'Bizim eleştirilerimiz velilerin, öğrencilerin isyanıdır'

MEB, ortaöğretime geçecek 1 milyon 200 bin öğrencinin yüzde 10'unun okuyacağı nitelikli okulları ilan etti. Öğrencilere zorla meslek ya da imam hatip lisesinin dayatıldığını söyleyen Eğitim-Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan ile yeni sınav sistemini ve eğitim sistemindeki sorunları konuştuk.

Abone ol

ANKARA - Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) TEOG'un yerine getirilen Ortaöğretime Geçiş Sistemi ile iki şekilde öğrencileri liselere yerleştirecek. Yeni sisteme göre öğrencilerin yüzde 10'u MEB'in belirlediği nitelikli okullara sınavla girerken kalan yüzde 90'ı “çember sistemi” adı verilen yöntemle adreslerine en yakın Anadolu, meslek ya da imam hatip liselerinden birine kayıt yaptıracak.

Sınavla öğrenci alacak nitelikli okulları geçtiğimiz günlerde açıklayan MEB, 1367 nitelikli okul belirledi. Sınava girecek 1 milyon 200 bin öğrencinin yüzde 10'u, yani 126 bin 536 öğrenci MEB'in nitelikli okullarından birisinde öğrenimine devam edecek. Nitelikli okul olarak belirlenen 1367 okuldan 747'sının imam hatip ve meslek liselerinden oluştuğunu belirten Eğitim-Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, öğrencilerin tercih haklarının sınırlandırıldığını söyledi. Aydoğan ile liseye geçiş sisteminde ortaya çıkacak sorunlar ve son dönem eğitim alanındaki tartışmalara dair konuştuk.

'İSTESEN DE İSTEMESEN DE İMAM HATİP YA DA MESLEK LİSESİ'

MEB, Türkiye genelinde 1367 okulu nitelikli olarak belirleyip sınava girecek öğrenciler için kılavuz yayınladı. Kılavuza dair ilk değerlendirmeleriniz nelerdir?

Biz 2012'den bu yana özel okulların teşvikler adı altında desteklendiğini, özelleştirmenin hızlandığını gördük. İmam hatipleştirme de bu süreçte hızlandırıldı. Öğrenciler zorunlu meslek lisesi öğrencisi haline getirilmek istendi. Biz ilkokuldan ortaokul aşamasına geçilen, TEOG yerine sunulan sınav sisteminde de net olarak bu üç başlığı görüyoruz. Bu süreçte özel okulların tüm talepleri yerine getirildi. Velilerle, eğitmenlerin itirazlarını dinlemeyen Milli Eğitim Bakanı özel okul sahipleriyle defalarca bir araya geldi. Belirlenen 1367 okulun yarısından fazlası meslek lisesi ve imam hatip lisesi olarak açıklandı. Çocuklarının yüzde 10 içerisine gireceğini düşünen hiçbir veli, yüzde 10’luk kısımda meslek ve imam hatip okullarının olacağını düşünmüyordu. Milli Eğitim Bakanlığı'nın verilerine göre Türkiye'nin her ilinde öğrencilerin ve velilerin birinci tercihi Anadolu ve fen liseleri olmuştur. Şu an kılavuz açıklamasıyla MEB, istesen de istemesen de meslek liseleri ve imam hatip liselerine gitmek zorunluluğuyla öğrencileri baş başa bırakıyor. MEB, yüzde 5'lik dilime giremeyen diğer öğrencileri zorunlu olarak meslek liseli veya imam hatip liseli olmaya zorluyor.

'BARINMA SORUNUNU ÇÖZEMEYENLER CEMAAT YURTLARINA MI MAHKÛM EDİLECEK?'

Merkezi sınav sisteminin uygulanışını örnek üzerinden anlatabilir misiniz?

