Bozkırın ortasındaki adalet mücadelesi
Herkesin alandan gitmesinin ardından bir meslektaşımızla birlikte alanda kalan iki beyaz sandalyeye oturduk. Tüm kelimeleri tükettiğimizden sanırım uzun süre tek bir kelime konuşmadık. Bu sessizliği bir polis memuru bozdu. Gülen bir ifadeyle, “Ooo siz daha neyi bekliyorsunuz” dedi. “Gazeteciyiz biz” diyecekken, “gazete...” dedim ve sustum. O an içimden “Adaleti bekliyoruz” demek geçti.
ANKARA - Ankara Gar Katliamı davasında karar dün açıklandı. Katliamda hayatını kaybeden İsmail Kızılçay’ın annesi, tutuklu 19 sanıktan 9’una 101 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 20'si çocuk 391 kişiyi öldürmeye teşebbüs suçundan da 10 bin 557'şer yıl hapis cezası verildiğini göremedi. Hayatta kalanlar ve adalet mücadelesini son güne kadar sürdüren aileler de 21 ay boyunca talep ettikleri, sorumluluğu bulunan kamu görevlilerinin yargılanıp cezalandırıldığı bir dava sonucuyla karşılaşamadı.
31 Temmuz-2 Ağustos tarihindeki 10’uncu tur duruşmaları, mahkeme heyetinin “gece yarısı da olsa bitireceğiz” sözlerine karşın bir gün uzayarak 3 Ağustos’ta tamamlandı.
Sincan Cezaevi Kampüsü içerisinde görülen son duruşmada sabah saatlerinde 2 sanığın mütalaaya karşı ifadeleri alındı. Sanıklar Abdülmuttalip Demir, Abdülhamit Boz, Hüseyin Tunç, Hakan Şahin ve Yakup Şahin’in avukatı Orhan Şahin müvekkilleri hakkında yaptığı savunmada mahkeme heyetine “öbür dünyadaki adaleti düşünerek” karar vermeleri gerektiğini söyledi. Türkiye’de Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş’in de aralarında bulunduğu pek çok kişiye haksızlık yapıldığını söyleyen Şahin’e mağdur ailelerden, “Onların adını ağzına alma” uyarısı geldi. Şahin’in ifadesinin ardından sanıkların tamamına son söz hakkı verildi. Tüm suçlamaları reddeden sanıklardan bazıları Kur’an-ı Kerim’den ayetlerle son sözünü söyledi. Dikkat çekici bir diğer detay da sanıkların “uğradıkları adaletsizliği” vurgulamak için anlattıklarıydı.
KAYGIYLA BEKLENEN KARAR
Sanık ifadelerinin tamamlanmasının ardından mahkeme heyeti kararı görüşmek için beş saatlik ara verdi. Güneşin en tepede olduğu saatlerde katliamda hayatını kaybedenlerin yakınları duruşma bahçesinde kumanyalarını yedi. Beş saat kaygılı bir bekleyişle geçti. “Acaba tahliye kararı çıkar mı?”, “İndirim verirler mi?" soruları konuşuluyordu.
Kararın açıklanacağı saat 17.00’den dakikalar önce duruşma salonunun önünde biriken ailelerin elindeki kapağı olmayan su şişeleri dahi içeriye alınmadı. Su şişelerinin fırlatıldığı takdirde koca salonda sanıklara ulaşmasının mümkün olup olmadığını düşündüğümüz sırada bir kişi, “Su şişesini alsalar ne olur? Atacak olsam ayakkabımı atarım ama kimseyi zor durumda bırakamam” dedi. Avukatların karar sırasında ne sonuç çıkarsa çıksın sükunetin korunması telkinleri eşliğinde aileler salona girdi. Orada olsanız o insanların kalplerinin heyecandan nasıl attığını işitirdiniz. Hayattaki en kıymetlilerini soluksuz bırakanlara verilecek ve verilmeyecek cezaların yarattığı karmaşık duygularla aileler sıralardaki yerini aldı.
