Bütün otoriter iktidarlar, otoritesine tabi olmayan ‘eğitimliler’den korkar. Zira farklı toplumsal kesimleri ikna ve kamuoyunu yönlendirme imkânına sahip eğitimli kesimin memnuniyetsizliğinin eşi benzeri yoktur. Buna mukabil, toplumun bütün kesimlerini teslim almak, toplumun en münzevi birimine dahi nüfuz etmek isteyen, itaat etmeyen hiçbir bireye tahammülü olmayan baskıcı yönetimler toplumsal hassasiyetleri kaşımaktan asla vazgeçmezler. Çünkü o, topluma geri adım attıracağı ana kadar toplumun nabzını yoklayacaktır, farklı toplumsal kesimlerin nerede tepki vereceğini, nerede sessiz kalacağını bilmek ister. Bitmek bilmez bu kontrol girişimleri, bütün toplum teslim alınıncaya kadar biteviye sürecektir.
Nasıl ki elinde çekiç olan, her şeyi çivi olarak görürse, AKP iktidarı da kontrol altına alınmamış her bir toplumsal birimi, başka toplumsal kesimleri harekete geçirecek ve itiraz etmeye motive edecek yapılar olarak görüyor. Görmekte de kısmen haklı. Zira yeryüzünde toplumu teslim alma girişimlerine direnmemiş, buna itiraz etmemiş hiçbir ülke yoktur. Kısmen diyorum çünkü –askerin kontrolünde gerçekleşmiş bindirilmiş kıtaların tetiklediği gösteriler hariç- iktidarı hiçbir toplumsal hareket devirmeyi de amaçlamamıştır. Türkiye’de iktidarları deviren hep askeri darbeler olmuştur, buna da -bir kısım devlet seçkinleri hariç- onay veren sivil hiçbir toplumsal yapı olamaz olmamıştır da. Zira militer bir yönetime sabık iktidar mensuplarından daha fazla karşı çıkacak olan muhalifler, askeri darbenin en büyük mağdurları olacaklarını bilirler.
Ancak bu korku durumudur ki, itiraz edenleri sürgit bir kriminalize hali ve demokratik protesto hakkını kullananları terörize etme eylemine eşlik eder. Çoğu alt-orta sınıf ailelerden gelme, bin bir emekle okullarını kazanan Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin elitizminden, marjinalliğinden, “gayrı ahlaki” birtakım eğilimlerinden dem vurur. Belaltı vurmak için bütün araçlar sonuna kadar kullanılır. AKP kurmayları, 12 Eylül’den bu yana dışarıdan rektör atanmamış Boğaziçi Üniversitesi’ne, hem de hakkında intihal iddiaları olan bir ismi rektör olarak atamasının tepkisiz kalacağını düşünmüş olamazlar. Peki öyleyse yeni bir itiraz dalgasına yol açma ihtimali bulunan bir karara neden imza attılar? Ve bu kararın meydana getireceği sonuçları biliyorduysalar neden anayasanın garanti altına aldığı ve polis gücüyle bastırmaya çalıştıkları bu gösterilerin toplumsal kalkışmaya dönüşme ihtimalinden neden rahatsız oluyorlar? Halbuki Boğaziçi Üniversitesi’ndeki direnişin AKP kurmaylarının ve iktidar trollerinin iddia ettikleri gibi bir toplumsal kalkışma olup olmadığını test etmenin çok basit bir yolu var. Anti-demokratik ve dayatmacı kayyum atama kararını geri çekin, bakalım öğrenci protestoları anında duruyor mu durmuyor mu?
Ancak işin bir de rövanşizm boyutu var. Boğaziçi Üniversiteli öğrenciler yakın son on yılda AKP iktidarına başka bazı üniversitelerle birlikte tepkisiz kalmadılar, bir önceki dönemde yüzde seksen oy alan rektör adayı yerine Mehmet Özkan’ın atanmasını, mezuniyet törenlerinde atanmış rektöre sırtlarını dönerek protesto ettiler. Bu yapılanlara öğretim üyeleri de sessiz kalmadı, üniversitenin yavaş yavaş teslim alınmasına itiraz ettiler, belki bunu çok güçlü bir şekilde yapamadılar ama en azından seslerini duyurmaya çalıştılar, üniversite içerisinde okulun aşamalı olarak hırpalanmasına direndiler.
Boğaziçi Üniversitesi, bütünüyle teslim alınamayan belki de tek üniversite ve Şehir Üniversitesi’ne yapılanlara ses çıkartmayan kamuoyunun son duyarlık testi muhtemelen. Elbette farklı toplumsal kesimler içerisinde bu ‘son kale’nin teslim alınmasına sessiz kalan, hatta üniversiteli gençlerin gereğinden fazla politik özgürlüğe sahip olduklarını düşünen, dolayısıyla hizaya getirilmesine onay verenler olacaktır. Ancak bunların hiçbiri, gençlerin üniversitelerine kayyum atanmasına tepkisiz kalmalarını sağlamayacağı gibi başka anti-demokratik uygulamalara pasif kalacağı ve bu iradeye teslim olacağı anlamına gelmez. Zira yeni nesillerde yeşermekte olan itiraz kültürü, özgürlük tutkusunu tutsak almak isteyen iktidar destekçilerinin de bir gün özgürlüğün ne kadar kıymetli bir şey olduğunu anlamalarını sağlayacaktır ve bu yüzden de değerlidir.