Bosna’da tartışmalı 'Sırp Referandumu'

Siyasilerin zihin yapısını ve kamuoyu algısını göstermesi açısından şu önemli deyişten bahsetmek gerekiyor: 'Bosnalı Sırpların Sırbistan’ı, Bosnalı Hırvatların Hırvatistan’ı, Bosnalı Müslümanların Türkiye’si var!'

Abone ol

Hamdi Fırat Büyük  @hfiratbuyuk

Bosna’nin iki entitesinden biri olan Sırp Cumhuriyeti’nde (Republika Srpska – RS) Anayasa Mahkemesi’nin yasakladığı referandumda Bosnalı Sırplar %99,8’lik oy oranıyla 9 Ocak’ı “Bosna Sırp Günü” olarak kabul etti.

RS, 9 Ocak 1992’de Pale’de kurulmuş ve Bosna’dan bağımsızlığını ilan etmişti. Nihayetinde 250 bin insanın (büyük oranda Müslüman Boşnak) öldüğü Bosna Savaşı bu kararın hemen ertesinde başlayacaktı.

Referandum ülkenin en büyük etnik grubu olan Boşnakların açık itirazlarına, Anayasa Mahkemesi kararına ve uluslararası toplumun tüm baskılarına rağmen gerçekleşti.

Referandumun RS’in Bosna’dan yasal ve idari olarak ayrılma çabası taşıdığı, AB ve ABD öncülüğünde ülkede savaşı bitiren Dayton Anlaşmasını’nın içini boşalttığı kabul edilmeli.

RS Seçim Komisyonu Başkanı Sinisa Karan referanduma katılımın %55,6 olduğunu açıkladı. Katılım düşük görünebilir ancak RS’de 2012 yerel seçimlerinde ve 2014 genel seçimlerinde katılımın sırasıyla %59 ve %53 olduğu düşünüldüğünde katılımın normal seyrinde olduğu söylenebilir.

Bunun yanı sıra bu sonuç ve katılım oranı ile RS’nin ayrılıkçı Başkanı Milorad Dodik’in 2018’de yapılması planlanan bağımsızlık referandumu için istediğini aldığı açık. Elbette böylesi ikinci bir referandum olması ve bağımsızlık kararı çıkması durumunda Boşnaklar bunu barışçıl yollarla kabul etmeyecektir.

BOSNA HALKLARININ TAVRI

Bosna’da halklar bazında çoğunluk bölünmeden yana değil çünkü böylesi bir durumda yeni bir savaşın çıkacağı herkes tarafından kabul ediliyor.

Lakin Bosnalı siyasiler özellikle Sırplar bu gerilimin savaşla sonuçlanacağını bilmesine rağmen çılgınca bir politika izliyor.

RS Başkanı Milorad Dodik, her fırsatta RS’nin bağımsızlık kazanması gerektiğini vurguluyor. Mesele RS’in haklarını azalması olunca Dayton Anlaşması’nın Bosna’da barışın teminatı ve böylesi bir eylemin savaş sebebi olacağını açıklamaktan kaçınmayan Dodik, neredeyse bağımsızlığa varan otonomiye sahip olan RS’nin haklarını daha da genişletmek için Dayton sistemini delik deşik ediyor.

2014 seçimlerinde oy oranını düşüren Dodik’in daha milliyetçi bir söylem geliştirmesi ve referandumun önümüzdeki ay gerçekleşecek yerel seçimler öncesine denk gelmesi de unutulmamalı.

Referandum hem Dodik’in seçimlerde oyunu arttırması hem de 2018’deki muhtemel bağımsızlık referandumu için gereken popülariteyi sağlamayı amaçlıyordu. Maalesef milliyetçilik an acı ve kanlı yüzünü Yugoslavya’nın dağılması sonrasında gerçekleşen savaşlar ile Bosna ve Balkanlarda göstermiş olsa da politikacılar için hala en geçerli siyaset.

Boşnak tarafı referanduma başından beri en şiddetli şekilde itiraz ediyor. Bir ayrılık referandumu ise Boşnak halkı ve siyasiler tarafından kesinlikle kabul edilmeyecektir. Sonuçta Boşnaklar Bosna Savaşı’nda Bosna’nın bir arada kalması için savaşmışlardı.

