Bize seyirci kalan imgeler

Ertuğrul Akyüz'ün ilk kişisel sergisi, Piramid Sanat'ta. Sanatçı kişisel değil, kitlesel bir meseleyi, insanın insana ve Dünyaya seyirci kalma cüretini, pişkinliğini sınayarak, yüzüne vuruyor. Bizi, bu koşullar altında bizatihi iğdiş edilegelen, kabuğuyla, suretiyle de her tür çıkar uğruna sömürülen imgenin mahremiyetiyle, anıştırdığı gerçekliğin 'orta malı' haline gelmişliği arasında bırakıyor.

Evrim Altuğ evrimaltug@gmail.com

Genç müzisyen ve ressam Ertuğrul Akyüz, ilk kişisel sergisi 'Vicarious'u (Vekaleten Kefaret) İstanbul Talimhane'deki Piramid Sanat Merkezi'nde açtı. İçinden, hani sanki Devrim Erbil'e de selam veren üslûbu ile, renkçi, doku ve lekeye müsaade eder peyzajlarıyla aynı sergide karşımıza çıkan Akyüz, burada linol baskı ve serigrafilerine de yer veriyor.

Perküsyonla ilgilenen Akyüz'ün pasif ve mağdur imgeleri, kitle iletişim(sizlik) aygıtlarının aşırı üretim sebebiyle kustuğu hemen tüm dramatik ve 'bildik' ancak yüzde yüz içine işlenmedik trajedilere göndermede bulunuyor.

Ebat ve renkleriyle insanı örümcek ağına düşmüş gibi ele geçiren bu bonkör resimlerdeki figürler, kendilerini kayıtsızca, sorumsuzca, 'ee, resim işte' ruhsuzluğuyla izleyen, bu kefarette hiçbir pay edinmeye niyetle olmayan anonim bizler kadar anonimler; ama, bu figürlerin taşıdığı bir 'ittifak duygusu' da var; bu figürler, bir o kadar da, üzerlerinden teşhir edildikleri, mal edildikleri tüm manâlara - artık - kayıtsızlar, küsler.

Yok sayıldıklarınca, bu kez de, duyarsızlıklarıyla izleyiciyi yok ediciler. Kendi dertlerine düşmüşler. Zorunlu göç, ucuz emek, kayıt dışı çalışma koşulları, koma hali, recm dahil, psikolojik, sözde dinî ve fiziksel iktidarın dayattığı her nevî şiddet, bizler gibi, onların da sorunu ve bunu beklentisizce yansıtabiliyorlar. Kızıl bereli kumandanlar, eli sopalı, Kaleşnikoflu, Afrikalı yerliler, yeni bir gelecek için ölesiye izdihama gözü kapalı karışanlar, hep bu sergide yer alan sakin, dingin ve insansız, turistik İstanbul peyzajları ve çeşitli mimarî doku imgelerinden oluşan baskı resimlerin arasına, birer 'yayın arızası' gibi karışıyor gibiler.

Marmara Üniversitesi Resim Öğretmenliği mezunu, yedincisi düzenlenen UPSD Genç Etkinlik'in 1'ncisi Akyüz, bu resimleri için kaleme aldığı 'Vekaleten Kefaret' isimli metinde, yansıttığı imgelerin 'karın ağrısı'nı okunaklı hale getiriyor, şu cımbızlık sözleriyle de:

"'Birinin, işlemediği suç için cezalandırılması ve suçun karşılanmış oluşu' şeklinde yorumlanabilir bir kavram. Bunun dışında, Hıristiyan dünyasında özel manâ taşıyan bir ifade. İsa'nın kanını dökerek insanoğlunun işlediği suçun borcunu Tanrı'ya ödemesi ve insanlığı günahlarından arındırması, bu kefaret olayını yorumlayan doktrinlerden biri.

Günümüz dünyasında da aynı kefaret oyunları oynanıyor. Bizim veya birilerinin rahat yaşaması için, olmayan eşitliği korumak için, bizim yerimize acı çekiyorlar. Bu, Çin'de fabrikada çalışan çocuktan, kendi savaşı olmamasına rağmen Suriye veya başka bir yerde hayatını kaybeden insanlara kadar, aslında bütün dünyayı kapsıyor. Bunu bir problem olarak ortaya koymaktan daha çok, bu durumdan hepimizin beslenmesi, ahlâki açıdan problem oluşturuyor. 

TV programlarından, İnternet haberlerine kadar,  sürekli bu duruma maruz kalıyoruz. Tabii ki, güvenli bir mesafede olduğumuz için, diğer insanların acıları, bize birer besin olmaya başlıyor. Bu resim serisinde anlatılmak istenen durum da bu. Zaten göç eden, öldürülmüş, yalnız, terk edilmiş insanları seyretmeyi seviyoruz.  Bunları estetize edip, tekrar önümüze alıp, belli bir miktar empati kurup, ama huzur bularak kavramı ve mevcut durumu, seremonik bir şekilde resimlerin başında tekrar etmek."

Ertuğrul Akyüz'ün, akla Zeynep Sayın'ın İmgenin Pornografisi ve yeni çıkan Ölüm Terbiyesi kitaplarını da getiren bu ilk kişisel sergisi, kişisel değil, kitlesel bir meseleyi, insanın insana ve Dünyaya seyirci kalma cüretini, pişkinliğini sınayarak, yüzüne vuruyor.

Bizi, bu koşullar altında bizatihi iğdiş edilegelen, içeriğini bırakın, kabuğuyla, suretiyle de her türlü çıkar uğruna sömürülen İmgenin mahremiyetiyle, anıştırdığı gerçekliğin 'orta malı' haline gelmişliği arasında bırakıyor.

Dünyaya seyirci kalmayı seçmek, bu sergi ve sergi üzerinden Akyüz'ün sanat dediğimiz şu ezelî teori ve pratik hakkında tartıştığı en önemli mesele gibi görünüyor. Dilerim Akyüz, 'İmge, ne işe yarar' sorusunu haklı olarak sorduran bu etik ve eleştirel tutumunu 'kişisel sanat tarihi' boyunca da hiç gözden çıkarmaz.

Bilgi: piramidsanat.com

Tüm yazılarını göster