Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü ve Maltepe mitingi nereden bakılırsa bakılsın Türkiye siyasi tarihinin önemli bir kilometre taşıdır. AKP her zamanki gibi manipülasyonlarla, medyası da başını kuma gömerek veya Erdoğan’ın geçen seneki Yenikapı mitingi konuşmasını yayınlayarak bu eylemi görünmez kılmaya çalışsa da, yürüyüş herkesin görebileceği kadar uzun, mitinge katılım ise kimsenin gözardı edemeyeceği kadar büyüktü.
AKP’nin bu büyük mitingin rövanşını almak için daha agresif davranması şaşırtıcı olmaz. Ama bu muhtemel agresif siyasetin tesiri, Kılıçdaroğlu’nun geri adım atıp atmamasına bağlı. Gerçi Kılıçdaroğlu hem yürüyüşte hem de mitingdeki konuşmasında son derece kararlı görünüyordu. Ama bu kararlılığını sürdürmesinde demokratik muhalefetin basıncının belirleyici olacağını unutmamak gerekir.
Kılıçdaroğlu’nun yeni siyaset yoluna hazır hale gelmesi epey uzun sürdü, bir o kadar da ağır bedeller sayesinde mümkün oldu. Ama bu yolculuk bizzat Kılıçdaroğlu’na milyonların bu yolu yürümeye, bir araya gelmeye kendisinden çok önce idmanlı olduğunu da öğretti. İktidarın heyheylendiği her an alttan alan, her destek talebini “ağzımızın tadı bozulmasın” diye karşılayan Kılıçdaroğlu’na milyonlar başka bir yolda kendisiyle beraber olacağını da gösterdi.
Peki Maltepe mitingi “ağzımızın tadı bozulmasın” muhalefetinin sonu mu?
Selahattin Demirtaş, bir yıl önce sokak için şu sözleri sarf etmişti: “15 Temmuz darbesine karşı sokağa çıkana meşrudur da kayyuma karşı, vekil tutuklanırsa sokağa çıkacaklar gayri meşru mudur? Bunlar, 'sokak tehlikelidir' falan diyecekler. Kanmayın bunlara. Sokak, demokrasinin en meşru alanlarından birisidir. Sokak meşrudur. Zulme karşı direnmek isteyen herkes için sokak, gösteri meşrudur.”
Kılıçdaroğlu Maltepe’de Demirtaş’ın adını anamadı ama aslında bizzat onun cümlelerini, argümanlarını tekrar etti: “Adalet teslim alınmışsa adalet arayışımızın tek yeri sokaktır. Adalet, adalet, adalet. Sonuna kadar hak. Hukuk, adalet diyeceğiz. Bize diyorlar ki adalete niye sokakta arıyorsunuz. Ama 15 Temmuz darbe girişimini savuşturan parlamentonun onurlu duruşu ve halkımızın sokağa inmesidir. Darbeyi önlerken sokak iyi, adalet isterken sokak kötü!”
AKP RÖVANŞI 15 TEMMUZ’DA ALMAYA ÇALIŞACAK
Yürüyüşe geçtiği günlerde Kılıçdaroğlu için şöyle yazmıştık: “Kılıçdaroğlu kendi milletvekilinin postunun ucuz olmadığını göstermek için çıktığı yolda hem fiziksel olarak hem de hükümetin antipropagandası dolayısıyla epey zorlanacak ama İstanbul’a vardığında gerçek bir lider haline gelebilecek.”
Maltepe mitingine gelen milyonlarca insan, Kılıçdaroğlu’na bu liderlik vasfını teslim etmeye hazır olduğunu da gösterdi. Ancak Kılıçdaroğlu için liderlik sınavı asıl şimdi başlıyor. Miting konuşması sırasında “korku gömleğini toptan çöpe attık” dese de, iktidarın basıncı Kılıçdaroğlu’nu o gömleği hâlâ üstünde taşıyıp taşımadığını göstermeye zorlayacak.