Boşnaklar Dayton sistemi ile savaşta en ağır acıları çeken taraf olmalarına rağmen barış adına daha az hakka sahip olmayı kabul etmişlerdi ve şuan Dayton sisteminin en büyük savunucusu durumundalar.

Dayton’u ve mevcut devlet sistemini en fazla savunan Boşnaklar olsa da Bosnalı Sırpların ayrılma kararı alması durumunda yeni bir savaşı Sırpların değil bu sefer Boşnakların çıkaracağı sıklıkla dile getiriliyor. Boşnaklar birleşik bir Bosna’dan barışçıl yollarla vazgeçmeyecekler.

Referandum kapsamında Boşnaklar arasında süregelen tartışmalar da bunu doğruluyor. Sefer Halilovic gibi eski asker ve siyasiler eğer yeni bir savaş olursa RS’i bir hafta içinde ele geçireceklerini açıklıyor.

Tüm bunların yanında bir kısım Boşnak’ın Bosna’nın dağılmasından yana olduğu da iddia ediliyor. Etnik olarak homojen, merkezi yönetimin güçlü olduğu ve ilerde Sancak’ta yaşayan Boşnaklarla birleşme ütopyası taşıyan bir Boşnak ulus devletçiği bu talebin ardındaki ana gerekçe.

Bosna’nın en küçük etnik grubu Hırvatlar ise Bosna’nın geleceği için en karmaşık tutuma sahip. Hırvat siyasiler referandum süresince görece sessiz kalarak dolaylı şekilde Dodik ve ayrılıkçılara destek verdiler. Hırvat halkı yeni bir savaş istemese de siyasilerin alacağı karara kolaylıkla adapte olacaktır.

Hırvatların RS’in bağımsızlık ilan etmesi durumunda Bosna Savaşı’nda yaptıkları gibi kendi bağımsızlıkları ilan etmeyi ve ardından Hırvatistan’a dâhil olmayı planladıkları iddia ediliyor. Ancak Sırp bağımsızlığı gerçekleşmez ve bir çatışma durumunda Boşnaklar avantajlı olursa bu sefer birleşik bir Bosna içinde bir Hırvat entitesi ve geniş otonomi talep edeceklerdir.

Hırvat siyasiler sessiz kalarak kendileri için maksimum fayda gözetiyor. Hırvatlar Boşnakların aynı anda hem Sırplar hem de Hırvatlar ile mücadele edemeyeceğin farkında ve bunu kendi lehlerine bir pazarlık unsuru olarak kullanıyorlar ve kullanmaya devam edecekler.

Bosna Savaşı sırasınca Hırvatların onlarca defa taraf değiştirdiği bazen Sırplara bazen Boşnaklara ve bazen de tümüne karşı savaştığı ve nihayetinde Boşnaklar ile anlaştığı unutulmamalı.

Hırvatların sürekli olarak taraf değiştiren açıklamaları geldiğinde Bosna siyaseti daha da karmaşık olacaktır. Denge politikası ile maksimumum fayda sağlama çabası Bosnalı Hırvat politikasının ana karakteri.

YÜKSEK TEMSİLCİLİK VE DİĞER ULUSLARARASI AKTÖRLER

Bosna Hersek Yüksek Temsilciliği Dayton Anlaşması ile devletin en yüksek mekanizması ve barışın sigortası olarak tasarlandı.

Yüksek Temsilci istediği yasayı iptal etme ve devlet görevlilerini görevden almak gibi yüksek yetkilere sahip. Ancak daha önce Başkanlık Konseyi Sırp üyesini görevden almış olsa da son dönemde Yüksek Temsilcilik iç politikaya dâhil olmamak adına yetkilerini büyük oranda kullanmıyor.

Haddi zatında Yüksek Temsilcilik makamının yetki ve etkisi Dayton’un mimari olan AB ve ABD’nin ülke üzerindeki gücü ile paralel gidiyor.

ABD’nin Balkanları tam anlamıyla AB’ye bırakması ve yüzünü diğer bölgelere dönmesi, AB’nin ise özellikle Brexit sonrası kendi iç meseleleri ile uğraşarak Balkan ülkelerine gerekli dikkati göstermeyişi Yüksek Temsilcilik makamına zarar veriyor.