DUYULMAK İSTENMEYEN TEK SÖZCÜK: TAHLİYE
Mahkeme heyetinin duruşma salonuna gelmesiyle birlikte derin bir sessizlik salonu kapladı. Mahkeme başkanıyla aramızdaki tahmini mesafe 150 metre olmasına karşın sandalyesini geriye çektiğindeki sesi işitebiliyorduk. Ve 21 ay süren adalet mücadelesinin sonuna gelindi, mahkeme heyeti isimleri ve cezaları saymaya başladı. “9’u hakkında 101 kez ağırlaştırılmış müebbet”, "örgüt üyeliği', 'dava açılması' vs. sözleriyle devam etti kararı okumaya... Salondaki aileler yüreklerini tutmuş tek bir şey duymak istemiyordu: Tahliye!
Aylar süren kamu görevlilerinin yargılanması talebinin kabul edilmeyeceğini aralarındaki konuşmalarla birbirine fısıldayan ailelerin o an duymak istemediği tek sözcük tahliyeydi. Mahkeme başkanının kararı açıklamayı bitirmesinin ardından büyük bir sessizlik salonu bir kez daha kapladı. Ailelerin hiçbirinden tek bir ses çıkmadı. Kendilerinden metrelerce ötede az önce ömürlerinin geri kalanı duvarlar arkasında geçeceği kesinleşenlere anlatılması zor bir ifadeyle baktılar. Bir kişinin, “Çürüyün içeride” dediğini işittik. Jandarmanın kalkanlarından göremediğimiz sanık sıralarından sesler yükselmeye başladı, “Ne yaptın sen Hakim Bey!", “Adalet mi bu!” tepkileri... Mahkeme başkanı sanıklara itiraz yollarının olduğunu hatırlattı ve sanıklar salondan tek tek çıkarılmaya başlandı. Salon ürkek adımlarla boşaldı.
HEM ACIYI HEM UMUDU GÖRDÜK
Mahkeme çıkışında katliamda hayatını kaybedenlerin yakınları büyük bir kalabalık oluşturdu. Kapatılan 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği Başkanı Mehtap Sakinci Coşgun aileler adına ilk açıklamayı yaptı. Coşgun bu süreçte verilen mücadelenin zorluğunu anlatarak adalet mücadelesine olan inanmışlıklarından ve sabırlarından dolayı ailelere teşekkür etti. Coşgun’un konuşması ağlama sesleriyle kesilmeye başladı. Bir babanın feryadı duyuldu. Bir anne fenalaştı, yere yığıldı. Biten konuşmaların ardından birbirine gözyaşları içerisinde sarılan insanlar gördük. 3 yıl önce birbirlerinin varlıklarından haberdar olmayan bu insanlar barış talebiyle ortaklaşıp yaşadıkları büyük acılara rağmen adalet mücadelesini aylarca omuz omuza sürdürmüştü. Bozkırın ortasında tarifsiz duygular yaşandı. Birden fazla duyguyu aynı anda yaşayan bu insanlar birbirlerine acılarından ve umutlarından sarıldı. Aynı anda hem acıyı hem umudu orada görebiliyordunuz.
'ADALETİ BEKLİYORUZ' DEMEK İSTERDİM
Bozkırın ortasında gözyaşları içerisinde ailelerin sesine ses olan gazetecilerden de bahsetmek gerek. Adalet çığlığına kulaklarını tıkamayan bu insanlar ailelerin alandan ayrılmasının ardından birbirlerine sıkı sıkı sarıldı. Gözyaşları içerisinde haberlerini yazıp fotoğrafları ulaştırdı.
Herkesin alandan gitmesinin ardından bir meslektaşımızla birlikte alanda kalan iki beyaz sandalyeye oturduk. Tüm kelimeleri tükettiğimizden sanırım uzun süre tek bir kelime konuşmadık. Bu sessizliği bir polis memuru bozdu. Gülen bir ifadeyle, “Ooo siz daha neyi bekliyorsunuz” dedi. “Gazeteciyiz biz” diyecekken, “gazete...” dedim ve sustum. O an içimden “Adaleti bekliyoruz” demek geçti. Son söz de umuda dair olsun. Güzel insanları hayattan koparan kötülüğün karşısında duran güzel insanlar varmış...