Örneğin Adana'da 15 ilçe var ve 9 ilçede hiçbir okul MEB'in nitelikli okul listesine girememiş durumda. AKP iktidarı boyunca 17 bine yakın köy okulu kapatıldı. Aladağ'da çocuklarımızın yanarak hayatlarını kaybetmelerinin en önemli nedeni de buydu. Köylerde okullar olmadığında çocuklarını okutabilmek için veliler uzak yerler göndermek zorunda kalıp devlet yurdunun olmadığı yerlerde cemaat yurtlarına çocuklarını emanet ediyorlar. Aladağ davasına gittiğimizde devletin cemaatlerle büyük bir organizasyon içerisinde olduğunu gördük. Bir cemaat yöneticisiyle ilçe milli eğitim müdürü nasıl yan yana gelebilir? Bu organizasyon Türkiye'nin her yerinde. Çocukların yanarak hayatını kaybettiği bir gerçeklik varken ilçelerde de merkezi sınavla belirlenmiş bir okul yokken bu çocuklar nasıl okula gidecekler? Gidemezlerse örgün eğitim dışına mı çıkacaklar? Ya da barınma, ulaşım sorununu çözemeyenler cemaat yurtlarına mı mahkûm edilecekler? Yaşadığımız onlarca vakaya yüzlerce vaka daha eklenecek. Gerici rejim inşası beslenecek. Adana'daki bu tablo, Türkiye tablosu.

Örneğin Sinop'ta merkez dışında yalnızca bir ilçede okul tarif etmişler. Aydın'da 17 ilçe var sadece 7'sinde okul tarif etmişler. Bu ilçelerde yaşayan çocuklar yüzde 10'a girdiklerinde başka bir yerde okuma zorunlulukları ortaya çıkacak. Şu an yaşadığımız gerçeklikte Anadolu liselerinde pansiyon yok. Aileler ya maddi harcama yapacak ya çocukları örgün eğitim dışına çıkacak ya da cemaat yurtlarına yönlendirilecekler. Bu yüzlerce yeni Aladağ, yüzlerce yeni Karaman, yüzlerce yeni Dikili vakası demektir. Bu çocuklarımızı çığlık çığlığa kaybetme ihtimalimizin olduğu anlamına geliyor. Bu okulları kim hangi kriterlere göre belirledi diyoruz. Belirlenecek okullara ilişkin büyük büyük laflar ettiniz. Gayet ilin, ilçenin köklü okullarını tercih etmeyip başka okulları tercih ediyorsunuz. Basit ve net olarak nitelikli okul tercihini neye göre yaptınız diye soruyoruz.

Aytekin, “ Barınma sorununu çözemeyenler cemaat yurtlarıma mı mahkum edilecek” diye sordu.

'OKULLAR NE OLACAK DİYE DEĞİL ÇOCUKLAR NE OLACAK DİYE DÜŞÜNMELİYİZ'

Öğrencilerin yüzde 90'ının liselere yerleştirileceği adrese dayalı çember sistemi nasıl uygulanacak?

Bu yeni sınav sistemindeki en büyük fiyaskolardan birisi hâlâ yerleştirme kılavuzu yayınlanmadı. Hâlâ öğrencilerin çember sisteminde kaç tercih yapacağı belirsiz. 1 milyon 200 bin bu yıl, sistem devam ettirilirse de milyonlarca çocuğun geleceğinden bahsediyoruz. Öğrencilerin her okulda okuma hakkı vardır. Siz bunu 100 bin ile 200 bin ile sınırlayamazsınız. Bu okulların dışında kalan çocuklara bir tercih yapma imkânı sunmuyor MEB. Adrese dayalı kayıt sisteminde de 9 okul tarif ediyor ve Anadolu, meslek ve imam hatipten oluşan üçer seçenek koyuyor. Yine ona ilişkin de tercih şekli nasıl olacak açıklanmadı. Biz maalesef Milli Eğitim Bakanı'nın, Müsteşarın yaptığı açıklamalardan, aldığımız duyumlardan 5 tercih yapacaklarını öğreniyoruz. Soruyoruz, 5 tercih mi dayatıyorsunuz diye. Beş tercih dayattığınızda çocuk 3 Anadolu lisesi seçebiliyor. Yani tercih değil zorunlu bir şekilde meslek liselileştirmeyi ve imam hatipleştirmeyi dayatıyorsunuz diyoruz. Milli Eğitim Bakanı açıklamasında itiraf etti. Bu okullar ne olacak dedi. Okullar ne olacak diye değil çocuklar ne olacak diye düşünmeliyiz. Hani her öğrenci istediği okula gidecekti? Hani bu sınav sistemi her öğrencinin istediği bir sınav sistemi olacaktı? Siz MEB olarak kendi okullaşma politikanızı veliye ve öğrenciye rağmen gerçekleştiriyorsunuz.

