Şu sonuç üzerinde düşünülebilir: “Hüzün Üçgeni, zengin karakterle gelişen ve uzun süredir devam eden dünya düzenimiz ve modern hayatın tuzakları hakkında sayısız soru içeren sürükleyici, yenilikçi bir film.”
Ruben Östlund'ın Hüzün Üçgeni’ni hangi filmin yanına koymalı?..
“Her şeyi korkunç bir şekilde ters giden lüks bir gemi yolculuğu ve sosyal hiyerarşilerialtüst eden bir gemi kazası”nı (Olivia Rutigliano) anlatan Hüzün Üçgeni’ni, toplumsal-siyasi eleştiri ve yemek, hatta yenemeyen yemekler denilince akla gelen Luis Bunuel’in Burjuvazi’nin Gizli Çekiciliği, Yok Edici Melek, Marco Ferreri’nin Büyük Tıkınma ya da Mark Mylod'nın "The Menu" filminin yanında düşünmek, elbet olabilir.
Ruben Östlund Hüzün Üçgeni’ni genellikle beş perde olan trajedi kalıbını hatırlatarak anlatır. Ama denilebilir ki, Hüzün Üçgeni üç perde. Önemli değil, Ruben Östlund Eski Yunan’da üç, hatta altı perdelik de olabildiğini söyleyebilir.
BİR PARA BİRİMİ OLARAK GÜZELLİK
Hüzün Üçgeni’nin insana bakışımızı ve midemizi alt üst eden yemek sahnesi-ikinci perde ‘Yat’da geçiyor.
Öncesinde yine yemekle ilgili sahne var, ama modellik yapan genç çift Carl ve Yaya'nın hesap ödeme konusu nedeniyle masa başında yaptıkları atışma öne çıkıyor. Tartışma, Yaya’nın bir gece önce söz vermesine karşın hesap fişinin uzun süre masada kalması nedeniyle başlar, cinsiyet ve eşitsizliği sorgulayan -erkek modele kadından daha az ödeniyor- konuşmalar yatak odalarına dek devam eder. (Tabii ki Yaya rolündeki genç model/oyuncu Charlbi Dean’in Cannes gösteriminden üç ay sonra geçmişindeki bir ameliyatın da etkisiyle bacterial sepsis’ten beklenmedik ölümü de ayrı ve inanılmaz bir trajedi… Filmin Altın Palmiye kazandığı günlerde "hayatının en zor zamanlarından birinde Hüzün Üçgeni’nde oynayarak en iyi yılı geçirdiğini" söylemişti.)
Öte yandan Ruben Östlund filmin ilk düşüncesinin eşinden geldiğini belirtir:
“… Moda fotoğrafçısıydı, mesleğini çok merak ediyordum, çünkü dışarıdan baktığınız bir sektördü… Ve bu endüstri biraz korkutucu, çünküherşey güzellikle bağlantılı; güzelliğe bir para birimi olarak bakmak istiyordum, güzellik bize hiyerarşiler hakkında da çokşeysöylüyor…Peki tüm hiyerarşileri ortadan kaldırırsak ve kendimizi ıssız bir adaya düşürürsek ne olur?”
Carl ve Yaya'yı bir kez daha gördüğümüzde, Yaya’nın Instagram fenomeni olarak, Rus iş adamının sözleriyle karşılığını “güzelliğiyle ödediği” biletle yolculuk yapacakları lüks yattadırlar.
ZENGİNLİK MESLEĞİ
Filmin içerdiği mesajın anahtarını başlangıçta müşteri ilişkileri yöneticisi Paula çalışan sınıfa, koro halinde “para, para, para“ temposu tutturarak verir.
Yolcular zengin, hatta şirketini yeni satan bilişim dünyasından iş adamının sözleriyle “acayip zengin” sınıftandır. Bu gerçek onları aynı acayiplikte narsistleştirmiş, en absürt istediğini yaptırır hale getirmiştir. Bir örneği, zengin kadın yolculardan birinin en olmadık zamanda mutfak personeli, aşçılar dahil tüm çalışanlara su kayağı yaptırtmasıdır.
Yolcuların kontrolsüz davranışları geride kaldığında, asla aralarında bulunmak istemediği için Viski şişeleri ile odasına kendisini kapatan Marksist Amerikalı kaptan Smith sabırsızlıkla beklenen Kaptanın Yemeği’ni başlatır.
Bu hem yemeklerin hem konukların mesleklerini ifşa etmesinin saati olacaktır. Örneğin, Dimitry, aşırı zenginliğini dünyaya gübre pazarlayarak elde etmiş Rus iş adamıdır. İngiliz karı koca Clementine ve Winston silah üreticisidir.
Ne üretiyorsunuz? diye sorulduğunda verilen yanıt fazlasıyla ilginçtir:
-Ürünlerimiz dünyanın dört bir yanına demokrasiyi savunmak için gönderiliyor
-Ne ürünüymüş o?
-Özetle, en çok satan ürünümüz el bombasıdır.
-Pardon, ne dediniz?
-El bombası, canım.
KAPTANIN BEKLENEN YEMEĞİ
Masalara oturulmadan önce yat personeli arzu edenlere panna cotta ya da tiramisu ikram etmiştir. Ve sıra filmin gülünç ve trajik ama toplumsal söylemi fazlasıyla keskin sahnesi Kaptanın Yemeği’ne gelecektir.
