Bosna’da yeni bir savaş çıkar mı?
23 Mayıs’ta BM Genel Kurulu’nda 11 Temmuz'un “Srebrenitsa Soykırımı Anma Günü” olmasına ilişkin karar tasarısı oylanacak. Sırp siyasetçiler ise kararın yeni bir savaşın nedeni olacağını ima ediyorlar.
Hemen hemen her sene Bahar aylarıyla birlikte tomurcuklanan ve Yaz’ın gelmesiyle çiçek gibi açan geleneksel “Bosna’da yine savaş çıkacak” lafazanlığı yine gündemin orta yerinde. İçi boş milliyetçi hamaset dışında sunabileceği başka hiç bir şeyi olmayan Bosnalı Sırp lider Milorad Dodik’in her ne hikmetse dilinden “savaş” sözcüğü çıkmayagörsün, kimsenin ciddiye almadığı bu zat birden değere biniyor!
Yarın (23 Mayıs 2024) BM Genel Kurulu’nda oylanacak karar tasarısı ile birlikte Srebrenitsa'daki soykırımın sorumluları da dahil olmak üzere savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırımdan hüküm giymiş olanları yücelten eylemler kınanacak.
İlk olarak 27 Nisan’da yapılması gereken oylama, taslak metnin çıkmamasından dolayı önce 2 Mayıs’a, sonra da 23 Mayıs’a ertelendi. Taslak metin Almanya ve Ruanda tarafından hazırlanırken Karadağ da soykırım sorumlularının Sırplar olmadığını, kişisel suç olduğunu açıklayan değişiklikleri sundu.
Taslak metin 17 Mayıs’ta yayınlandı ve Karadağ’ın talebiyle bu değişiklikler eklendi. Yani ortada bir “soykırım” var ama kimin yaptığı meçhul. Sadece birkaç kriminalin işi, herhangi bir etnik, dinî ya da başka bir gurubun ya da topluluğun suçu değil!
Lahey Uluslararası Adalet Divan 2007 yılında Bosna’da yapılan katliamlarda sadece Srebrenitsa’dakini soykırım olarak kabul etmişti ve yarın oylanacak olan karar tasarısı ise 2007’deki karara dayanarak oluşturulan bir metin.
Halihazırda ne Sırbistan, ne de Bosna Sırp Cumhuriyeti (RS: Republika Srpska) soykırımı tanımıyorlar ve işlenen insanlık suçunun münferit olduğunu ve hatta katledilen insan sayısının da “abartıldığını” savunuyorlar. Milorad Dodik 18 Nisan’da RS başkenti Banja Luka’da karar tasarısının protesto edildiği mitingde VRS’nin (Armija Republike Srpske: Srpska Cumhuriyeti Ordusu) 1995 yılında Srebrenitsa’daki harekatın “suç unsuru taşıyan bir hata” olduğunu kabul etmekle birlikte, soykırımı kesinlikle reddettiğini yineledi. Soykırımla ilgili genel görüş bizim de çok aşina olduğumuz “Soykırım yapmadık, vatan savunduk” minvalinde bir duruş.
Sırp milliyetçileri bazı durumlarda inkarı ifrata vardırıp, asıl soykırıma uğrayanların kendileri olduğunu bile savunabiliyorlar. Dodik 18 Nisan’daki konuşmasında kurbanlara özel olarak saygı gösterdiğini ve ailelerine de başsağlığı dilediğini iletti, ama bütün kurbanlara ve ailelerine. Burada üstü kapalı olarak kastedilen Bosnalı Sırp “kurbanlardı”. Aynı gün RS parlamentosunda yaptığı konuşmada soykırımın gerçek olmadığına ve BM’de oylanacak olan karar tasarısının iptal edilmesinin gerekliliğine işaret etti.
Bu oylamanın Sırp milliyetçilerini rahatsız edeceği biliniyordu. Çünkü karar taslağında soykırım inkarının, soykırımda suçu olan kişilerin fiillerini övmenin kınanması da söz konusu ve başta RS Cumhurbaşkanı Milorad Dodik ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuçiç olmak üzere, Sırp milliyetçileri bir sonraki aşamada soykırım inkarının sadece kınanmakla kalmayacağını, yaptırımların da uygulanmasının önünün açılacağını biliyorlar. Tasarı için yüksek sesli itirazın nedeni de bu.
