Britanya seçimlerinin ardından: Bilinmeyenleri ile Brexit’in akıbeti ne olacak?
Seçimlerin sonuçları da dahil olmak üzere, Brexit süreci bizlere çok önemli bir şey gösterdi. Sadece mantık ve soğukkanlı hesaplara dayanan bir siyaset karaya oturmaya mahkumdur. Kimlik endişeleri ve duygular bir halkın göz göre göre ülkesi için ciddi maliyetlere yol açacak, sonu belirsiz ve ucu açık bir yöne doğru yelken açmasına sebep olabilir.
Çiğdem Nas*
Britanya’da dün yapılan seçimler Boris Johnson liderliğindeki Muhafazakar Parti’ye 1980’lerden beri en yüksek oy oranını getirdi. 650 sandalyeden 365’ini kazanan Muhafazakarlar, parlamentoda gerekli çoğunluk olan 326’nın üzerine çıkmış oldu. Artık Boris Johnson’ın AB’den ayrılma anlaşmasını kabul ettirmesinin önünde engel kalmadı. 3 aylık bir süre için ertelenen Brexit’in 31 Ocak'ta gerçekleşmesi bekleniyor. Anlaşmasız Brexit ihtimali de azalmış görünüyor.
Ancak Brexit olarak adlandırılan bu sürece ilişkin önemli sorunlar halen devam ediyor. En önemli meselelerden birisi AB ile Brexit sonrasında imzalanması öngörülen serbest ticaret anlaşması. Bunun nasıl bir anlaşma olacağı sorusu gizemini koruyor. GSYİH’nın yaklaşık üçte birini ticari faaliyetlerden karşılayan bir ülke için mal ve hizmet ticaretinde AB pazarına engelsiz erişimin önemi büyük. Bunu sağlamak için de Britanya’nın AB pazarında geçerli olan norm ve standartlara uyumunu devam ettirmesi gerekiyor. Üyelikten ayrıldıktan sonra da AB pazarına erişimi sağlaması Türkiye’nin gümrük birliğinde yaşadığı gibi karar alma sürecinde olmadığı bir örgütün müktesebatına uyum sağlamasını gerektirecek. Yani üyeliği terk ederek asitmetrik bir ilişkinin ortaya çıkmasına yol açılmış olacak.
Bunun yanında, Brexit kararının arkasında yatan sebeplerden biri olan, Britanya’nın kendi uluslararası ticari ve ekonomik anlaşmalarını kendisinin müzakere etme ve yönlendirme isteği de bir yandan AB ile yeni ilişkisini müzakere ederken, ABD, Japonya, Çin, Güney Kore gibi diğer önemli küresel oyuncular ile de eş zamanlı müzakerelerini sürdürmesi anlamına gelecek. Bu da Britanya ekonomisinin en azından geçiş süreci içinde önemli kayıplara uğraması riskini barındırıyor.
Siyasi açıdan ise Brexit İrlanda sorununun hortlaması ve İskoçya’nın ayrılma taleplerinin yeniden gündeme gelmesi riskini doğuruyor. Boris Johnson önceki Başbakan Theresa May’in AB ile müzakere ettiği üyelikten ayrılma anlaşmasını revize etmişti. AB ile varılan uzlaşı May’in anlaşmasındaki İrlanda sınırı için öngörülen tedbir maddesini kaldırıyor ve bunun yerine Kuzey İrlanda dahil olmak üzere tüm Britanya’nın AB gümrük birliğinden çıkmasını ancak İrlanda’da kuzey ve güney arasında oluşacak yeni sınırda geçişlerin kontrol altına alınması yerine kontrollerin Britanya ile İrlanda adası arasında yapılmasını öngörüyordu. Böyle bir uygulamanın zorlukları bir yana, İrlanda’nın Britanya adası dışında bir birim olarak ele alınmasının adanın birleşmesi yönünde talepleri uzun vadede yükseltebileceği öngörülebilir.
