Boris Johnson salgını nasıl bu kadar kötü yönetebildi?
Sürü bağışıklığı politikası, "Restoranlara destek ver, dışarıda ye (Eat out to help out)" kampanyası, ikinci dalga derken, İngiltere'de Covid-19 vakaları günlük 20 binin üzerinde seyrediyor. Fransa ve İspanya’nın ardından Avrupa’nın en vahim tablosunu çizen İngiltere'nin muhafazakar partili hükümeti, krizi nasıl bu kadar kötü yönetebildi?
DUVAR - İngiltere'dek ilk Covid 19 vakaları teyit edildiğinde tarih 31 Ocak’ı gösteriyordu. Temmuz ayında başbakan seçilen Muhafazakar Partili Boris Johnson’ın aralık ayındaki gündemi ise nişanlısı Carrie Symonds ile Karayipler’deki tatiliydi! Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) hükümetleri uyarırken, Johnson kamuoyu önünde en büyük seçim vaadi “Get Brexit Done (Brexit’i Hallet)” doğrultusunda “Yaşasın, AB’den kurtuluyoruz!” temalı konuşmalar yapmayı tercih etti.
Johnson, 3 Mart’ta “Hepimiz günlük hayatlarımıza devam edeceğiz. Yapabileceğiniz en iyi şey ‘iyi ki doğdun’ şarkısını iki kez söylerken, ellerinizi sıcak su ve sabunla yıkamak” diyordu. Bu tarihi takiben gelişen süreçte İtalya’nın ardından, İspanya ve Fransa ulusal sokağa çıkma yasağı kararı alırken, Almanya’da Avrupa’nın en kapsamlı test merkezlerinin kurulması için hazırlıklar başlamıştı bile. İngiltere hükümeti, halkı kolektif ve sıkı tedbirlere yönlendirmek yerine, “Devam eden öksürüğü olanlar, yedi gün boyunca kendilerini izole etmeliler” ve “70 yaşının üstünde ve kronik rahatsızlığınız varsa gemi seyahatlerine çıkmasın” gibi önerilerde bulunmaya devam etti.
Pandemi krizini 'yönetici' sıfatına rağmen yönetmeyi başaramayan Boris Johnson ve onun kabinesinden Sağlık Bakanı'nın kendisi de dahil dört kişi, mart sonunda virüse yakalandılar!
JOHNSON’IN SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI POLİTİKASININ BEDELİ
Güney Kore’den Almanya’ya, mart ayında birçok hükümet test kapasitesini artırmak için bütçe planlaması yaparken, İngiltere'nin çiçeği burnunda Başbakanı Boris Johnson, akıntıya karşı yüzmeyi seçti: “Virüse karşı sürü bağışıklığı geliştireceğiz!”
Kuzey Batı İngiltere'nin eski sağlık bakanı Profesör John Ashton, İngiltere'nin virüs politikasına ilişkin “Halk sağlığından hiç haberi olmayan yüzeysel bir başbakanımız var. Yöneticiler, beş günlük kriket oyunu oynayan 19’uncu yüzyıl sömürgecileri gibi davranıyor” açıklamasında bulundu. DSÖ eski birim direktörlerinden Anthony Costello da, resmi Twitter hesabından yaptığı “Sürü bağışıklığına dair sekiz soru” paylaşımı ile, hükümetin politikasını eleştirenlerden biriydi.
Bilim insanlarının tüm eleştirilerine rağmen, strateji belirlenmişti: “Kontrol altına al, geciktir ve azalt.”
Peki uygulamada ne oldu? “Biz İngiliz’iz, bize bir şey olmaz”cılık (British Exceptionalism) politikasının bedeli, kasım ayına gelindiğinde, günlük 20 binin üzerinde yeni vaka ile ödendi...
İNGİLTERE'DE VİRÜS NASIL BU KADAR HIZLI YAYILDI?
Virüsün bu kadar hızlı yayılmasında, İtalya’nın Avrupa’nın en kötü tablosunu çizdiği dönemde, birçok İngiltere vatandaşının orada tatil yapması ve bu kişilerin ülkelerine geri döndüklerinde karantinaya alınmamalarının büyük bir etkisi oldu.
