Bretton Woods sonrası küresel finansal mimari

80. yılında Bretton Woods kurumlarının nasıl yeniden yapılandırılacağı ve bu kurumların yeni işlevlerinin neler olabileceği üzerine farklı görüşleri içeren bir tartışma sürüyor. Elbette bu basitçe teknik bir tartışma değil. Aynı zamanda küresel parasal sistemin ABD merkezli tek kutupluluktan çok kutupluluğa geçişinin parasal ve finansal yüzü olarak görülebilir.

Ümit Akçay uakcay@gazeteduvar.com.tr

Geçtiğimiz haftaki Kriz Notları programında 1944 yılında imzalanan Bretton Woods anlaşmasının bu yıl 80. yılı olması vesilesiyle önümüzdeki dönemde bazı önemli değerlendirmelerin yapılacağına kısaca değinmiştik. Bu hafta, küresel finansal mimarinin dönüşümü konusuna biraz daha yakından bakmak istiyorum.

Zira bu konu, hem birkaç haftadır sürdürdüğüm sanayi politikalarının geri dönüşü tartışmasıyla ve hem de geçen hafta değindiğim Küresel Güney’de yeşil dönüşüm konusuyla ilgili. Küresel finansal mimarinin yeniden yapılandırılması tartışmasının sözünü ettiğim bu iki konuyla bağlantısı, yeni sanayi yatırımlarının ve yeşil dönüşümün finansmanının sağlanması üzerinden kuruluyor. Bu yazıda kısaca bu konuya giriş yapmış olacağım.

ABD LİDERLİĞİNDEKİ ULUSLARARASI MİMARİ 

İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinin ardından 1944 yılında ABD’nin New Hampshire eyaletindeki Bretton Woods kasabasında yapılan bir dizi toplantı, savaş sonrasındaki dünya sisteminin, özellikle ekonomik kurumların nasıl şekillendirileceğine odaklanmıştı. Savaş sonrası dönemde ‘hür dünyanın’ tartışmasız lideri olan ABD, hem küresel sistemi kendi çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırmak, hem de iki savaş arası dönemde çözülemeyen pek çok sorunu çözmek için uluslararası alanda yeni bir kurumsal mimari oluşturdu.

Uluslararası düzeyde, ülkelerin yaşadıkları ödemeler dengesi sorunlarını yönetmekle Uluslararası Para Fonu (IMF), uzun vadeli altyapı yatırımlarını ve kalkınma çabalarını desteklemekle Dünya Bankası (WB), ticari ilişkileri düzenlemek üzere de Dünya Ticaret Örgütü (WTO) görevlendirilmişti. WB ve WTO’nun, kuruldukları dönemden bu yana adları değişse de işlevleri aşağı yukarı aynı kalmıştır.

Bu ekonomik kurumlar yanında, siyasi ve diplomatik ilişkileri düzenlemek üzere Birleşmiş Milletler (UN), askeri ilişkileri koordine etmek üzere de Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO) kurulmuştur. Böylelikle İkinci Dünya Savaşı sonrasının temel uluslararası mimarisi ortaya çıkmıştır.

SAVAŞ SONRASINDA BRETTON WOODS KURUMLARI 

Bu uluslararası mimari içinde ekonomik kurumlara odaklanırsak, savaş sonrası dönemde Bretton Woods sisteminin dayandığı temel mantığa ve işleyiş prensiplerine işaret etmek, sonraki dönemlerle karşılaştırmayı kolaylaştıracaktır. Öncelikle, bu kurumların dayandığı temel mantık ‘uluslararası Keynescilik’ olarak tanımlanabilir. Bu dönemdeki temel gündem 1930’ların Büyük Buhranı'ndan çıkmak ve savaşta yıkılan ülkeleri onarmaktır. ABD tarafından özellikle Avrupa’nın yeniden ayağa kaldırılması için geliştirilen Marshall Planı, bu temel mantığın uzantısı olarak görülebilir.

Bretton Woods ile tasarlanan uluslararası para sisteminin iki temel prensibi vardır. Bunlardan ilki, altın standardı sisteminin çökmesi sonrasında uluslararası para sisteminde yaşanan boşluğu doldurmak ve finansal istikrarı sağlamak amacıyla yeni bir uluslararası para sisteminin kurulmasıdır. İkincisi de, altın standardı sisteminden farklı olarak, finansal istikrar sağlanırken her bir ülkeye belirli bir manevra alanı ya da ulusal otonomi sağlamaktır. Bu manevra alanı sanayileşme hedefiyle ya da tam istihdama ulaşma çabasıyla kullanılabilir.

