Boris Johnson gerçekten Britanya'nın Trump'ı mı?

Her ikisi de, taciz öyküleri ve diğer skandallarla birlikte mesleki kariyerlerinde muazzam ayrıcalıklara sahip olmanın, vicdansız biçimde fırsatçılığın ve gaddarca kendini öne çıkarmanın bir karışımı olan, işbirlikçi medya çevrelerince memnuniyetle teşvik edilen ağzı kalabalık toy insanlar.

Abone ol

Cas Mudde

Theresa May’in, David Cameron’ın Britanya’da yarattığı Brexit karmaşasını temizlemek üzere görevi devralmasından yaklaşık üç yıl sonra yeni bir başbakan seçildi. Yeni başbakan, ABD medyasında Başkan Donald Trump’ın yerel bir benzeri biçiminde tanımlanan Avrupalı politikacılardan olan Boris Johnson. Fakat bu defa benzerlikler gerçekten de aşırı düzeyde.

Her ikisi de, taciz öyküleri ve diğer skandallarla birlikte mesleki kariyerlerinde muazzam ayrıcalıklara sahip olmanın, vicdansız biçimde fırsatçılığın ve gaddarca kendini öne çıkarmanın bir karışımı olan, işbirlikçi medya çevrelerince memnuniyetle teşvik edilen ağzı kalabalık toy insanlar. Siyasette “alışılmışın dışında” bir yaklaşımın yanı sıra, “ağzına geleni söyle” denebilecek bir iletişim tarzını paylaşıyorlar; bu tarz ise pervasız fırsatçılıklarıyla ilgili medya örtbasları ve eşcinsel düşmanlığı, ırkçılık ve cinsiyetçiliğin bir karışımından oluşuyor.

TRUMP KENDİSİNİ, JOHNSON SEÇKİNLERİ TEMSİL EDİYOR

Trump esasen, mal varlığından Başkan olarak göreve başlama kutlamasındaki kalabalığın büyüklüğüne varıncaya dek kendisi hakkında yalanlar söylerken, Johnson çoğunlukla Avrupa Birliği’yle ilgili yalanlar söylüyor. Vaftiz babası tarihçi Colin Lucas’tan yaptığı bir alıntı nedeniyle Times dergisi tarafından işten çıkarıldıktan sonra, çok geçmeden Daily Telegraph tarafından AB muhabiri olarak işe alındı.

Johnson, babasının Avrupa Parlamentosu üyesi olduğu ve Avrupa Komisyonu’nda en üst düzey bürokratlardan biri olarak görev yaptığı Brüksel’den bildirirken, AB düzenlemeleri ve yaşanan skandallarla ilgili Euroseptik* seçkinler ve halk kitleleri tarafından büyük bir şevkle tekrarlanan yalanlar ve söylentilerle dolu haberlerle bir parlama yaşadı.

Muhafazakâr Parti için kayıt dışı gizli raporlar düzenlerken, git gide Brüksel’den uzaklaşan partisinde kişisel siyasi kariyeri için mükemmel bir yer edindi. Oxfordshire’a bağlı Henley bölgesinin milletvekili Johnson, Muhafazakâr Parti’nin bir sonraki lideri ve devamında Birleşik Krallık’ın bir sonraki başbakanı olmak için seçim kampanyasını başlatırken yapmaya devam ettiği üzere, kendi kariyerini ilerletmek amacıyla Daily Telegraph’taki sütununu kullandı.

ZENGİN, AYRICALIKLI VE BEYAZ ERKEKLER

Trump gibi, Johnson’ın gafları da neredeyse sadece üst tabaka beyaz erkeklere mahsus bir medya tarafından örtbas ediliyor ve bu gaflar Afrikalılara “karpuz gibi sırıtan zenci çocuklar” diye atıfta bulunmaktan, burka giyen Müslüman kadınlara “banka soyguncuları” ve “mektup kutuları” sözlerini sarf etmeye, eşcinsel erkeklere “askılı atlet giymiş ibneler” ve İşçi Partisi’nin kadın milletvekillerine yönelik “seksi piliçler” sözlerine varıncaya kadar ırkçı, homofobik ve cinsiyetçi ifadeler içeriyor.