'BAKAN, CUMHURBAŞKANI'NI YALANLAMIŞ OLUYOR'

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz katıldığı bir televizyon programında, “Türkiye'nin eğitimi çok iyi durumda” dedi. Sizce iyi durumda mı?

Türkiye'nin eğitiminin iyi olmadığını aslında başta Cumhurbaşkanı olmak üzere çok sayıda yetkili dillendirdi. Ne dediler? Biz eğitim, kültür, sanat alanında iktidar olamadık. Milli Eğitim Bakanı bu cümlesiyle Cumhurbaşkanı'nı da yalanlamış oluyor. Başarılı olamadıklarının son derece farkındalar. PISA raporlarında her geçen yıl son sırada yer alıyoruz. OECD raporlarında en kaygılı çocukların, gençlerin Türkiye'de olduğunu görüyoruz. Bir buçuk milyon çocuğun örgün eğitim dışına çıktığını görüyoruz. Geleceklerinden ciddi derece kaygı duyan gençliği görüyoruz. Türkiye tarihinde olmadığı kadar üniversitelerin kontenjanları boş kaldı. Eğitim sisteminde güven vermeyen bir politikalar bütünü Hükümet tarafından devam ettiriliyor. Bilimsel eğitimi terk eder, kamusal eğitimi öğrencilerin elinden alırsan ülkenin bir geleceği olamaz.

'EĞİTİM SEN’İN AÇIKLAMALARINI HAYATA GEÇİRMİYORLAR AMA ÇOK ÖNEMSİYORLAR'

Bakan Yılmaz aynı programda, “Eğitim eleştirisiz olmaz” dedi? Bu zamana kadar yaptığınız eleştiriler dikkate alındı mı?

Çok zor koşullarda mücadele ediyoruz Eğitim-Sen olarak. Her darbe döneminde yaşanılan bize yaşatılmaya çalışılıyor. Onur duyarak söylüyorum, bu KHK'lara, performans sistemine karşı inatla mücadele etmeye her yerde devam ediyoruz. Bizim mücadelelerimiz sonunda eğitimde iktidar olamadık diyebiliyorlar. Aslında Eğitim-Sen'in tüm açıklamalarını çok önemsiyorlar. Hayata geçirmiyorlar ama önemsiyorlar. Biz bu yanlış eğitim politikalarında çok büyük gedikler açıyoruz ve açmaya devam edeceğiz. Eleştirilerimiz kamuoyunda büyük karşılık buluyor çünkü bizim eleştirilerimiz aynı zamanda öğrencilerin, velilerin isyanıdır; bu ülkedeki bilimsel kamusal eğitim almak isteyen, geleceğinden endişe duyan herkesin isyanıdır. Milli Eğitim Bakanı'na o soruların sorulması bile bizim mücadelemizin sonucu. Bakıldığında sorulara cevap vermekte zorlanıyorlar.

'BU ÜLKENİN ÇOCUKLARI VE GENÇLERİ SORGULUYOR'

İmam hatiplilerin deizme yöneldiği tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Basına yasaklamalar getiriliyor, sendikalara yasaklar getiriliyor. Boğaziçili öğrencilerin yaşadıkları ortada. Düşüncelerinden dolayı çocukların özgürlükleri ellerinden alındı. Ne kadar baskı olursa olsun, dinselleştirme politikaları uygulamaya konulursa konulsun bu ülkenin gençleri çocukları sorguluyor, kendilerine dayatılanı kabul etmiyorlar. Deizm tartışması da bunun sonucu. İmam hatipteki çocuklarımız da bu sorgulamaları yapıyor. Bu kadar gericileşmenin, bu kadar dinselleştirmelerin olduğu yerde çocuk istismarlarının olduğunu da görüyorlar. Hepsi bu dini yapıların sözde temsilcilerinin açıklamalarını takip ediyorlar. Bilim ve etik dışı açıklamalarını görüyorlar. AKP'nin dayattığı politikaların bir turnusolu bu. Keza son referandumda da kendileri de söylediler, gençler bu politikaları olumlamadıklarını yüksek oranda 'Hayır'la dillendirdiler.