Boris Johnson, halkı ciddi bir şekilde uyarmak yerine arada sırada dile getirdiği gevşek önerilerini, 7 Mart’taki İngiltere-Galler ragbi maçında boy göstererek ‘pekiştirdi’. 250 bin kişinin katılımı ile gerçekleşen Cheltenham Festivali iptal edilmedi, bilim insanlarının sürekli önemini vurgulamasına rağmen maske takmak zorunlu hale ancak 24 Temmuz tarihinde getirildi.
Fakat virüsün yayılmasını engellemede maskenin önemi halka aktarılamadı. Zorunlu hale getirilse bile, maske takmayana pratikte bir yaptırım uygulanmadı. Ağustosun ortasında Londra’ya geldiğimde, polisler dahil sokakta, toplu taşıma araçlarında, insanların yüzde 80’inin maskesiz dolaştığını rahatlıkla söyleyebilirim!
‘EAT OUT TO HELP OUT! (RESTORANLARA DESTEK VER, DIŞARIDA YE!)
İngiltere hükümeti, sokağa çıkma yasağını ilk olarak 23 Mart’ta başlattı. Mayıs ayına gelindiğinde Johnson, tepki çeken ‘okulların 1 Haziran’da açılması’ kararını da kapsayan normalleşme planını hazırlamıştı bile!
Aynı tarihlerde "Önümüzdeki iki ay boyunca, umut ya da ekonomik gerekliliklere göre hareket etmeyeceğiz. Bilim, veri ve kamu sağlığına göre hareket edeceğiz,” ifadelerini kullanan Boris Johnson, 4 Temmuz tarihinde pub ve restoranları yeniden açtı. 'Ekonomik gerekliliklere göre hareket etmeyen' Muhafazakar Parti hükümeti, ağustos ayında ise “Restoranlara yardım et, dışarıda ye! (Eat Out to Help Out)” adlı bir kampanya kurguladı. Buna göre, alkol hariç, restoran veya pub’da yediğiniz yemeğin yüzde 50’sini devlet karşılayacaktı.
Ölümcül korona virüsünü adeta bir 'yayma teşviki' olan hükümetin bu hamlesi ile zaten maske kullanmayan İngilizler, ağustostan eylül ortasına kadar hiçbir şekilde sosyal mesafe kurallarına uymadan kapalı mekanlara doluştular. Ve ağustos ayında 1000 civarı görülen günlük vaka sayısı, ekim ayında 20 bini aştı.
İKİNCİ DALGA VE GÜNCEL DURUM
18 Eylül’de “Evet, ikinci dalga geldi” açıklamasında bulunan Boris Johnson, bu sefer de ‘pub ve restoranları saat 22.00’da kapatma’ kararı aldı. Londra’da yavaş yavaş kapalı mekanlardaki tuvalet gibi ortak kullanım alanlarında maske takılmaya başlandı, evet, yeni bir gelişmeydi bu!
Daha sonra alınan bir dizi karar da virüsün yayılmasını engellemedi. Peki ne gibi kararlardı bunlar? Bir evde altı kişiden fazla olmamak (yani diyor ki evde değil, mekanlarda buluşun, para harcayın!), restoran veya publarda yalnızca aynı evde yaşadığınız kişilerle oturabilmek… Yine ucu açık ve kontrolü yapıl(a)mayan yeni bir dizi kural. İşe yaramayacağını tahmin etmenin o kadar da zor olmadığı bu kurallar sonrası ise, 2 Aralık’a kadar devam edecek olan ikinci sokağa çıkma kısıtlamaları dönemi başladı.
İngiltere, 1 milyon 200 binin üzerinde toplam vaka ve 49 bini aşan ölü sayısıyla, Fransa, Rusya ve İspanya’nın ardından, İtalya’nın önüne geçerek, Avrupa’daki en vahim tabloyu çiziyor... Kendini beğenmiş yöneticilerin, halk sağlığına dair aldığı, “Bir de böyle deneyelim” misali sorumsuz kararlar, İngiltere'yi daha da karanlık günlerin beklediğini ortaya koyuyor.