Bretton Woods sisteminde ulusal otonomiyi sağlayan özellik, sermaye hareketlerinin sınırlanmış olmasıdır. Bu dönemde doğrudan yatırımlar teşvik edilmiş, ticari ilişkilerin sıkılaştırılmasına çalışılmış ancak sonradan ‘sıcak para hareketleri’ olarak adlandırılan kısa vadeli para sermaye hareketleri kısıtlanmıştır. Sermaye hareketlerinin kısıtlandığı bir ortamdaki döviz kuru sistemi ise sabit kurdur.

Bu dönemde ABD doları altına bağlı, diğer paralar da ABD dolarına bağlı olduğu için her bir ülkenin para birimi teorik olarak altınla bağlantısını sürdürmektedir. Yine bu dönemde devalüasyonlar, IMF ile görüşülerek ve koordineli olarak gerçekleştirilebilmektedir. Bu sistem merkez ülkelerde Keynesyen talep yönetimi politikalarının ve tam istihdama ulaşma hedefinin takip edilmesine olanak sağladığı gibi, yarı-çevre ülkelerde ithal ikameci sanayileşme stratejilerinin takip edilmesini mümkün kılmıştır.

NEOLİBERAL DÖNEMDE IMF VE WB

Nasıl ki 1945 sonrasında Bretton Woods kurumlarının dayandığı genel mantık uluslararası Keynescilik ise, 1980 sonrasında bu mantık neoliberalizm olarak güncellenmiştir. Esasında dar anlamdaki Bretton Woods anlaşması, ABD ekonomisindeki dönüşüm ve offshore dolar piyasasının oluşması gibi etkenlerle sürdürülemez hale gelmiş ve 1971 yılında çökmüştür.

Bundan sonra altına bağlı para sistemi yerine bizzat ABD doları merkezli yeni bir uluslararası finansal mimari oluşmuştur. Bu yeni mimari ise, 1945-1971 arası uygulamadan farklı olarak finansal serbestleştirme ve kuralsızlaştırma uygulamalarına dayanmaktadır. Sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi ve finansal küreselleşme, ABD doları merkezli bir proje olarak ve Wall Street’in öncülüğünde gerçekleşmiştir.

Bu dönemde IMF ve WB, neoliberal politikaların Küresel Güney’e yaygınlaşmasında kritik rol oynamıştır. Özellikle koşullu krediler yoluyla ülkelerin birikim/büyüme modellerinin değiştirilmesi, emek piyasası reformlarının gerçekleştirilerek emeğin kurumsal ve siyasi gücünün kırılması ya da sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi gibi uygulamalar ‘yapısal reformlar’ ya da ‘yapısal uyum programları’ olarak paketlenmiştir.

SONRASI?

80. yılında Bretton Woods kurumlarının nasıl yeniden yapılandırılacağı ve bu kurumların yeni işlevlerinin neler olabileceği üzerine farklı görüşleri içeren bir tartışma sürüyor. Bu tartışmada, Özel Çekme Hakları’nın (SDRs) özellikle uluslararası parasal hiyerarşinin alt basamaklarında olan ve yapısal olarak cari açık veren Küresel Güney ülkelerinin yeşil dönüşüm çabalarında kullanılabileceği ileri sürülmektedir.

Örneğin, en son Kovid-19 salgını sorasında IMF üyesi ülkelere verilen koşulsuz rezerv varlıkları (SDRs), aşının ya da bazı acil sağlık yatırımlarının finansmanında gerekli olan döviz biçimindeki sermaye ihtiyacını karşılaşmıştır. Dolayısıyla yeni bir Bretton Woods sistemi öneren yaklaşımlar SDR’lerin yeniden yapılandırılması ile iklim değişimi ile mücadelenin Küresel Güney ülkelerinde de finansmanının kolayca sağlanabileceğini ileri sürmektedir.

Elbette bu öneri basitçe teknik bir tartışma değil. Aynı zamanda küresel parasal sistemin ABD merkezli tek kutupluluktan çok kutupluluğa geçişinin parasal ve finansal yüzü olarak görülebilir. Bu açıdan bakıldığında, BRICS ülkelerinin desteklediği bu öneriye ABD tarafından sıcak bakılmaması şaşırtıcı değil.

Önümüzdeki haftalarda bu konunun farklı boyutlarını ele alarak detaylandırmayı sürdüreceğim.

Tüm yazılarını göster