Yılın en çok merak edilen yapımlarından birisi olan “Blade
Runner 2049”u konuşmaya şöyle başlayalım. Filmin basın gösterimi
sırasında kamera çıplak bir kadının ayaklarından bedenine doğru
ilerliyor. O sırada karakterlerden birisi kadınla konuşuyor. Derken
görüntü ve konuşmada atlama oluyor ve kadının bedenini pas geçip
başını görmeye başlıyoruz. Basın gösteriminde bunu izlerken bir
sorun var diye düşünmüştüm. Akşamında sinema yazarı Burak Göral,
twitter hesabından filmin Türkiye’deki gösteriminde olmayan iki
sahnesinin görüntülerini paylaştı ve ‘sansür’ olup olmadığını
sordu. Sonra da filmin Hindistan’da sansürlenmiş olarak
gösterildiğine dair bir haber paylaştı. Anlaşılan Türkiye, dağıtım
ağında Avrupa ayağından çıkıp artık çıplak beden gösterilmeyen
ülkelerle birlikte yer alıyor. Bu konuda filmin Türkiye dağıtımcısı
Warner Bros. bir açıklama yapar mı? Bekleyip görelim.
Philip K. Dick ‘in romanından 1982 yılında Ridley Scott
tarafından sinemaya uyarlanan “Blade Runner” (Ölüm Takibi),
siberpunk akımında bir kilometre taşı olarak kabul ediliyor. Aynı
zamanda bilimkurgu sinemasının da kült yapımları arasında
gösteriliyor. İnsan ve makinenin birbirine karıştığı, ‘makinelerin’
hissetme ve hayatta kalma güdüsünü keşfettiği bir distopik evrene
götürüyordu film seyirciyi. 2019 yılında geçen ilk filmin üzerinden
35 yıl geçtikten sonra devamı da geldi. Ridley Scott bu kez yapımcı
koltuğunda. Son on yılda çektiği Polytechnique, İçimdeki Yangın,
Tutsak, Düşman, Scario ve Geliş filmleriyle hayli dikkat çeken
Denis Villeneuve ise yönetmen olarak karşımızda.
Bir kez daha Los Angeles’ındayız ama yıl 2049. İlk filmde bir
tür ‘üretim hatası’ olarak gösterilen Nexus 6’ların büyük bir kısmı
yeryüzünden silinmiştir. 2020’li yıllarda baş gösteren ekolojik
kıyametin ardından çöküş yaşanmış, ilk filmin kötücül şirketi The
Tyrell iflas etmiştir. Ancak piyasa boşluk kaldırmaz. Tyrell’in
birikimini de devralan Niander Wallace yeni bir imparatorluk
kurmuş, bu kez uysal replikalarla aynı gücü ele geçirmiştir. Los
Angeles Polis departmanında görevli Memur K. geçmiş dönemin artığı
olarak kalmış Nexus’lardan birini yok etmek için yola çıkar.
Replikayı bulur ve yok eder. Ancak, yakınlardaki bir ağacın altında
gömülü olan kutuda yer alanlar hem hikayenin ilk filmle olan
bağlarını hem de dünyanın geleceğini etkileyecek düzeydedir. Bu
sorunu çözmesi için 2019’dan bu yana izini kaybettirmeyi başaran
ilk filmin Blade Runner’ı Rick Deckard’ı bulması gerekmektedir.
ÇARPICI ATMOSFER DUYGUSU
“Blade Runner 2049”, açık ara son dönemde izlediğimiz atmosferi
en doğru kurulmuş, seyirciyi en çok etkileyen yapımlardan birisi
olacak. Baştan sonra karanlık, yoğun sisler ve çevresel kirlilik
içinde ilerleyen bir öykü; fiziksel olarak parçalanmış bir dünya,
yine ikilikler yaşayan ve bilincini ortaya çıkarmaya çalışan bir
ana karakter, hükmeden şirketler, görev duygusu gelişmiş acımasız
replikalar. Bütün bunların üzerine gizemini finale kadar korumayı
başaran bir ‘sır’. Filmin atmosferi ve hikayenin akıcılığı 162
dikika gibi hiç de azımsanmayacak bir süreye rağmen “Blade Runner
2049”u izlenilir kılıyor. Üstelik bu süre beklenilenden daha da
hızlı geçiyor. Yani hissedilen süresi daha az.
Şüphesiz bu tür distopya hikayeleri nasıl karakterlerle
anlatılıyor olurlarsa olsunlar insana bir şeyler söylüyor. Ancak
filmin görsel evreni dışında, hikaye evreninde ve karakterlerle
kurduğu ilişkide problemler çıkmaya başlıyor. Bu gelecek
tasarımında bir iki karakter dışında insanları bir ‘yığın’ olarak
görmekten öteye gidemiyoruz. Mücadele iyi ve kötü replikalar
arasında gelişiyor ve öyle de sonlanıyor aslında. Dolayısıyla film,
bu tür distopyaların klasik hatasına düşmekten kurtulamıyor? Yani
insanların bu yeni düzende, sosyal hayatta, üretim ilişkilerinde
nasıl roller üstlendiğine dair bir çerçeve açmakta zorlanıyor.
Mesela Wallace şirketi ürettiği o kadar ürünü kime satıyor. Bu
ürünleri alan insanlar paralarını nerelerden kazanıyor?
DUYGUSUNU ARAYAN ‘MAKİNELER’
Son dönemde özellikle televizyon dizilerinde sıkça görmeye
alıştığımız bir hikaye formunu burada da görüyoruz: ‘Makine’ ya da
‘robot’ ya da ‘sibernetik organizma’ nasıl tanımlarsanız
tanımlayın, bu tür varlıkların anlam ve duygu arayışları. Gerçi bu
durum bilimkurgunun kuruluşundan itibaren var. “Oz Büyücüsü”nden bu
yana bu böyle. Ancak yakın dönemde giderek ardan ve gelişen bir
eğilim söz konusu. “Battlestar Galactica”, “Humans” gibi dizilerde
insan ile ‘insanımsı’nın birbirine karıştığı, rollerin değiştiği
evrenlere şahitlik etmiştik. Film bu yönden yeni bir şey
söyleyemiyor maalesef ve ilkinin literatüre katkısına yaklaşmaktan
uzak kalıyor.
Filmin ilk filmle kurduğu bağlar ise oldukça tutarlı ve güçlü.
Yalnızca Harrison Ford’un varlığı değil, senarist Hampton
Fancher’ın ustaca hamleleri de sağlıyor bunu. İlk filmden birkaç
sürpriz daha var ama seyir zevkinizi bozmayalım. “Blade Runner 2049
korumayı başardığı merak duygusu, yarattığı atmosfer ve seyirciyi
içine alabilen yapısı ile iyi bir film olarak kayıtlara geçiyor hiç
kuşku yok ki. Ama tarihe geçer mi? Bırakalım tarih karar
versin.

ORİJİNAL ADI: Blade Runner 2049
YÖNETMEN: Denis Villeneuve
OYUNCULAR: Ryan Gosling, Harrison Ford, Jared
Leto, Ana de Armas, Sylvia Hoeks, Robin Wright
YAPIM: 2017 ABD
SÜRE: 162 dk.