini, Sermaye Piyasası
Kurulu’nun cezaları takip etti. Ancak mesele dolandırıcılıkla
açıklanıp geçilemez.
Borsada yükselişin esas
nedeni yerli yatırımcı hücumu ve arkasında Türkiye’de orta
sınıfların istikrarsız ve aşırı oynak finansal piyasalar karşısında
ne yapacaklarını kestirememeleri yatıyor. Kayıp olmaz hatta yüksek
getiri olur düşüncesiyle ve özendirici çok sayıda aracıyla “ya
Allah” diyen yeni borsacılar, 2020 yılının ilk altı ayında
yatırımcı sayısının toplamda yüzde 30 artmasına neden oldular.
Aslında ilk dalga yatırımcı akını krizden çıkıldığı düşüncesiyle
2019 sonunda başladı, sonrasındaki dalga ise altın haricinde bütün
yatırım araçlarında kayıp yaşanması koşullarında son aylarda
gerçekleşti.
Son yükselişten övünme
çıkaranlar, bir aksilik olduğunda suçu birkaç yabancı kuruma veya
kendini bilmez bazı yatırımcılara atmanın ortamını da
hazırlıyorlar. Küçük yatırımcılar kayba uğramayacak, borsayla
oynanamayacak alt metniyle sunulan açığa satış yasağı şubat ayı
sonundan bu yana devam ederken, temmuz başında kısmi bir esneme ile
BIST-30 endeksinde yer alan hisselerde bu yasak kaldırıldı. Aynı
günlerde
Hazine ve Maliye Bakanı borsa ile övünüp, “sermaye piyasaları
büyür, Türkiye büyür” açıklamasında bulundu. Fakat açığa satış
düzenlemesine aykırı davrandıkları iddiasıyla 6 Temmuz’da altı
yabancı kuruma 1-3 aylık açığa satış yasağı getirildi. 7 Temmuz’da
Merrill Lynch herkesi parmağıyla oynatırcasına yüksek frekanslı
işlemlerle çok yüklü bir getiri elde etti. Hızla satış yapıp, sonra
toplamayla birkaç dakikada elde edilen yüz milyonlar okkalı bir
şamar gibiydi.
BÜYÜYEN NEDİR?
Piyasa gözlemcileri ve kalemşorlar,
yatırımcının sorumlu ve dikkatli davranması gerekliliğinden dem
vurup devletten yüksek frekanslı işlemlerle ilgili düzenleme
beklentilerini dillendirirken esas iki noktaya bir türlü
gelemiyorlar. Birincisi, borsanın yapısıyla ilgili: Gelecekte elde
edilecek kazanç üzerindeki iddiaları simgeleyen pay senetleri,
beklentilere bağlı olarak piyasada değiş tokuş ediliyor. Artık
yerli ve milli olduğu iddia edilen borsa, aslında çaresizlikle ona
dahil olan yüz binlerin tırnaklarını yediği, çeşitli sosyal medya
ortamlarında manipülasyon ağlarının yaygınlaştığı, bir yatırımcı
kurumun tek bir hamleyle bütün sistemi alt üst edebildiği bir
görünüm sergiliyor. Orada da küçük balonlar hazırlanıyor.
Dolayısıyla ortada birileri kazanıyorsa, hem bunlar toplumun
kazandığı anlamına gelmiyor, hem de kazananlardan daha fazla sayıda
kişi sıklıkla ağır kayıplar yaşıyor.
İkinci nokta, borsada
yatırımcı rekorları kırılması ya da endeksin zirveyi görmesi gibi
gelişmelerin nasıl bir arka planda gerçekleştiğinin görülmemesi.
Türkiye tarihinin en yüksek işsizlik oranları kaydedilirken
krediyle ötelenen, borsa yükselişiyle görmezden gelinen ekonomik
sorunların kaybolacağını mı düşünmeliyiz? Türkiye kapitalizmine
ilişkin daha gerçekçi bir beklenti, finansal piyasalarda
istikrarsızlık dönemlerinin aralıklarla tekrarlanması, balonların
patlayıp durmasıdır. Ne zaman patlayacağı ve etkisinin ne olacağı
şimdiden bilinemez. Yine de daha net bir tespitte bulunabiliriz:
2020’de balonların ne kadar büyüyeceği Türkiye ekonomisin ne kadar
az küçüleceğini belirleyecek; fakat, sermaye büyüyor, dolayısıyla
bizler büyüyoruz söylemi devam edecek.