İskoçya’da ise İskoç Ulusal Partisi’nin (SNP) oylarını artırması ve 13 sandalye daha kazanarak toplam 48 sandalyeye sahip olması AB’de kalma yönünde güçlü bir mesaj olarak algılandı. SNP lideri Nicola Sturgeon halkın bu talebine karşılık vermek için yeni bir referandum düzenlenmesine olumlu bakıyor. Böyle bir referandum halinde ise 2014’te yapılan referandumda yüzde 55’e yüzde 45 oranında bağımsızlık karşıtı oy kullanan İskoçya’nın bu tercihinin bağımsızlık yönünde değişebileceğini öngörmek müneccimlik olmaz. Yani Brexit süreci yol açabileceği ekonomik kayıpların yanında, siyasi olarak da Birleşik Krallık’da deprem etkisi yaratacak gibi gözüküyor.
Diğer bir önemli mesele de Brexit ve yükselen popülizm. Boris Johnson yeni nesil popülist liderlerin en renkli örneklerinden biri. Seçim öncesi TV tartışmalarından kaçması, kadınlar, göçmenler gibi birçok grubun hassasiyetlerini hiçe sayması, rasyonel bir temeli olmayan savlarla siyaset yürütmesi gibi birçok gösterge popülist yapısını ortaya koyuyor. Zaman içinde AB üyeliği ile ilgili görüşlerini sık sık değiştiren Johnson, Muhafazakar Parti’yi Nigel Farage’ın, sonradan Brexit Partisi adını alan Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi’nin (UKIP) ideolojisine yakınlaştırdı. Bu şekilde AB karşıtı bu akımın taraftarlarının oylarını da kendi partisine çekmeyi başardı.
Seçim sonuçları Muhafazakar Parti’nin 2016 yılındaki referandumda AB’den ayrılma yönünde oy kullanan birçok şehir ve bölgede oylarını artırdığını, buna karşın çoğunluğun AB’de kalma yönünde oy kullandığı şehirlerde oy kaybettiğini gösteriyor. Buna karşın İşçi Partisi her iki grup seçim bölgesinde de oy kaybetmiş durumda. Bu durum AB üyeliği karşıtlarının Johnson’a ülkelerini AB’den çıkarmak için güçlü bir yetki verdiğini ortaya koyarken, kampanyasını ikinci bir referandum teması çerçevesinde yürüten İşçi Partisi ve Liberal Demokrat Parti’nin halkı ikna edemediğini gösteriyor. İşçi Partisi geleneksel olarak İşçi Partisi için oy veren birçok seçim bölgesini Muhafazakar Parti’ye kaptırırken, Liberal Demokratların lideri Jo Swinson da seçimi aynı bölgede yarıştığı SNP adayı karşısında kaybetti. Özellikle Jeremy Corbyn’in liderliğinde İşçi Partisi’nin Brexit sürecinde net olmayan tutumu, AB karşıtı UKIP ve Muhafazakar Parti’nin bir bölümünden açıkça ayrışan AB yanlısı bir tutum sergileyememesi sonuçları etkiledi. İşçi Partisi tarihin doğru tarafında yer alamadı ve Britanya’nın rotasını yeniden Avrupa’ya döndürme fırsatını kaçırdı.
İşçi Partisi ve Liberal Demokratların hezimeti artık Brexit sürecinde ikinci referandum ya da üyelikten ayrılma talebinin geri çekilmesi gibi ihtimallerin tamamen ortadan kalktığını ve şu veya bu şekilde Britanya’nın AB’yi terk etmekte olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Ancak belirsizlik tamamen netleşmiş değil. Boris Johnson liderliğinde Britanya’nın AB ile nasıl bir ilişki oluşturacağını önümüzdeki sene daha açıkça görebileceğiz. Britanya’nın AB karşısındaki konumunun netleşmesi AB’de yeni dengelerin kurulmasına ve AB kurumlarında yeni başlayan dönemde entegrasyon sürecinin sağlığı için reform yapılmasına olanak sağlayacak.
Seçimlerin sonuçları da dahil olmak üzere, Brexit süreci bizlere çok önemli bir şey gösterdi. Sadece mantık ve soğukkanlı hesaplara dayanan bir siyaset karaya oturmaya mahkumdur. Kimlik endişeleri ve duygular bir halkın göz göre göre ülkesi için ciddi maliyetlere yol açacak, sonu belirsiz ve ucu açık bir yöne doğru yelken açmasına sebep olabilir.
*Doç. Dr.