Küresel ekonominin bir darboğaza girdiği kesin. İşin ilginci,
gelişmiş ekonomiler, yani küresel ekonominin önünü açan ülkeler,
bugün gelişen ülkelere karşı korumacı önlemler alma peşinde. GATT
(Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması) görüşmeleriyle
başlayan ve Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) tasarımıyla şekillenen
küresel ekonomi, hızlı bir büyümeyi ve ticaret hacimlerinin müthiş
oranda artışını getirdi. Bu gelişme, aynı şekilde küresel finans
sisteminin de hızlı büyümesiyle sonuçlandı. Başta herkes memnundu,
ta ki Çin Halk Cumhuriyeti başta olmak üzere, gelişen ekonomilerin
üretimleri ve dış ticaretteki payları ciddi oranda artana kadar! Bu
yüzden ABD ve Avrupa Birliği’nde yeniden ‘ulusal ekonomiye dönüş’ü
savunan milliyetçi aşırı sağ partiler ya da liderler ciddi bir
seçmen tabanı bulabiliyor. Zira gelişmiş ekonomiler açısından durum
parlak değil, belki bir Almanya’yı bunun dışında tutabiliriz,
gerisinin işi zor.
KÜRESEL SİSTEM İÇİN BİR FORMÜL ARAYIŞI
Bugünlerde Çin’de yaşanan ekonomik sorunları ve Rusya-Ukrayna
savaşı kaynaklı gerilimleri bir yana koyarsak, küresel ekonomiden
daha fazla pay kapmak için bu ülkelerle birlikte çözüm arayışına
girebilecek olan onlarca ülke var. Türkiye de bunlardan biri... Ama
çok daha büyük ekonomiler, ‘yeni bir yol’ arayışında bayağı bir
mesafe kat etti ve bu hızlanarak devam edecek gibi görünüyor.
Şimdiden, küresel sistemi dönüştürecek ‘yeni bir ekonomik ve siyasi
kutup’ doğuyor demek için biraz erken, ama öyle ya da böyle
doğacak.
İSİM BABASI GOLDMAN SACHS’TAN
Önce kısa bir hatırlatma... BRICS’in isim babası bir yatırım
bankası çalışanı, Goldman Sachs’tan Jim O’Neill’dı. 2000’li
yılların başında, gelişen ekonomilerin parlayan yıldızlarını tarif
etmek için, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’i işaret ederek bu
ülkelerin baş harflerinden bir isim ortaya attı: BRIC... Daha
ortada topluluk falan yoktu! O’Neill 2001 yılında bu dört ülkenin,
2050 yılına gelindiğinde dünyanın en büyük ekonomileri olacağını
iddia ediyordu. Derken 2006 yılında bu dört ülke bir araya geldi ve
BRIC resmen kurulmuş oldu. Yine o süreçte, göz kamaştırıcı bir
gelişme yaşayan Güney Afrika Cumhuriyeti de 2010 yılında bu
topluluğa katıldı.

YENİ ÜYELERLE DAHA DA GÜÇLÜ
O günden bu yana bu beş ülke de çok daha büyüdü. Özellikle de
Çin ve Hindistan... Bugün BRICS, gelişen ekonomiler açısından bir
cazibe merkezi. Küresel sistemde sözünün geçmesini isteyen pek çok
ülkenin hedefinde ise BRICS’e katılmak var. Güney Afrika
Cumhuriyeti’nin metropolü Johannesburg’da 15’incisi düzenlenen
BRICS Zirvesi’nde, topluluk uzun süreden sonra genişleme kararı
alındı, 1 Ocak 2024 itibarıyla, Arjantin, Birleşik Arap Emirlikleri
(BAE), Etiyopya, İran, Mısır ve Suudi Arabistan olmak üzere altı
ülke topluluğa katılacak ve 11 üyeli bir ekonomik güç merkezi
doğacak.
Hemen hatırlatalım, kapıda şimdiden bekleyen 12 ülke daha var!
Endonezya, Venezüela, Vietnam, Tayland, Cezayir, Bolivya, Mısır,
Küba, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Komorlar, Gabon ve
Kazakistan... Dahası da gelecek, zira toplamda 40 ülkenin bu
topluluk içinde yer almaya sıcak baktığı biliniyor.
ADİL BİR PAYLAŞIM
TALEBİYLE...