Aslında haklı olabilirler. Tasarının kabul edilmesiyle bir sonraki aşamada soykırım inkarının suç olmasını öneren yeni bir karar çıkması olası. O zaman gerçekten de başta Dodik ve Vuçiç olmak bir çok Sırp siyasetçiye yargı yolu görünebilir. Ama şimdiye kadar olması gereken de bu değil miydi?
Başta RS’nin Cumhurbaşkanı olan Radovan Karadziç ve Srebrenitsa kasabı olarak bilinen VRS başkomutanı olan Ratko Mladiç olmak üzere Srebrenitsa soykırımından ve Bosna’daki diğer savaş suçlarından yargılanan 50’ye yakın Sırp siyasetçi ve komutan BM Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY) tarafından mahkum edildi ve günümüzde Sırp ve Bosnalı Sırp politikacıların çoğu hâlâ Karadziç ve Mladiç’i ulusal kahraman olarak kabul ediyor. Hatta 11 yıl hapse mahkum edilen ve cezasının üçte ikisini tamamladığı için yaş ve sağlık durumundan dolayı 2009 yılında tahliye edilen RS’nin ikinci cumhurbaşkanı Bilyana Plavsiç ve Bosna-Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi’nin ilk Sırp üyesi ve sadece Srebrenitsa soykırımı değil, Foça ve Markale katliamlarındaki sorumluluklarından dolayı 27 yıl hapse mahkum edildikten sonra benzer gerekçelerle 2013 yılında salıverilen Momçilo Krayişnik Banja Luka’da kahraman gibi karşılanmıştı.
Görüldüğü gibi hüküm giyen savaş suçluları ya cumhurbaşkanı ya da genelkurmay başkanı ama 2007 BM kararıyla soykırım suçları bireysel olarak işlenmiş suçlar olarak kabul ediliyor. Sanki Karadziç, Mladiç, Plavsiç ya da Krayişnik evlerinde otururlarken kafalarının tası attı ve soykırım yapmaya karar verdiler… Hayır! Bu caniler işledikleri suçları bir ideal uğruna, en üst kademede yetkili oldukları siyasi yapı; Bosna Sırp Cumhuriyeti için gerçekleştirdiler ve 2007 Srebrenitsa Soykırımı kararına rağmen RS’nin lağvedilmemiş olması büyük bir skandaldır. Soykırımdan RS’yi sorumlu tutmamak RS’yi işlediği suçlara rağmen ödüllendirmektir.
Soykırımın tanınmasına rağmen RS’nin bundan dolayı cezalandırılmamasının ardındaki irade eksikliğinin farkında olan Sırp siyasetçiler buna güvenerek şimdiye değin soykırımı inkar etmekten, ya da soykırım suçuyla yargılananlara sahip çıkmaktan çekinmediler. Ama acaba tasarı onaylanırsa bundan böyle bu kadar rahat olacaklar mı?
İşte Sırbistan ve RS’nin sesini bu kadar çıkartmasının, hatta yeniden bir savaş söylemiyle vaveyla koparmalarının bir nedeni de bu.
Milorad Dodik, Instagram sayfasında yaptığı açıklamada bu tasarının kabul edilmesiyle Sırp halkının üzerindeki siyasi baskının artacağını ve Sırpların Bosna’da bir geleceklerinin kalmayacağını açıkladı. Hatta 9 Mayıs’ta Zafer Günü’ndeki konuşmasında RS’nin Bosna-Hersek’ten kurtuluşu için zamanın geldiğini vurguladı: “Sırp halkını yeni bir savaş bekliyor: Bosna-Hersek’ten bağımsızlık savaşı!”
Dodik’in bu söylemleri uzun zamandır Batı’yı rahatsız ediyor. Hatta Dodik’in ABD’ye girişi bu nedenle yasaklanmıştı. Dodik ise beklendiği gibi bu söyleminde en büyük desteği Sırbistan ve tabii ki Rusya’dan alıyor. Macaristan’ın ve Viktor Orban’ın desteği de azımsanmamalı. Orban’ın en sadık adamlarından biri olarak bilinen ve Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Avrupa Komisyonu üyesi olan Oliver Varhelyi ve Macaristan Dışişleri Bakanı Peter Szijjarto tasarının geçmesi ile birlikte bölgenin istikrarsızlaşacağını açıkladılar. Varhelyi eski Yugoslavya ülkelerinde yayın yapan N1 televizyonuna Sırp halkının kolektif bir suçlu olarak algılanmasına yol açacak bu kararın Balkan savaşının korku dolu günlerine geri dönüşü fitilleyebileceğini açıkladı.