Bununla beraber, Amerikan Başkanı ve İngiliz Başbakanı arasında görmezden gelemeyeceğimiz farklar da mevcut. Trump, aslında Johnson’a kıyasla nüfusun çok daha büyük bir yüzdesi tarafından seçildi. Donald Trump, Hillary Clinton’a karşı halk oylamasını kesin biçimde kaybetse de, en azından oy kullanan nüfusunun yüzde 46.1’lik kesimince seçilmişti. Buna karşın, Johnson, İngiliz nüfusunun yaklaşık binde 2'yi oluşturan Muhafazakâr Parti üyeleri tarafından seçildi. Bu durum, Johnson’ın seçmenlerini, Trump’a kıyasla yalnızca daha az değil, aynı zamanda daha yaşlı ve daha beyaz yapıyor.

Ve her ikisi de siyasal duruşları bağlamında dikkat çekici bir esnekliğe sahipken, Johnson, Trump gibi bir Cumhuriyetçi olmaktan ziyade, çok daha katı biçimde muhafazakâr biri. Hem siyasal hem de sosyal açıdan, kendine has İngiliz Muhafazakâr seçkinlerine ait anlayışın bir ürünü. Simon Kuper’ın gayet zekice dile getirdiği üzere, Johnson bizi Brexit’e sürükleyen ‘devlet okulu öğrencilerinin’ kusursuz bir örneği.**

JOHNSON SİSTEME GÖBEKTEN BAĞLI

Bu, Johnson’ın Trump’tan bir parça daha az serseri mayın olduğu manasına gelmez; aksine, çok daha profesyonel bir politikacı. Dahası, mesleki ve sosyal açıdan İngiliz siyasi ve sosyal elitlerine tam anlamıyla göbekten bağlıı; dolayısıyla, Trump’ın aksine, Johnson’ın omuzlarında “seçkinler” tarafından azarlanmak gibi bir dert mevcut değil. Bu sebeple, arkasındaki destek çok daha partizan ve daha az oranda karizmatik: Trump’ın kendi sözleriyle, Johnson, Oxford Sirki’nde birini öldürüp oradan kaçamaz.

Kısacası, Boris Johnson, büyük olasılıkla Avrupa’da Trump’a en fazla benzeyen kişi; tıpkı İngiltere’nin Avrupa kıtasında ABD’ye en fazla benzeyen ülke olduğu gibi. Buna karşın, Johnson sonuçta bir İngiliz, tıpkı Trump’ın esas itibariyle bir Amerikalı olması gibi. Johnson hem bağlılık hem de sorumluluk duyduğu, ayrıcalık ve gelenekle demlenmiş kendine has bir seçkin sınıf kültürünün ürünü.

Britanyalı seçkinlerin kültürü ve İngiliz toplumundaki bu kök salmışlık hali onu iktidara taşıdı ama aynı sebep düşüşüne de yol açacak. Büyük ölçüde bir kuruluş partisini gittikçe artan miktardaki düzen karşıtı seçmenle ele geçiren tek kişilik bir hareket olan Trump’ın aksine, Johnson hem düzenin hem de düzen karşıtlığının sesi. Ve bu durum, kişisel siyasi kariyerinde kusursuz biçimde somutlaştırdığı Muhafazakâr partinin her iki unsuruna da bağımlı olduğu anlamına geliyor; bu ise, tarih kitaplarına Brexit’i gerçekleştiren başbakandan ziyade, Britanya’da en kısa süre başbakanlık yapan kişi olarak girme olasılığını yükseltiyor.

*AB’ye kuşkuyla bakan

** İngiltere’deki özel okullara ‘devlet okulları’ deniyor

*** Yazının aslı The Guardian sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)