Elbette ilk raunt, darbe girişiminin yıl dönümü olacak. AKP, önümüzdeki günlerde Maltepe mitingini gölgede bırakmak için çok daha büyük, geniş katılımlı etkinlikler yapmaya yönelecek. Bu da Tıpkı Gezi protestoları sırasında Taksim’deki yüz binlere karşı “yüzde 50’yi zor tutuyoruz” açıklaması gibi muhalefet üzerinde yeni bir basınç yaratmanın aracı olabilir.
İşte böylesi bir dönemde Kılıçdaroğlu yalpalarsa, Adalet Yürüyüşü’ndeki kazanımlarını tıpkı Gezi’de, 7 Haziran’da, 16 Nisan’da olduğu gibi yine heba edecek. Daha da önemlisi Kılıçdaroğlu İstanbul yürüyüşünden geri dönerse, bir daha benzer bir şansı ne kendisi ve partisi yakalayabilir ne de adalet isteyen milyonlar. Buna mukabil AKP, Kılıçdaroğlu’nun yalpalaması, Maltepe Meydanı’ndaki kararlı tutumunu sürdürmemesi halinde yürüyüşünü kayıtlara “iktidarın hoşgörüsü” olarak geçirmekte zorlanmayacak.
TÜRKİYE ADALETİ ANTİ-KÜRT SİYASETLE KAYBETTİ
Kılıçdaroğlu’nun Maltepe’de ilan ettiği 10 madde, kendisi açısından da bir taahhütname olarak kabul edilmeli. Zaten gerek Kürt hareketi gerekse demokratik sol muhalefet ve Maltepe’de buluşan milyonlar, Kılıçdaroğlu’nun kendi ağzından telaffuz ettiği 10 maddenin izini sürüp sürmediğinin sıkı denetleyicisi olacak.
Geçen sene bu vakitler, kendi kitlesinin olmadığı Yenikapı mitingine giderek taktiksel bir hamle yapan Kılıçdaroğlu, sonraki bir yıllık süreçte de iktidarın dümen suyuna gitti. AKP’nin baskıcı rejim tesisinin neredeyse tüm tuğlalarını Kılıçdaroğlu da taşıdı. Ve nihayet kendi eliyle taşıdığı o tuğlaların CHP’nin de etrafını saran bir hapishane duvarı olduğunu bir yıl sonra idrak eden Kılıçdaroğlu, Yenikapı’dan Maltepe’ye dönerek muhalefete yeni bir alan açtı.
Bir kere baskıcı rejimin altında nefes almakta zorlananlar da Kılıçdaroğlu da gördü ki, böyle bir şey olabilirmiş, bir araya gelinebilirmiş, TBMM dışında da muhalefet ve siyaset mümkünmüş. Dünya da 16 Nisan’dan sonra bir kez daha gördü ki, Türkiye toplumunun tümü mevcut rejime biat etmiş, sessizliğe gark olmuş değil.
Öte yandan Kılıçdaroğlu’nun önümüzdeki dönem karşılaşacağı sınavlardan geçmesini sağlayacak temel husus, Kürt meselesine yönelik tutumu olacak. Erdoğan’ın şu an yaratmış olduğu iktidar koalisyonunun tutkalı anti-Kürt siyaset. Bu tutkalı sökmeye çalışmayan her türlü muhalefet ya korkaktır veya dönüştürücü olma niyetinden uzaktır. Kılıçdaroğlu “korku gömleğini çöpe attık” dese de, üzerinde başka bir korku gömleği daha var: Kürtlerle beraber muhalefet etmek. Kılıçdaroğlu için şimdi asıl o gömleği yırtma zamanı.
Çünkü Türkiye adaleti, anti-Kürt siyaset yüzünden kaybetti. Türkiye’nin adaleti bulması da ancak anti-Kürt siyasete karşı yeni bir “buluşmayla” mümkün olabilir. Kılıçdaroğlu’nun liderliğinin de Maltepe’de buluşan milyonların adalet arayışının da kaderini Kürtlere ve Kürt meselesine yaklaşım biçimi belirleyecek. Zira Türkiye adaleti Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Hakkâri’de kaybetti. Adalet de Maltepe’de olduğu kadar Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Hakkâri’de, Muş’ta aranırsa bulunabilir.