Chicago Üniversitesi Yayınları’nın 2016 kataloğunu karıştırırken gördüm. Günümüz dünyasında bienal kavramını inceleyen The Global Work of Art adlı bir kitap çıkmış. Kitabı dünya yayıncılarına beğendirmek için hazırlanmış o birkaç paragraflık tanıtım yazısında şöyle bir cümle var: “1855 Fransa Dünya Fuarı’ndaki resmi sanat sergisinin hemen yanındaki Gustave Courbet’nin direniş pavyonundan 2006 Venedik Bienali’nin dışında açılan Türk pavyonunda Beral Madra’nın seçimiyle yer alan Hüseyin Çağlayan’a kadar tüm sanatçılar bu sergileri çağdaş sanatta kendilerini göstermek, ülkelerindeki hükümetlere seslenmek, jeopolitik alanlarını genişletmek ve bu sırada sanatı, sanat tarihini değiştirmek için kullandılar.”
Evet, dünyada bienal kavramını inceleyen ve iyi bir Amerikan üniversitesi tarafından yayımlanmış kitabın tanıtım metninde adı geçen tek küratör bizim Beral Madra. Hani iki hafta önce bir yerel siyasetçinin “HDP savunuculuğuyla bilinen; darbe destekçisi” diye hedefe koyup Çanakkale Bienali’nin sanat yönetmenliğinden istifa etmesini, 10 yıldır emek verdiği Çanakkale Bienali’nin de iptal edilmesini sağladığı Beral Madra…
Türkiye sanat dünyası için hep fazlasıyla iç içe ve belki de bu yüzden bazen diş dişe oldukları ama gayet iyi tanıdıkları bir isim Beral Madra. Bilmeyenlere özetlersek, Türkiye güncel sanatının kurucu isimlerinden. Hatta bu isimlerin bir numarası. Az önce verdiğim örnekten de anlaşılıyor ki, bir küratör olarak uluslararası sanat tarihine geçmeyi başarmış az sayıdaki isimden biri. 10 yıl Radikal’de yazılarını yayımladığım, sayısız sergisi hakkında yazılar yazdığım Beral Madra’nın 75 yaşındayken görevinden istifa etmek zorunda kalmasını son derece acı verici buluyorum.
Bu, Türkiye’de sanatın alanının gittikçe daraldığı şu günlerin sıkıntılı atmosferini daha da ağırlaştırdı. Oysa ki sadece birkaç ay önce, merkezin dışında Kapadokya’da düzenlenen bir festivali izlemiş ve sanatın biraz kıyıda, periferide yeşerip yoluna devam edeceğini düşünmüştüm.* Meğer onlara da rahat yokmuş.
Çanakkale Bienali hiç de küçük bir kentin mahdut imkanlarıyla düzenleniyormuş gibi yapmayan çok özel bir etkinlikti. Daha önce iki kez gördüğüm sergiler hakkında yazılar yazmış, hakikaten sanatçı listesinden tema seçimine, yerleştirmelerden, özgün işlere çok üst düzey bir sergi olduğunu anlatmıştım.** Üstelik Çanakkaleliler de sahip çıkıyordu… Ama ülke siyasetinin gerilimleri çok geçmeden orayı da keşfedip sonunu getirdi.
Bienali düzenleyen ekip iptal gerekçesini “Günün gerçekliğinin herkesi kırılganlaştıran atmosferinin de etkisiyle coşkumuzu ve motivasyonumuzu yitirmiş bulunuyoruz” sözleriyle duyurdu. Ben dahil herkes bu çıkışın asıl nedeninin ana destekçi Çanakkale Belediyesi’nin isteksizliği ve hatta olumsuz yöndeki baskısından kaynaklandığını sandık. Ama hiç de öyle değilmiş. Bunu Belediye’nin yaptığı “Bienal bizim kıymetlimizdir” diyen açıklamadan da anlamak mümkün.*** Meğer yerel yönetim siyasi iklime rağmen bu sanat etkinliğini düzenlemek istemiş, hatta sanat ekibine ısrar bile etmişler, ama küratörler iptal etmeyi seçmiş. Peki neden? Türkiye kültürel bir kuraklık yaşarken dayanmak, koşullara direnmek gerekmiyor mu? Bunu, Çanakkale Bienali’ni düzenleyenlerle tek tek konuştum.
Bienal’in Genel Direktörü Seyhan Boztepe ‘Tadımız kaçtı’ diyor. “Buradaki yerel siyasi çatışmanın bir parçası haline geldik. Böyle olsun istemedik. Biz sanat dışında ne yerel ne ulusal siyasetin içinde olmak istemedik” diye anlattı. Sergileri düzenleyen CABİNİN adlı inisiyatifin yöneticisi küratör Deniz Erbaş ise yaşananları ‘talihsiz bir durum’ olarak tanımlıyor: “Bizimle doğrudan alakası olmayan bir yerel siyasi mücadelenin ortasında kaldık. Bu durumda ne yaparsan yap o gündem üstünden değerlendirileceksin. Sen STK olarak kendini anlatamazsın, hep o siyasete çekilirsin. Yabancı sanatçılar da zaten ‘yapabilecek misiniz’ diye soruyorlardı. Olağanüstü hal koşullarındayız ve bunun bunun siyasi-toplumsal bir gerilimi var. Ona göre karar alıyorsun. Şimdi hedefimiz 6. Bienal. Bir alanı kaybediyormuşsun gibi görünüyor. Ama bazen o alanı korumak için geri çekilmek gerekiyor.”
Sanat Yönetmeni Beral Madra ise geleceğe bakmaktan yana. Çevremizdeki savaşın Türkiye’deki sanat ortamını nasıl etkilediğini hatırlatıp galericilerin, sanatçıların bir araya gelmesi ve ortak stratejiler belirlemesi gerektiğini söylüyor…
Çanakkale ekibi bu travmayı kayıp hanesine yazmamak için uğraşıyor. Türkiye’de hangi siyasetten olursa olsun herkesin tedirgin olduğu, hedef alınanın haklı bir korkuya kapıldığı günler yaşıyoruz. O nedenle kimseyi aldığı kararlardan dolayı suçlamak mümkün değil. Ama yine de Çanakkale Bienali ne kadar da çabuk çöküp gitti, diye hayıflanmadan edemeyeceğim. Belediye başkanının, küratörlerden daha dirençli olduğu bir durum söz konusu. Yerel yönetimin, yerel STK’ların desteği sürerken böyle büyük çaplı bir sanat etkinliğinden vazgeçmek, sizi on yıldır destekleyen bu unsurları da yalnız bırakmak anlamına gelmiyor mu? İşin uluslararası yanı, bienalin repütasyonuyla ilgili riskler, sanatçıların harcadığı emek vs. gibi işin daha pek çok başka cephesi de var…
Neticede keşke Çanakkale Bienali iptal edilmeseydi. Belki de içinde yaşadığımız bu gerilim filminde gerçek bir antrakt olurdu.
* http://sanatatak.com/view/Distopik-filme-utopik-karsilik-Cappadox/2895
** http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cem-erciyes/canakkalenin-itirazi-var-1217470/
*** http://www.canakkale.bel.tr/icerik/13708/uluslararasi-5canakkale-bienali-hakkinda/