Bu söylemler şu soruyu gündeme getiriyor? Bu karar çıkarsa Bosna’da yeni bir savaş çıkar mı?
Bosna Savaşı’nı bitiren Dayton Anlaşması’ndan bu yana bu soru ara ara gündeme gelir. Bosna’da ne zaman siyasi bir kriz çıksa Batı’daki gazetelerde artık alışageldiğimiz manşet atılır: “Bosna savaşın eşiğinde”. Sürmanşette ise klişe bir ifade yer alır: “Dayton’dan bu yana en büyük siyasi krizin yaşandığı Bosna’da uzmanlar yeni bir savaşın her an çıkabileceğini söylüyor.”
Artık bu klişe haber alıcısını pek bulmuyor ama “bu seferki durum farklı” diyorlar. Özellikle Ukrayna Savaşı’yla sıcak çatışmanın yeniden güncel bir durum haline gelmesi bu algının oluşmasında önemli bir etken.
Tartışmaların harareti devam ederken başkent Saraybosna’da ürkütücü bir sessizlik var. 1991’de savaş başlamadan önce Bosnalılar savaşın çıkacağına ihtimal vermiyorlardı. Hatta öyle ki, bir çok Bosnalı şunu söyler: “Biz savaş başladıktan iki hafta sonra savaşın çıktığını anladık.” Böyle bir tecrübeye sahip olan Bosnalılar süreci tedirginlikle takip ediyorlar.
Fakat gerçekten de “bu sefer durum farklı”. 2024 Bosnası ile 1991 Bosnası birbirinden çok farklı.
Askeri açıdan baktığımızda herhangi bir savaş ihtimalinde bu sefer VRS’nin elinde Yugoslav Halk Ordusu’ndan kalma ağır silahlar, tanklar, toplar yok. Daha da önemlisi, siyasi konjonktür de çok farklı. Öncelikle, halihazırda Ukrayna ile uğraşan Batı’nın “Avrupa’nın orta yerinde” böyle bir savaşa izin vermesi pek mantıklı görünmüyor. Gerçi 1991’de de benzer bir söylem hakimdi: “20. yüzyılda Avrupa’nın orta yerinde böyle bir savaş mümkün değil” deniliyordu ama “Avrupa’nın orta yeri” olmasının pek önemli olmadığı tecrübeyle sabit. Fakat şu ayrıntıyı atlamamak lazım: 1991’de Balkanlar’ın istikrarsızlaşması ve Yugoslavya gibi ciddi bir askeri gücün parçalanması Batı’nın işine geliyordu. 2024’te ise Batı’nın istediği gibi at koşturduğu Balkanlar’ın istikrarsızlaşması tercih edilir bir durum değil.
Bundan daha önemlisi ise, yeni bir savaş Balkanlar’daki siyasi elitin de işine gelmiyor. 1991’de parçalanan bir ülkeden pay kapma telaşındaki siyasi elitler için savaş bu mücadelede kullanışlı ve fonksiyonel bir araçtı. Yeni milliyetçi siyasi elitin politik alanını açan bir araçtı. Şimdilerde ise halihazırda iktidarı ve siyasi gücü elinde tutan bu siyasi elitlerin yeni bir savaşla bu gücü kaybetme gibi bir riski alamayacakları aşikar.
Senelerdir milliyetçi hamasetle gücü elinde tutan, savaş vurgusuyla halkı konsolide ederek kleptokratik rejimlerinin bekasını sağlayan siyasi elitler savaşı değil, “savaş söylemini” diri tutarak konumlarını korumak derdindeler.
Şu durumda sorumuzun yanıtı bellidir: Bosna’da yeni bir savaş çıkmaz ama kleptokratik rejimlerin milliyetçi siyasi retoriklerini diri tutmaları için “Bosna’da yeni bir savaş çıkar mı?” sorusu dün olduğu gibi, bugün ve yarın da iş yapar. Bu retorik daha ne kadar alıcısını bulur? İşte Balkanlar’ın geleceği asıl bu soruya verilecek yanıta bağlı.
*Sosyal antropolog