Zirveye ev sahipliği yapan Güney Afrika Cumhuriyeti Devlet
Başkanı Cyril Ramaphosa’nın topluluğu tanımlarken söylediği, “BRICS
adil bir dünya, kapsayıcı ve müreffeh bir dünya inşa etme çabasında
yeni bir sayfa açtı” cümlesi, aslında, gelişen ekonomilerin
arayışlarının ve gelişmiş ekonomilere karşı ortak bir cephe içinde
hareket etme isteklerinin özeti gibi... Tabii ki, her topluluğun
oluşumunda olduğu gibi, BRICS’te de farklı yaklaşımlar, çıkarlar ve
iç bloklaşmalar söz konusu. Söz gelimi, Çin ile Hindistan’ın başta
jeopolitik sebeplerden kaynaklı pek çok sorunu var. Çin, BRICS’e
daha fazla ülkenin katılmasını isterken, Hindistan üye sayısının
sınırlı sayıda artmasından yana. Brezilya ve Güney Afrika
Cumhuriyeti de Hindistan’a benzer bir tutum takınıyor. Yine bazı
üyeler bazı ülkelerin üye olmasına destek verirken, bazıları rezerv
koyabiliyor. Söz gelimi, Brezilya, Arjantin’in topluluğa katılması
için bayağı bir çaba gösterdi. Arjantin’in Türkiye ile birlikte
gelişen ekonomiler arasında krizi en derin yaşayan ülkelerden biri
olduğunu herkes bilmesine rağmen... Rusya ve Hindistan ise Mısır’ın
katılımı için bayağı bir çaba harcadı. Mısır’ın ekonomisinin de hiç
parlak olmadığını biliyoruz. Ama mesele bugün değil, gelecek!
HASIMLARIN ÇIKAR BİRLİĞİ OLUR MU? GEREKİRSE OLUR!
Topluluğun yapısal açıdan genişlemesi sürecinde bazı sorunlarla
karşılaşacağı kesin gibi... Öncelikle üç ülkeyle, Çin, Hindistan ve
Rusya ile diğer ülkeler arasında ciddi bir ‘büyüklük farkı’ var.
Ekonomik göstergeler açısından da öyle, askeri açıdan da,
jeopolitik açıdan da... Eğer ki, amaçlanan ‘ortak çıkarlarda
birleşmiş eşit ve bağımsız üyeler’ ilkesi hayata geçirilecekse,
bunun için en çok çaba sarf etmesi gereken ülkeler bu üç büyük dev
olmak durumunda. Bir diğer fark ise üyeler arasındaki refah düzeyi
farkı. Bir yanda BAE, öbür yanda Etiyopya var söz gelimi! Yine
kültürel bazı sorunlar yaşanması da çok mümkün. Farklı dinler,
farklı etnik yapılar ve farklı geleneklerin ve davranışların bazı
durumlarda can sıkıcı sorunlara dönüşmesi beklenebilir. Bu arada
BRICS’e en çok ilgi duyan ülkelerin İslam ülkeleri olduğunu da
belirteyim. Tüm bu sorunları çözebilecek bir harç var ve oldukça
güçlü, bunu da söylemeden geçmeyeyim: Emperyalizme ve G7
ülkelerinin hegemonyasına karşı birikmiş tepki, hatta nefret!
Bakınız Afrika’daki son gelişmeler...
PİYASALARI DOMİNE EDEBİLECEK POTANSİYEL
Pek çok soruna karşın, BRICS’in genişleme kararının orta vadede
küresel ekonominin ve siyasetin şekillenmesinde önemli bir etken
olacağını belirtmek gerek. Yeni katılacak üyelerle topluluk, başta
hidrokarbon ve hammadde kaynakları açısından çok daha güçlü olacak.
Suudi Arabistan ve BAE’nin varlığı, Rusya’yı da hesaba
kattığımızda, her iki piyasada BRICS’in oyun kurucu olmasının önünü
açacak.
Bundan da önemlisi müthiş bir nüfus ve tüketime aç pazarlar söz
konusu. Yine müthiş bir emek arzı ve çok yüksek bir üretim gücü...
Aynı zamanda fiyat rekabetinde de çok ciddi bir avantaja sahipler.
Teknoloji derseniz, o da en azından üç büyük topluluk üyesinde var.
Belki her alanda gelişmiş ekonomilerle aynı düzeyde değil, ama pek
çok yeni ekonomi sektöründe, özellikle Çin’in performansı ortada.
Savunma sanayii alanında ise hem Rusya, hem Çin dünyanın liderleri
arasında.
Bu salt küresel ekonomide oyun kurucu olmak anlamına gelmiyor,
aynı zamanda küresel siyasette özgül ağırlığı sürekli artan bir
güçten söz ediyoruz.