AB’nin referandumdan hemen önce Bosna’nın tam üyelik başvurusunu kabul etmesi ise AB’nin Bosna’ya dikkat kesilmediği ve AB ülkelerinin kendi içinde bir fikir birlikteliği olmadığı bir durumda sadece sembolik kalıyor. Bosna’nın kısa bir zaman için de AB üyesi olamayacağı da herkesin malumu.

AB Komisyonu Başkanı Junker’in senelik açılış konuşmasında Balkan ülkelerinden ve yeni bir genişlemeden hiç bahsetmemesi de bunu doğruluyor.

Yüksek Temsilci’nin Sırpların 2018’de bir bağımsızlık referandumunu engellemek amacıyla Dodik’i ve/ya başka siyasileri görevden alması durumunda ise AB’nin gerçek anlamda sahada olmaması nedeniyle bu karar kadük kalacak ve tansiyonu daha da arttırmaktan öteye gitmeyecektir.

AB’nin bu konudaki etkisizliği ve kendi sorunları artarken bölgede ciddi anlamda ABD etkisinin artması ve eski rolünü üstlenmesi noktasında talepler artıyor. Referandum öncesinde ABD’nin Balkanlara dönmesi gerektiği şeklinde çok sayıda yazı bölgesel ve uluslararası medyada yer aldı.

Referandum tartışmaları devam ederken en net tavrı gösteren ülke ise Rusya oldu. Referandumdan bir hafta önce Rusya’nın Saraybosna büyükelçisi Bosna medyasında açıklamalarda bulundu ve Rusya’nın RS vatandaşlarının kendi kararlarını vermesini desteklediğini söyleyerek açık bir şekilde taraf aldı.

Destek bununla da kalmadı ve referandumdan sadece birkaç gün önce RS Başkanı Dodik, Rusya Devlet Başkanı Putin tarafından Moskova’da kabul edildi. Samimi pozlarının verildiği ziyarette Putin, RS’e olan desteğini yineledi.

Ülkede gerilim giderek artarken bu çok bilinmeyenli karmaşık denklemde en kilit noktadaki ülke Sırbistan, açık mesajlar vermekten kaçınıyor.

Uzun süredir Sırbistan İlerleme Partisi tarafından yönetilen Sırbistan’ın en önemli dış politika amacı AB tam üyeliği. Bu minvalde hala kendi toprağı kabul ettiği ve bağımsızlığını tanımadığı Kosova ile ilişki kurmayı bile göze alan Sırbistan, Bosnalı Sırplar özellikle de Dodik nedeniyle AB ile olan ilişkilerini bozmak istemiyor.

İş başına geldikten sonra ilk ziyaretini Bosna’ya yapan Sırbistan Başbakanı Aleksandar Vuçiç’in buradaki açıklaması Sırbistan’ın Bosna politikasını özetliyor: “RS’i seviyoruz ancak Bosna’nın toprak bütünlüğü ilk sırada geliyor.”

Referandumdan önce Sırbistanlı ve RS’li liderler defalarca bir araya geldi. Belgrad sonunda RS’deki referandumu desteklemediğini duyurdu ancak bu açıklama sadece yapılması gerektiği için yapıldı. Zira bu açıklamanın sahibi Vuçiç, Bosna’da yeni açılan ve RS başkenti Banja Luka ve diğer bir RS şehri Doboj’u birbirine bağlayan “9 Ocak Otobanı” açılışına da katıldı.

Referandumun sonuçlarının duyurulmasın sonrası Belgrad’da halkın havai fişekler ile kutlama yaptığını da söylemek gerekiyor. Özetle Sırbistan, RS ile yakınlaşarak AB ile olan ilişkilerine zarar vermek istemiyor ancak kamuoyu baskısı ve tarihsel rolü nedeniyle bu krizin dışında da duramıyor.

Sırbistan’ın pozisyonu ilerleyen günlerde daha da önemli olacak ve Bosna barışında Sırbistan çarpan etkisine sahip olmayı sürdürecek.

Hırvatistan ise AB baskısı nedeniyle Hırvat bağımsızlığı ya da 3. Bir Hırvat entitesi gibi senaryoları desteklemediğini açıklasa de Bosnalı Hırvatları görmezden gelemeyecek ve bu krizin bir parçası olacaktır.

PEKİ YA TÜRKİYE?

