Bizim Jane Austen'in bilmecesi çözüldü!

Jane Austen'ın hayat hikâyesi kitaplaştı. Kitap, çok yönlü bir anlatıma sahip...

Abone ol

Figen Öcal

Bizim Jane, Özgür, Irmak, nasıl ama? Ben neden girişte bir Jane Austen kalıbı kullanmayayım ki… Bu arada sizinle şahsen hiç tanışmadık, size isimlerinizle hitap etmem ‘adab-ı muaşerete’ aykırı biliyorum ama bu aykırılık sizden ilhamla, Jane, Özgür, Irmak.

Sevgili okur; ideal, ya da değil, şimdi size sesleniyorum. Bu yazıyı okuduğum bir kitabı anlatabilmek için kaleme alıyorum. Aslında, sizlerin, siz potansiyel okurun tek tek, her birinizin dizinin dibinde,-tek tek imkânı yoksa eğer beşer onar yirmişer gruplar halinde olsanız da olur- öyle beş çayı içen bir İngiliz edasıyla değil ( Bu arada kitaptan öğrendim ki İngilizlerin beş çayının orijini İngiliz değilmiş, daha neler, daha neler neler… ) bir Türkiyeli gibi oturarak, kitabın sebep olduğu duygu durumlarımın ses dalgalanmaları, ünlemeler yaratarak, güle-seve ilerlediği bir muhabbetle bu kitabı size bizzat okumak isterdim. Kitabın yazarlarının seven sesine, benim de kitabı okurken duyduğum hazzın sesini katarak, ama dünya büyük, siz kalabalıksınız, yine de belli mi olur… O vakte kadar bu yazıyla idare edeceğim.

Bir yandan da kaygılıyım çünkü bu kitabın eğlenceli, kolay okunan, zeki espriler barındıran yanlarını öne çıkarırken, kitapta yer alan, titizlikle yapılmış araştırmalar sonucu ulaşıldığını tahmin ettiğim, Jane Austen’ın yaşadığı döneme, özel yaşamına, kitaplarında geçen mekânların, yenilen yemeklerin, içilen içkilerin yaşadıkları tarihsel döneme ait bilgilerin, görsellerin, değerlendirmelerin ve günümüzle kurulan koşutlukların dikkatlerden kaçmasını istemiyorum. O nedenle kitaba duyduğum sevgi ile arama bir mesafe koyup size kitabın içeriğinden ve kurgulanışından söz açacağım.

Daha kitabın adını bile söylemedim değil mi? İşte söylüyorum: “Jane Austen ve Adab-ı Muaşeret.” Yazarları Özgür Çiçek- Irmak Ertuna Howison, Doğan Kitap etiketiyle yayımlandı.

Kitabın giriş bölümü “ Bizim Jane Austen” adını taşıyor ve şu cümlelerle başlıyor:

Özgür Çiçek, Irmak Ertuna Howison / Jane Austen ve Adab-ı Muaşeret / Doğan Kitap

“‘Büyük bir servet sahibi bekâr bir adamın bir eş sahibi olması gerektiği, dünya çapında kabul görmüş bir gerçektir.’ Bunu bizim Jane Austen yazmış, ta 1800’lerin en başında. Gurur ve Önyargı’nın bu ilk cümlesinde öyle bir ifade kullanmış ki, bırakın günümüzde geçerliliğini yitirmesi gibi bir durumu, büyük servet sahibi bekâr adamların eş bulma süreci gün geçtikçe daha önemli hale geliyor. Bir de tabii işin içinde Jane Austen’a özgü bir muamma var. Acaba Austen burada zengin erkeklerin eş sahibi olması gerektiğini onaylamış mı, yoksa bu arayışla dalga mı geçiyor?’”

Kitabın yazarları yine aynı bölümde, kendilerini bu kitabı yazmaya götüren süreci şöyle anlatıyorlar "Merhaba Jane Austen ile Adab-ı Muaşeret programına hoş geldiniz. Ben Irmak, ben Özgür, bu programla Jane Austen’ın en önemli eseri Gurur ve Önyargı’nın 200. basım yıldönümünü kutlamaya devam ediyoruz.’ Biz de böyle başladık Jane Austen hakkında karşılıklı konuşmaya, yani 2013’te Açık Radyo’da Gurur ve Önyargı’nın yıldönümünü kutluyorduk. Mayıs ayında başlayıp ağustos sonuna kadar Jane Austen konuştuk hiç bitmeyen bir enerjiyle."

Kitapta, yazarların Jane Austen okumaları yaptıkları yıllarda, Türkiye’de ve dünyada yaşanan olaylar da yer alıyor Jane Austen kitaplarında anlatılanlarla bu yaşananlar arasında koşutluklar kuruluyor. “ Bir yandan da o dönemde Türkiye’de ve dünyada neler neler oluyordu... Gezi Parkı direnişi başlamıştı, Tahrir Meydanı’nda kitlesel protestolar devam ediyordu ve Austen’ın parklar, meydanlar ve onların ortak kullanımıyla ilgili söyleyecek sözleri vardı. Kadınlar, doğum ve kürtaj konusu gündeme geliyordu, doğum kontrolü oldukça kısıtlı olan Regency döneminde Austen en az sekiz çocuklu annelerin çektiklerini kulağımıza fısıldıyordu.