KALKINMANIN FİNANSMANI İÇİN BİR İLK ADIM: NDP
BRICS, aynı zamanda adım adım, ama çok zekice yönetim sergileyen
bir topluluk. Küresel ekonominin cazibe merkezi olmak için
stratejik atılımlar yapıyor. Bunlardan biri ortak kalkınma
bankası... Yeni Kalkınma Bankası (New Devolepment Bank-NDP), 2015
yılında BRICS üyesi beş ülke tarafından 100 milyar dolar sermayeyle
kurulmuştu. Süreç içerisinde BAE, Mısır ve Bangladeş bu bankaya
katıldı, Uruguay da bu bankaya katılmak için görüşmeleri tamamladı.
NDP’nin başkanlığını, Brezilya’nın eski devle başkanı Dilma Roussef
yürütüyor. Bankanın merkezi ise büyük olasılıkla gelecekte BRICS’in
finans merkezi olarak göreceğimiz Şanghay’da. Şimdilik, NDP ortak
bir kalkınma bankası olarak işlev görme amacıyla faaliyet
gösteriyor. Çok etkin olduğunu söylemek için henüz erken. Ancak,
daha zayıf gelişen ekonomiler açısından BRICS’in cazibesini
artırdığı da bir gerçek. Topluluk genişledikçe, bankanın gücü de
artacak ve üye ülkelerin kalkınmasında önemli bir finansal kaynak
merkezi olabilir.
ORTAKPARA BİRİMİ HAYALİ İÇİN DAHA ZAMAN GEREK
Başta ABD olmak üzere, gelişmiş ekonomilerin en büyük kaygısı,
15’inci zirveden bir ortak para birimi kararı çıkmasıydı. Bu pek
olası değildi ve olmadı da... Ama yine de dedolarizasyon süreci
açısından önemli bir adım atılmış oldu. Ulusal para birimleriyle
ticaretin yaygınlaştırılması kararı alındı.
Ortak para birimi için pek çok teknik ve siyasi adım atılması
gerekiyor. BRICS henüz buna hazır değil. Bir de tabii ABD’nin böyle
bir durumda nasıl saldırgan bir tutum takınacağı ortadayken, böyle
riskli bir yola girmek için henüz erken.
Teknik meselelere gelince... Ortak para birimi için öncelikle
ülkelerin bankacılık sistemlerini ortaklaştırması gerek, ki bu hiç
de öyle kolay bir şey değil. E doğal olarak tıpkı Avrupa Merkez
Bankası (ECB) benzeri bir merkez bankası kurulması da şart.
Ekonomik açıdan bu kadar farklıklar taşıyan pek çok ülkenin tek bir
para birimine geçmesi, pek çok olası krizi de getirebilir. 2008’de
AB’nin güneyli üyelerinin euro sebebiyle yaşadığı zorlukları
hatırlatayım örnek olarak...
DEDOLARİZASYON İÇİN EN GÜÇLÜ SEÇENEK
Bu zorlukların yanı sıra, bir de zorunluluklar var. Gelişen
ekonomilerin önündeki en büyük engellerden biri küresel ticarette
hâkim para biriminin ABD Doları olması. Bunun anlamı çok net,
gelişen ekonomiler ne üretirse, ne ihraç ederse ABD’ye bir komisyon
vermiş oluyorlar. Yine Rusya örneğinde olduğu gibi yaptırımlar
karşısında bu sebeple ya savunmasız kalıyor ya da zarar görüyorlar.
Ve artık dünyada bu dolar egemenliğinden bıkmayan pek nadir ülke
var! Yuan tek başına dolara rakip olamaz, ama gelecekte ve uygun
bir ortamda BRICS’in ortak para birimi, çok kalıcı bir
dedolarizasyon etkisi yaratabilir. Büyük olasılıkla kısa vadede
olmasa bile, orta vadede dolar böyle bir sınavla karşı karşıya
kalacak.
GÜCÜ RAKAMLARDA GİZLİ!
Çünkü BRICS yeni katılımlarla birlikte müthiş bir ekonomik güce
dönüşüyor. Eğer ki topluluk daha konsolide olursa, bu güç dünyayı
sarsacak seviyeye gelebilir. 2023 itibarıyla, halihazırdaki
BRICS ülkelerinin toplam GSYİH’si 27.67 trilyon dolar. 2028 yılında
bu rakamın 38.57 trilyon olacağı öngörülüyor. Yeni katılacak
ülkeler de hesaba katıldığında bu rakam, 2023 için 33.5, 2028 için
46.3 trilyon dolar olacak. Üstelik büyüme oranları da gelişen
ekonomilerin çok daha üzerinde. Ekonomik, siyasi ve askeri açıdan
emeklemeyi bitirip ayağa kalkmaya hazırlanan bir topluluktan söz
ediyoruz. Ve bu gelişen ekonomiler birliği küreselleşmeye mecbur,
ama bu şartlarda bir küreselleşmeye değil! Birleşip küresel
ekonominin kurallarını değiştirmek için geliyorlar.