Deizm tartışmalarının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan partisinin grup toplantısı sırasında Bakan Yılmaz’ı kürsüye çağırıp konuyla ilgili uyardı. Sizce MEB’in gördüğü muamele eğitimin durumunu da yansıtıyor mu?

Bir ülkenin milli eğitim bakanının kameraların, haberleri izleyen velilerin, öğrencilerin gözünün önünde yaşanılan görüntü üzücü, ama aynı zamanda Türkiye gerçekliği... Yaşanılan tablo eğitime, öğrencilere, öğrencilerin dünyasına verilen değerin bakan nezdinde bir yansımasıdır aynı zamanda...

'OSMANGAZİ’DE YAŞANANLAR YÜZ BİNLERCE İNSANIN HAYATININ NASIL ÇALINDIĞININ İSPATIDIR'

Osmangazi Üniversitesi'nde öldürülen akademisyenlerin ardından eğitimcilere yönelik şiddet haberleri gelmeye devam ediyor. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

Biz ihraçlar sürecinde, hiçbir hukuk süreç işletilmeden, birilerinin verdiği listeler ve isimler doğrultusunda kamu emekçileri açlığa mahkûm ediliyor demiştik. Hukukun yerine ihbarcılık inşa edilip hukuksuzluk yaygınlaştırılıyor. Osmangazi Üniversitesi'nde yaşanan, OHAL sürecinin bir fotoğrafı bakıldığında. Maalesef acı şekilde bu fotoğraf ortaya çıktı. Bu trajediyi daha önce de yaşadık. Bu süreçte intihar eden en az 45 kişi var. Göç yollarında çocuklarıyla birlikte kaybedilen insanlar var. Bu OHAL düzeninin, ihbarcılık düzeninin bir fotoğrafıdır. Kim tarafından korundu bu kişiler, kim tarafından makbul hale getirildi? Bu hukuksuzluk devam etmeyecek, biz mutlaka işlerimizi geri alacağız! Arkadaşlarımız yıllar sonra geri döndüğünde bunca ay, bunca yıl, çocuklarının, ailelerinin yaşadıklarının hesabını kim verecek? Yaşanılmamış hayatların hesabını nasıl verecek bu Hükümet? Osmangazi'de yaşanan bu olay yüz binlerce insanın hayatının nasıl çalındığının da ispatıdır.

Osmangazi Üniversitesi’nde akademisyenlerin öldürülmesine ilişkin Aydoğan, “ Osmangazi’de yaşanan yüzbinlerce insanın hayatının nasıl çalındığının ispatıdır” dedi.

'ÖĞRETMENİ DEĞERSİZLEŞTİREN BİR SÜREÇ İŞLETTİLER'

Bilim emekçilerine dönük şiddete gelince... AKP Hükümeti yıllardır, “öğretmenler 3 ay yatıyor, yarım gün çalışıp para alıyor” dilini yarattı. İhbar hatları kuruldu. Biz bu dönemde hiçbir kanıt olmadan suçlanırken suçsuzluğumuzu kanıtlamak zorunda kaldık. Böyle bir dil özellikle geliştirildi çünkü özelleştirme süreci var ve bunun için de öğretmen kimliğini yok etmek istediler. Öğretmeni değersizleştiren bir süreci inşa ettiler. Bu inşa, toplumda yarattığın şiddet diliyle birleşince öğretmenlere dönük şiddet olayları ortaya çıkıyor. Öğretmeni hedef haline getiren eğitim politikaları yüzünden bu saldırılar hızlı bir biçimde artıyor. Tüm politikaların sonucunu hayatlarımızla ödüyoruz. Dün polis bir velinin silahlı saldırısı sonucu iki arkadaşımız yaralandı. Bir gün önce Adana'da bir arkadaşımız bıçakla yaralandı. Türkiye tarihinde olmadığı kadar eğitimciler kendisini güvensiz hissediyor.