Hava çok sıcaktı, Jane Austen’dan buzlu çay tarifi geliyordu. Yazın kır düğünleri çok olur, Austen bize giysi ve aksesuar önerilerinde bulunuyordu. Yani biz bir yandan araştırmaya devam ederken sanki Jane Austen etrafımızdaki her şeye yorum yapıyor, öneriler getiriyor, yazdığı unutulmaz cümlelerle taşı gediğine koyuyordu. Biz iki kişi yapıyorduk programı, ama zaman içinde Jane Austen okuya okuya, tartışa tartışa o da aramıza katıldı, ve programı hep beraber yapmaya başladık. Böylece Jane Austen “Bizim Jane” oldu.

Radyo sürecinde Austen’ın romanlarının ve düşünce yapısının Türkiye’ye ne kadar uygun olduğunu deneyimlerken uyarlandığı mecralara bakınca bütün dünyanın aynı fikirde olduğunu gördük. Bu nedenle ilerideki sayfalarda Austen romanlarının uyarlandığı mecralar, türler, farklı kültürler de çokça işin içine giriyor olacak. Yani bizim Jane Austen alıp başını bambaşka yerlere gidiyor durmadan. Sağ olsun biraz dik kafalı, aklına her koyduğunu yapıyor. Aslında bu yoğun araştırma ve okuma sürecinde Jane Austen çoğunlukla bir bilmeceye dönüşüyordu bizim için.”

Jane Austen’ı bilmeceye dönüştüren özelliklerinden birinin de, “ele verir talkını kendi yutar salkım”ı tavrının olduğunu öğreniyoruz: “Örneğin hiç evlenmemiş, ama bütün romanları evlilikle bitiyor. Kendisi roman yazarak para kazanabilmiş ilk kadın yazarı, ama yarattığı kadınlar eninde sonunda evlenerek hayatını garantiye alıyor. İngiltere toplumunun bir sürü kültürel kodları, sosyal ve görgü kuralları var o dönemde ve Austen bunları ayrıntılarıyla tasvir ediyor. O zaman acaba bir yandan da bu sosyal kuralların bir nevi envanterini mi çıkarıyor, yoksa bu

Jane Austen illüstrasyonu

kurallarla dalga mı geçiyor? Biz bunları düşünürken bize bir yerlerden kıs kıs güldüğü kesin. Bizimki biraz hınzır, uğraştırmayı seviyor ve kıkırtıları kulağımıza gelip duruyor”

AUSTEN'IN YAŞADIĞI DÖNEMİ ANLAMAK

Yazarlarımız Jane Austen bilmecesini çözmenin yolunun Austen’ın yaşadığı dönemi anlamak ve sosyal yapının kodlarını çözmekten geçtiğini düşünüyorlar olsa gerek ki sıkı bir dönem araştırmasına girişmişler: Bu arada unutmayalım ki Austen’ın yaşadığı 1775 ve 1817 yılları arası, İngiltere’de vekil prens yani “Regency” dönemine denk gelir. III. Kral George, Porfiria denen bir kan hastalığı nedeniyle akli dengesini yitirince onun yerine oğlu IV. George vekil prens olarak getirilir.

Vekil prens sağ olsun politikayla çok fazla ilgilenmese de mimari, moda, sanat, yemek ve kişisel zevklere pek düşkündür. Ama hakkını verelim 1814 yılında onun döneminde buharlı matbaa teknolojisine geçilmiş, böylece saatte iki yüz baskı yerine bin baskının üstüne çıkılmış, ve ne tesadüftür ki Jane de bu döneme denk gelmiş.

Dedim ya kitabın içeriğine ilişkin sizlerle paylaşmak istediklerim bir kitaba dair yazılabilecek bir yazının sınırlarını aşıyor, şimdiye kadar yazdıklarımdan kitabın dili ve üslubu hakkında az çok bir fikir edinmişsinizdir. Şimdi de kitapta yer olan konu başlıkları, bölümlerle ilgili birkaç laf edeyim.

Kitap, “Bizim Jane Austen” adı verilen giriş ve “Zombi kıyametinde bir hanım savaşçı” adı verilen bir son bölüm dışında XII bölümden oluşuyor. Bölümler aynen yazdığım şekilde numaralandırılmış. Bölüm başlıklarının her biri bir âlem olsa da asıl başlıkların altında ne âlemler dönüyor. Bölüm başlıkları şu şekilde sıralanıyor; “Sivri dilli başkaldırı: Nedir bu Jane Austen’ın eleştirmenlerden çektiği?”, “Bütün kızlar toplandık” “Dünyanın en tehlikeli mahlûku: Okuyan kadın” “Jane’ci erkekler: Birkaç iyi adam gidiyorduk kızlara, birkaç iyi adam uçacaktık yıldızlara... , “Mutlu izdivaca giden çetrefilli yol”, “Yarım Bir Kadın”dan Annelik Üzerine Notlar”, “Darcy’nin Elli Tonu: Jane Austen cinsellikten ne anlar?” “Elalem ne der? Komşu komşunun hayal gücüne muhtaçtır” ,“Paranın kadın yüzü”, “Darcy gömleği, Memluk şapkası, yılan derisi ayakkabı: Söyle Jane Austen bugün ne giysem?” “Buyurun dostlar buyurun bir Lady Sofrasına buyurun”, “Bir Lady’nin sporla imtihanı”.

Bir de bölümler arasında, Jane Austen’ın yaşamı ile ilgili görsellerden, bazen Austen’ın, ya da kitap kahramanlarının bir sözünden, bazen kitaplardan bir sahnenin çizimlerle görselleştirildiği, bazen de başka yazarlara ya da günümüze, Türkiye’de yaşanan durumlara göndermeler yapıldığı metinlerden oluşan ara nağmeler, bölümler var ki… Valla ben bir sonraki bölümü çok merak etmeme rağmen buralarda epey şaşarak, eğlenerek oyalandım.