Boşnaklar ve Bosna, Erdoğan dönemi dış politikada çok büyük bir önem taşıyor.  Türkiye, Bosna’da açık olarak Bosna’nın kurucu Başkanı Alija İzzetbegoviç’in partisi olan Demokratik Eylem Partisi (SDA) ve Cumhurbaşkanlığı Konseyi Boşnak üyesi Bakir İzzetbegoviç merkezli olmakla eleştiriliyor.

Türkiye’nin özellikle Davutoğlu döneminde Balkanlarda tekrar aktif olması ile beraber Saraybosna, Türk devlet ve özel sektör kurumlarının ana hedefi haline geldi. TİKA, TRT, Anadolu Ajansı, Ziraat Bankası, Yunus Emre Enstitüleri ve daha birçok kurum Balkan merkezlerini Saraybosna’da bulunduruyor ve Boşnakları ve SDA’yı projeler ve hibeler ile açık ve/ya kapalı olarak destekliyor.

Tüm bunlara rağmen Türkiye referandum tartışmaları boyunca sessiz kalarak şaşkınlık yarattı. Türkiye medyası ise referandum haberlerine pek yer vermediği gibi yanlış bilgilerle referandumu ve gerçek amaçlarını yansıtmaktan kaçındı.

Belki bir klişe olabilir ama siyasilerin zihin yapısını ve kamuoyu algısını göstermesi açısından şu önemli deyişten bahsetmek gerekiyor: “Bosnalı Sırpların Sırbistan’ı, Bosnalı Hırvatların Hırvatistan’ı, Bosnalı Müslümanların [Boşnaklar] ise Türkiye’si var!”

Bu deyiş birçok Boşnak ve Türk siyasi tarafından defalarca söylendiği gibi halklar tarafından da geniş kabul görmüş bulunuyor. Peki, durum böyleyken ve diğer aktörler yüksek sesle tavır alırken Türkiye neden Bosna ve Boşnaklar için bu kadar önemli bir olayda sessiz kalıyor?

Türkiye Bosna’nın iç meselelerine karışmak istemiyor şeklinde bir argüman ancak daha büyük bir ajandayı saklama amacı taşıyor olabilir. Ayrıca, referandumun tam anlamıyla bir iç mesele olduğunu söylemek de pek doğru değil; referandum önemi ve sonuçları açısından tüm Balkanları ve hatta Avrupa’yı etkileyebilir.

Bu sessizlik Türkiye’nin ilgisizliği ya da zayıflığı olarak okunmamalı. Tam tersine bu sessizlik Türkiye’nin her koşulda Boşnaklardan yana olacağı şeklinde okunmalı.

Türkiye defalarca Boşnaklardan yana olduğunu açıkladı. Dönemin Başbakanı Davutoğlu’nun geçtiğimiz baharda Banja Luka’da TİKA’nın restorasyonunu yaptığı Ferhadija Camii’nin açılışında söyledikleri bu noktada önemli:

“Bosna’da yeni bir savaş çıktığı zaman Türkiye Boşnakların yanında olacaktır. Türkiye 90’lı yıllarda yaptığı hataları tekrarlamayacaktır. Boşnaklar asla yalnız değildir.”

Bu açıklamalar Türk medyasında pek yer almasa da Bosna medyası bu açıklamanın üzerinde hayli durdu.

Kısacası, Türkiye bu kadar angaje olduğu Bosna’da gerçekleşen bu önemli gelişmeleri görmezden gelemez. Yakında daha aktif bir politika izleyecek ve sert açıklamalar ile tartışmaların önemli bir parçası olacaktır.

Referandum sonrasında Bosna’daki etnik gerilim daha da görünür oldu ve tüm dünyaya bu ülkede barışın korunmasının ne kadar zor olduğunu hatırlattı.  Ayrıca, Dayton ile tasarlanan Bosna devlet yapısının ne kadar karmaşık ve kurumlarının ne kadar zayıf olduğu da bir kez daha görüldü.

Savaştan bu yana azal(a)mayan etnik gerilim bundan sonra [AB, ABD, Türkiye ve Rusya gibi aktörlerinde dâhil olması ile] bağımsızlık ve savaş tartışmaları çıkmazında giderek tırmanacağa benziyor. Bunun yanında tüm tarafların geçmişten ders alarak hareket etmesi ise barışın sürmesi için öncelikli koşul olarak karşımıza çıkıyor.