İnsanların habere en çok ihtiyaç duyduğu bir zamanda haber
kaynaklarının susturulmasında toplum yararına aykırı bir şeyler
olduğu muhakkak. İdlib’te resmi açıklamalara göre 33 askerin şehit
olmasından sonra internet ve sosyal medyanın yavaşlatılmasından söz
ediyorum.
İnternet, çevirmeli ağlarla hayatımıza girdiğinde sınırsız bir
özgürlüğü de beraberinde getirdiğini sanmıştık. Artık her şey,
dünyanın bütün bilgileri engellenemez şekilde elimizin altındaydı.
İnternet, dönemin gözde kavramı ‘küreselleşme’ye çok uygun bir
yenilikti. Herkesi birbirine bağlıyor, sınırları aşıp ulus ötesi
bir cemaat vadediyordu. Bu sayede devletlerin kendi sınırları
içindeki hükümranlık alanları da sarsılacak gibi görünüyordu.
Aslında başlarda biraz öyle de oldu… 2000’lerin başında gerçekten
de internetin desteklediği uluslararası bir eylemci kitle, küresel
kapitalizm karşıtı gösterilerle dünyada sıkı bir rüzgar estirdi.
Meğer tam o sıralarda kendisinden ‘modası geçti’ diye bahsedilen
ulus devlet, mayalarındaki milliyetçi dozu artırıp, sınırlarını
pekiştirmekle meşgulmüş. 2010’ların sonunda mutlakiyetçi liderler
ve kuduruk milliyetçiliklere teslim ülkeler çoktan internetin
kontrolünü tamamen ele geçirmiş, kendi yurttaşlarını denetleyip
eğip bükmeyi tamamlamış, hatta süper güçler birbirleriyle dijital
savaşlara girişir hale gelmişti.
Bizim benimsediğimiz internet, ‘dünya çapında’ bir özgürlük
hayaliydi. Yerküredeki herkesi doğrudan birbirine bağlayacaktı. Ama
bırakın başka ülkeleri, kendi en yakın arkadaşlarımızla bile
Amerikan şirketleri aracı olmadan haberleşemez hale geldik. Bizi
buluşturan Amerikalı dahi çocuklar dünyanın en büyük
kapitalistlerine, sahip oldukları sosyal medya şirketleri ise birer
süper güce dönüştü. Bu gücü sürdürmek, daha da artırmak için
devletlerin ve politikacıların önünde esnemekten hiç
çekinmediler.
Bugün mesajlarımızın ahlaki dozunu biz değil, Facebook ya da
Instagram belirliyor. Kimin hangi mesajını ne kadar göreceğimize
Twitter karar veriyor, neyi ne zaman satın alacağımızı hatta hangi
internet sitesine ulaşıp ulaşamayacağımızı Google tarifeye
bindirmiş, isteyene satıyor. İnternetin bütün vanası ise devletin
elinde… İstediği gibi kısıyor, açıyor ya da şak diye kapatıyor.
Sosyal medyanın toplumları, genel seçimleri etkileyen, kitleleri
maniple edebilen kuralsız, vahşi batı ortamı devletin internete
olan müdahalesinin en önemli gerekçesi. Ama sosyal medyaya karşı
devlete devlete karşı sosyal medyaya sığınan dünya halklarının hali
kırk katır mı kırk satır mı misali…
Günümüzde haberin en önemli mecralarından biri de internet. Hele
ki Türkiye gibi ülkelerde geleneksel medya siyasi müdahalelerle
tamamen çöküp güvenilirliğini yitirmişken, toplum habere ihtiyacı
olduğunda hemen internete yöneliyor. Ve İdlib’te olduğu gibi büyük
bir sessizlikle karşılaşıyor. (Bu meseleyi Cumartesi günü T24’ün
mangal yürekli köşe yazarı
Mehmet Yılmaz ve dijital dünyayı çok iyi takip eden
Füsün Sarp gayet güzel izah ettiler. Okumanızı öneririm.)
Ana medya çöktükten sonra oluşan dijital medya şu sıralar en
özgür ve en güvenilir haber ağını oluşturuyor. Sosyal medyanın
kirliliği karşısında tek güvencemiz Gazete Duvar gibi, ilkeli
gazeteciler tarafından yönetilip yürütülen birkaç haber sitesi. Bu
sitelerin güvenilirliklerini korumaları da bu nedenle çok önemli.
Ama ne onların da devletin elindeki internet vanasına bağımlı olmak
gibi bir sorunu olduğunu bu tür krizlerde görüyoruz. Bu vana sadece
komple açıp kapatmaya değil, mahkemelerden jet kararlar çıkartıp
tek tek haberleri karartmaya da yarıyor. Yani kime ne kadar, hangi
bilginin gidip gitmeyeceğine devlet karar veriyor. Evet hükümetler
gazeteleri de yasaklıyor, kapatıyor, toplatıyor, hatta cuntalar tek
tek haberleri subaylara denetlettirip çıkarttırıyordu. Ama
internette bunu çok daha kolay yapabiliyorlar. Hem de hiç iz
bırakmadan… Karartılan haberler sonsuza dek arşivlerden çıkıyor ve
ulaşılmaz oluyor. 1984’ü yazan George Orwell bile bu kadarını hayal
edememiş, binlerce kağıdın tek tek yakılıp haberlerin yeniden
üretildiği bir Gerçek Bakanlığı kurgulamıştı. Oysa şimdi tek tuşla
bütün olan biten silinip yok edilebiliyor. Yeter ki devlet öyle
istesin…