Boğaziçi Üniversitesi'nde Prof. Dr. Melih Bulu'nun, 2 Ocak 2021'de rektör olarak atanmasıyla başlayan protestolar bugün 618’nci gününde... Türkiye’de ‘üniversite’ denince ilk akla gelen kurumlar arasında yer alan Boğaziçi için gündem, maalesef 618 gündür eğitimdeki başarılar, akademik çalışmalardaki ilerlemeler değil de Bulu ve ardından Naci İnci'nin atanmasıyla ortaya çıkan gerilim: Yıllarca emek verdikleri kuruma sahip çıkan akademisyenler ve öğrencilerine karşı rektörlük!
Ve dün arkadaşımız Ahmet Serdar Ünal’ın haberiyle öğrendik ki üniversitede son olarak Kandilli Yurdu'na yerleştirilen 277 kadın öğrencinin barınma hakkı “orada sadece erkekler kalacak” denilerek ellerinden alınmış.
Bu öğrencilerin “Kredi Yurtlar Kurumu (KYK) yurduna” yerleştirileceği de duyurulmuş. Ancak okulun açılmasına kısa süre kala alınan bu tuhaf karardan daha tuhafı da var: Söz konusu ‘KYK’ bunu bilmiyor, duymamış!
Bir öğrenci şunları söylüyor: “Önümüzdeki hafta dersler başlıyor diye İstanbul'a gelmek için biletimi bile aldım. Ancak geldiğimde kalacak yerim olmayacak. Okul yönetimi bize ne olacağını söylemiyor. Son dakikada karar değiştiriyorlar. İnanılmaz bir plansızlık söz konusu."
Ama aslında sanki bir ‘plan’ var ve işlemeye de devam ediyor…
***
Dahası da var. Rektörlüğün ‘kalacak yer sorunu yaşayacak öğrenciler için’ tavsiyesi şu: Özel yurtlara gidin!
Nasıl?
“Mezun dernekleri ve vakıflarımız size yurt desteği/tavsiyesi sağlayacak…"
Hangi yurtlar onlar peki? İlim Yayma Cemiyeti, Türgev ve Ensar Vakfı yurtları…
***
Büyük tepki çeken Melih Bulu’nun görevden alınıp, Naci İnci’nin rektörlüğe atandığı günlerde kamuoyunda, “Acaba Boğaziçi’nde olup bitenlere bir son verilip makul bir duruma dönüş mü sağlanacak?” beklentisi oluşmuştu. O zaman üniversitede eylemlerinin 200’üncü gününü dolduran akademisyenlerse bu beklentinin yanlış olduğunu belirterek, “daha zor günlere doğru gideceğiz” demişlerdi.
Bir kez daha görüldü ki Naci İnci, üniversitesinin hocalarını haksız çıkarmamak için ve ‘plan’ dahilinde elinden geleni yapmaya devam ediyor!
Cevdet Paşa’nın Rusya yorumu
Yazarımız Fehim Taştekin, dün Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkilerin seyrini değerlendirdiği yazısında, “Rusya yaptırımlar karşısında ikili ticarette 'zehirli döviz' cinslerinden 'daha az politik' döviz cinslerine kayıyor. Gazprom doğalgaz ödemelerinin yarısının ruble yarısının yuan olarak yapılması konusunda Çinlilerle el sıkışıyor. Hindistan’la ruble ve rupi mekanizması devreye giriyor. Türkiye’ye sıra gelince ödemenin yüzde 25’inin ruble ile olması öngörülüyor” diyordu. Ruble-yuan, ruble-rupi ilişkisinin söz konusu TL olunca kurulmamasının nedeninin ise paramızın değerinde yaşanan oynaklık olduğunu vurguluyordu.
***
Toplumsal Tarih dergisinin “Ukrayna ve Rusya: Tarih Üzerinden Savaş” başlıklı Haziran sayısında Osmanlı aydınlarının Rusya yorumlarını –bu arada dilimizdeki ünlü ‘Moskof’ lafının hikayesini de- anlatan Özhan Kapıcı’nın “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye’nin Rusya’yı Keşfi” başlıklı kapsamlı makalesindeki Cevdet Paşa yorumunu hatırlattı Taştekin’in yazdıkları. Osmanlı’da Yeniçeri ocağının, Rusya’da streltsy piyadelerinin dağıtılması ile reformların önündeki engellerin ortadan kalktığını belirten Cevdet Paşa, buraya kadar “müşâbih ve mutâbık” (benzer ve uygun) olan gelişmelerin sonradan “mütebâyin” (zıt) olduğunu söylüyordu. Paşa, bu iki askeri kurumu ortadan kaldıran hükümdarlardan padişah II. Mahmud’un, çar Deli (ya da Büyük) Petro’dan etkilendiği yorumunu da yapıyordu.
Bir süredir Türkiye’deki gidişatı değerlendirmek için Rusya ve Putin benzetmeleri yapıldığını düşündürüyor Cevdet Paşa'nın yazdıkları evet. Ve söz konusu ‘reform’ da olsa ‘liderlik rejimi’ yaratmak da olsa sonuçların iki ülke açısından da çok değişmediğini...
Çok okunan ‘Fisteq’
Anadilde eğitim hakkının halen ‘görülmez’ engellere kurban edilmeye devam edildiği ülkemizde Kürtçe okur-yazar sayısının 50 bin kişi olduğu tahmini yapılıyor.
Gazete Duvar, uzunca bir süredir Kürtçe içeriklere yer veriyor. Okur sayısındaki sınırlılığa rağmen yazı ve haberlerimizin gördüğü ilginin, Kürtçe eğitimde mevcut sınırlı olanakların da ‘ilgi yok’ denilerek ortadan kaldırılmaya çalışıldığı bir dönemde, dikkat çekici olduğunu belirtmek isteriz. Bir tek örnek verelim. Mehmet Erbey’in 26 Haziran’da yayınlanan “Fisteq”i dün itibarıyla 30 bin okunma sayısına ulaştı. Bu sayıya Kürtçe içeriklerimize yurt dışından ilgi gösteren okurlarımızın dahil olduğunu biliyoruz. Ancak Türkçe yayında olduğu gibi Kürtçe’de de erişimlerin büyük bölümünün ülke içinden olduğunu da biliyoruz.
İnsan için her dilin bütün statükoların üzerinde, büyük bir zenginlik olduğunu hiç unutmadan yaşayabilsek keşke…