Beşiktaş, ezelî rakipleri Galatasaray ve Fenerbahçe’ye göre teknik kalitesi çok daha düşük bir kadro kurdu. Transfer dönemini de daha sönük geçirince hâliyle hem taraftarlarının hem de medyanın gözünde pek iddialı bir konum elde edemedi. Buna karşın elbette futbol sahada oynanıyor ve oraya baktığımızda siyah-beyazlıların iki rakibinden de daha uyumlu, örgütlü bir takıma sahip olduğunu görüyoruz.
Amir Hadziahmetovic şu anda ligin en iyi derin oyun kurucusu konumunda. Yeri geldiğinde stoperlerin arasına girip top dağıtıyor, yeri geldiğinde de öne çıkıp savunma arkasına 40-50 metrelik diyagonal paslar yolluyor. Gedson Fernandes ise tempo ve enerji anlamında ligin çok üzerinde. Birinin sakin ve olgun bir oyunu var, diğerinin ise hiddetli ve heyecanlı. Bu anlamda birbirlerini tamamladıkları söylenebilir.
Bu iki oyuncunun ihtiyacını duydukları üçüncü orta saha oyuncusu ise Hadziahmetovic’in geride yaptıklarını hücum hattında yapabilecek bir yaratıcıydı. Fakat transfer döneminde o oyuncu kadroya dâhil edilemedi. Dün akşam Beşiktaş formasıyla ilk defa on birde başlayan Alex Oxlade-Chamberlain, Liverpool’da daha ziyade fiziksel kapasitesiyle oynayan bir oyuncuydu (elbette sağlıklıyken). Ama dün akşam gördük ki, Süper Lig’de standart üstü pas kalitesiyle de Beşiktaş’ın ön tarafta işini görebilir. Yeter ki son yıllarda kronikleşen sakatlığı tekrardan kendini göstermesin.
BEŞİKTAŞ’A KARŞI OYNAMAK ZOR
Öte yandan orta sahada klasik bir 10 numaraya sahip olmamanın yaratıcılık anlamında dezavantajları olduğu gibi, elbette avantajı da oluyor. Bu sayede Beşiktaş’ın merkez üçlüsü hangi şekilde kurulursa kurulsun dinamik ve mücadeleci bir üçlü oluyor. Nitekim dün akşam Salih Uçan sakattı, yerine Ox girdi, ama orta alan direncinden hiçbir şey kaybetmedi.
Kanatlar da aynı şekilde. Jackson Muleka’nın topla yetenekleri ve bitiriciliği belki yeterli görülmeyebilir, ki bu konuda da sanıldığından daha iyi olabilir, ama özverisi ve çalışkanlığıyla Beşiktaş’a iyi katkı sağlıyor. Dün akşam da ikinci gol, onun orta sahada kaptığı bir topla geldi (Buna rağmen siyah-beyazlı taraftarların bir kısmının Kongolu forveti oyundan çıkarken ıslıklamayı tercih etmesi anlaşılır gibi değil).
Ters kanattaysa geçtiğimiz sezon Galatasaray’da da en çok savunmaya katkısıyla öne çıkan Milot Rashica’nın olduğunu düşünürsek, Beşiktaş rakipleri için oynamakta zorlanacakları, fiziksel kapasitesi üst düzey bir takıma dönüşüyor.
ABOUBAKAR TAKIMIN SADECE GOLCÜSÜ DEĞİL
Eksik olan ise elbette yaratıcılık ve bitiricilik; yani teknik kaliteye ait şeyler. Bu eksikliğin yükünü de ileride Vincent Aboubakar biraz tek başına üstleniyor gibi. Kamerunlu santrfor, takımın yalnızca en önemli skoreri değil, aynı zamanda en yaratıcı oyuncusu. Bu açıdan sırtındaki 10 numara ona çok yakışıyor. Şayet dün akşam uzun süre sonra oyuna son dakikalarda giren Rachid Ghezzal sakatlığını atlatıp takıma geri dönebilirse, Aboubakar’ın bu yükünü paylaşabileceği biri daha olacak. Cenk Tosun da on bire dönüşüyle skor yükünü paylaşacaktır.
Ama bu hâliyle de Beşiktaş istikrarlı bir şekilde sonuç alabilecek bir takım görüntüsünde (zaten geçtiğimiz şubat ayından bu yana maç kaybetmediler). Derin savunmalara karşı boşluk bulmalarını sağlayacak yaratıcı aksiyonlardan uzaklar, bu yüzden akan oyunda bir üretkenlik sorunu yaşadıklarından söz etmek mümkün. Ama bir şekilde golü buluyorlar. Bazen Aboubakar yoktan var ediyor, bazen de duran toptan Hadziahmetovic ortalıyor, Omar Colley vuruyor.
Golü bulduktan sonrası ise Beşiktaş için daha kolay oluyor, çünkü rakibe kolay kolay pozisyon vermiyorlar. Skorda eşitlik varken rakibin kontrataklarını durdurmakta da, öne geçtikten sonra topla savunma yapmak konusunda da mahir bir görüntüleri var. Hafta içinde Dinamo Kiev ile oynadıkları rövanş maçında Ukrayna ekibinin pozisyonu yoktu. Dün akşam da ilk yarıda Sivasspor, Beşiktaş ceza sahasında bir kez bile topla buluşamadı. İkinci yarının sonlarındaki birkaç cılız hızlı hücum denemesi dışında da tehlike üretemediler.
Açıkçası bu sezon Beşiktaş maçlarındaki rutinlerimizden biri bu olabilir. Zira siyah-beyazlıların özverisi, çalışkanlığı, konsantrasyonu ve disiplini yüksek bir takımı var. Bu anlamda bu takımın önceki yıllardan alıştığımız gibi klasik bir Şenol Güneş takımı olmadığı söylenebilir. Güneş’in eski takımları gibi gösterişli, pırıltılı bir takım değil bu. Daha ziyade bir Mircea Lucescu takımı gibi. Rakiplerin oynamak istemeyecekleri, sinir bozucu bir takım.