Athletic Bilbao, saha içi geometrisi çok iyi kurgulanmış bir
takım. Sahaya çok iyi yayılıyorlar, alanları doğru zamanlamalarla
ve sıkı bir takım içi yardımlaşmayla çok iyi kapatıyorlar. Böyle
örgütlü bir takıma karşı ancak geriden çok iyi oyun kurabilen,
baskıyı iyi kırabilen ve hatlar arasına iyi yerleşebilen bir
takımın şansı olabilir. Fenerbahçe ise bu üç başlıkta da sorunları
olan bir takım olduğu için, dün akşam maçın hiçbir ânına ortak
olamadı.
Özellikle ilk yarıda top Fenerbahçe’nin hâkimiyetinde olsa da,
bu yalnızca Athletic’in izin verdiği tehlikesiz yerlerdeydi.
Elbette onlar için tehlikesiz, Fenerbahçe için ise son derece
tehlikeli yerlerde. Hele ki geride Samet Akaydın gibi hataya çok
açık, her an takımının başını belâya sokabilecek bir oyuncuya sahip
olunca
TEK SORUN SAMET Mİ?
Dün akşam Fenerbahçe, Samet’in geri pas hatasıyla gelen golle
geriye düşmeseydi de maçı büyük ihtimâlle kaybedebilirdi. Ama henüz
5. dakikada bu kadar yıkıcı bir golle geriye düşünce, geri dönmek
daha da zor oluyor. Hele ki geri dönmesi gereken takımın Fenerbahçe
gibi kırılgan, tribünlerinin çok çabuk bir şekilde oyunculara
sırtını dönmeye hazır bir takım olduğunu düşününce…
Bu kadar iyi baskı uygulayan bir takıma karşı, hata yapma
potansiyeli böylesine yüksek bir savunmacıyla oynamak, Jose
Mourinho adına eleştirilmesi gereken bir karar olabilir. Ama
Samet’in yerine oynayabilecek diğer stoperler Rodrigo Becao ve
Çağlar Söyüncü’nün de ayak kalitelerinin Fenerbahçe’yi baskıdan
çıkarabilecek nitelikte olmadığı kesin. Bu yüzden Mourinho, bu üç
oyuncu arasından ancak kötünün iyisini seçebilirdi, o ise en
kötüsünü seçti.
Kesin olan, Fenerbahçe’nin yaz transfer döneminde teknik
kalitesi yüksek savunmacıları tercih etmesi gerektiğiydi. Ferdi
Kadıoğlu’nun takımdan ayrılması neredeyse kesinken böyle bir ekleme
daha da hayatiydi. Bu eklemenin yapılmaması, özellikle Avrupa
Ligi’nde Fenerbahçe’yi çok zorluyor. Savunma hattıyla orta alan
arasında Sofyan Amrabat haricinde teknik kalitesine güvenilebilecek
bir oyuncu yok. Tek bir oyuncuyu durdurmak da bu seviyedeki bir
rakip için çok kolay oluyor.
Geriden pasla çıkamayınca, baskıyı kırabilmenin tek yolu
kalıyor; o da dripling. Bu konuda da sarı-lacivertlilerin ayağına
baktığı tek bir oyuncu var; Allan Saint-Maximin. Onun bireysel
yeteneğiyle topla kat edip adam eksilttiği birkaç pozisyon,
Fenerbahçe’nin rakibinin ön alan baskısını ve saha parselizasyonunu
aşabildiği nadir anlar oldu. Ancak Saint-Maximin’in korkunç
seviyedeki karar alma yeteneği de bu anların sonuçsuz kalmasına
neden oldu.
Fenerbahçe adına dün akşam sahada iyi olarak nitelenebilecek tek
şey ise Bright Osayi-Samuel’in performansıydı. Nico Williams’a
karşı bire birlerde çok iyi pozisyon alan Nijeryalı oyuncu,
kusursuza yakın bir maç çıkartarak rakibine neredeyse hiç alan ve
çalım fırsatı vermedi.
Athletic gibi örgütlü bir takımdaysa tek bir oyuncunun
performansını ayrıca değerlendirmek çok doğru olmayabilir. Ama yine
de bir oyuncu, ayrı bir paragrafı hak ediyor; Oihan Sancet.
Athletic’in etkili ön alan baskısında belki de en kritik rol onun
üzerindeydi. Hem skora bu kadar yakın oynayıp hem de bu kadar iyi
baskı yapıp rakibi bozabilen bir oyuncu, üstelik bu fizik
yapısında, nadiren bulunabilir. Sancet de o oyunculardan biri.
Gerek toplu gerekse topsuz oyunda dün akşam takımı adına sahanın en
iyilerindendi. Türkiye’de büyük takımların transfer gündemini
Anderson Talisca doldururken, Avrupa’da o pozisyonun geçerli
oyuncusunun nasıl bir profil olduğunun tek başına iyi bir örneği
denilebilir Sancet için.
Fenerbahçe için Athletic’in baskısını aşabilmenin bir diğer
yoluysa ileride Youssef En-Nesyri ile Edin Dzeko’yu birlikte
kullanmak, geriden uzun topla çıkmak ve topun düştüğü yere baskı
uygulamaktı. Mourinho ise ikinci yarının başında tribünler
tarafından ıslıklanan Samet’i Çağlar ile değiştirmekle yetindi.
Dzeko’yu ise ancak 61. dakikada Sebastian Szymanski’nin yerine
oyuna aldı. Ama bu hamlenin işe yarayıp yaramayacağını anlayacak
kadar zaman geçemeden, kısa süre sonra Mert Müldür’ün ikinci sarı
kartla oyun dışında kalması, zaten maça ortak olamayan Fenerbahçe
için oyunu tamamen bitirdi
OLAĞAN BİR SONUÇ
Fenerbahçe’nin Athletic Bilbao’ya kaybetmesi tuhaf bir sonuç
değil. İnfial yaratacak bir sonuç hiç değil. Daha açık söylemek
gerekirse, olması gereken bir sonuç. Bir ay sonra İstanbul’a bu kez
Beşiktaş ile karşılaşmak üzere gelecek Athletic’in o maçı da rahat
bir şekilde kazanması olağan bir sonuç olacaktır. Kurulan
kadroların mâliyeti göz önüne alındığında bu duruma içerlenmek
mümkün elbette, ama bu bir şeyi değiştirmez. “Niye böyle?” diye
sormak ve bu sorunun cevabını aramak gerekir. Tabiî gerçekten bir
şeyleri değiştirmek gibi bir derdimiz varsa.
Türk futbolunun en büyük temsilcilerinin, Avrupa kupalarında bu
seviyedeki rakiplere karşı varlık gösterebilmesinin yolu, Serpil
Hamdi Tüzün’ün deyimiyle “futbolumuzun geri kalmışlığına gerçekçi
bir teşhis koymaktan” geçiyor. Ama bunu yapmak yerine kendimize bir
kurban bulmak daha kolay bir yol oluyor tabiî ki. Dün akşam o
kurban Samet Akaydın’dı.