İşte buyrun, ilk yemek: İstiridye ve yanında Rus siyah havyarı.
İkinci yemek: Deniz kestanesi, yanında da deniz yosunu emülsiyonu.Üzerinde yer mantarı, havyar, acılı ve sirkeli yuzu sos.
Üçüncü ve dördüncü yemekler adlarıyla gelmeyecektir. Ama görünüşleriyle ironi taşımaktadır.
Beşinci yemek: Karamelize limonlu ahtapot ızgara.
Kaptanın kişisel yemeği, hamburger ve patates kızartmasıdır. (Yine de kaptana Menü filminde Margot’ya ölümden kurtuluşta yardımcı olduğu gibi hamburger seçimi işe yaramaz, filmin ilerleyen bölümlerinde ölenler arasındadır)
Ve sonra, Ruben Östlund’un lüks bir gemi seyahatindeki gözleminin esin kaynağı olduğu sahneye geçilir.
“Bir gece İtalyan büfesi vardı, hava biraz sertleşiyor, bu yüzden tekne sallanıyordu. Yemek salonundaki yolcular giderek sessizleşiyordu. Birisinin yere kustuğunu duyduğum bir an oldu. Salondakilerin nasıl tepkide bulunacağını görmek ilginçti. 'Buradan çıkmalıyız' der, gibiydiler. Elbette çekmek istediğim sahneyi sinema tarihindeki kusma sahneleriyle karşılaştırıyordum ve dahaönce kimsenin yapmadığından daha ileri gitmek istiyordum.”
Hiç de kolay olmamıştır, sallanabilir gemi seti inşa edilmiştir. Sallanan sette sekiz-on saat çalışan ekibin hastalanmaması için deniz tutması hapları verilmiştir. Ki Östlund’un bu sahneyi çekmesi neredeyse altı ayını alacaktır.
DENİZ TUTMASI, AKIL TUTULMASI
Kaptanın yemeğindeki konuklar deniz tutması belirtilerini yaşamaya başlayınca, az sonra kusmuk ve dışkı selinde yüzecekleri odalarına kaçarlar. Böylece geride kalan dayanıklı iki kişi, Kaptan ve Dimitry eğlenceli bir ekonomi-politik, felsefi seansını başlatır.
Ruben Östlund’a göre, bu sahnenin hazırlanışında annesinin etkisini aramalıdır:
"Bana okuldaki öğrencileri için Solomon Asch ''Uyma deneyi' yaptığını, insanın karar verme sürecinde çevre etkisinin ne denliönemli olduğunu anlattı. Dünyaya sosyoloji aracılığıyla bakma şeklinden çok ilham aldım ve davranışlarımızın onun bağlamından nasıl etkilenebileceğini gösterdim.”
Östlund sınıf dinamiklerine hayranlığının, hâlâ "kendini gerçekten komünist olarak gören birkaç kişiden biri" olan bir anneyle yetişmesinden kaynaklandığını söyleyecektir. Büyürken her pazar aile yemeğinde, komünist annesi, hatta solcu babası ve sağcı liberal ağabeyi siyasi tartışmalar yapacaktır…
Filmde yemek masasındaki benim çok mizahi bulduğum hicivli konuşmalar aşağıdaki gibidir:
“Dimitry: - Bir şaka biliyorum. Bir komünisti nereden tanırsın biliyor musun? Marx ve Lenin okuyorsa. Anti komünisti nereden tanırsın biliyor musun? Marx ve Lenin’i anlıyorsa…
Kaptan:- Bir aptalla asla tartışmayın. Sizi kendi seviyesine çekip deneyimiyle alt edecektir. Mark Twain.
Dimitry: - Tamam, anladım. Ronald Reagen bir şey demiş “Sosyalizm yalnızca ihtiyaç olunmayan cennette ve hali hazırda varolan cehennemde işe yarar.”
Kaptan: (Cep telefonunda okur) - Büyüme uğruna büyüme bir kanser hücresinin ideolojisidir. Edward Abbey’nin sözü.
Dimitry: - Sosyalizmin asıl sorunu nihayetinde başkalarının parasının bitmesidir…Margaret Thatcher.
Kaptan:- Asacağımız son kapitalist bize ipi satan olacak. Karl Marx.
Komünist değil Marksist olduğunu söyleyen kaptan ekonomi-politik dersini doğaçlama oldukça geliştirir, “Vergiden kaçmak için planlarınızı biliyoruz, payınızı düşeni ödemediğinizi. Yalanı bırakın ve vergilerinizi ödeyin… Dünyanın geri kalanı fakir olsun diye zengin olamazsın” diyerek Rus iş adamına çıkışacaktır.
DİKKAT! KORSANLAR VAR!
Atışmaların arttığı ve savaş endüstrisi üzerine hararetle konuşulduğu dakikalarda bir korsan botu sessizce yata yaklaşmaktadır. Yatı ele geçirmek isteyen korsanların attığı ve pimi çekilmiş el bombası o sıra güvertede bulunan Clementine ve Wisnton’ın önüne düşer. Clementine el bombasını eline alır ve sorar “Winston, bu bizimkilerden değil mi?”
Hüzün Üçgeni’nin üçüncü perdesinin ayrıntıları üzerinde durmayacağım, hiyerarşinin karnavalesk tepe taklak olması, güzelliğin çöpe atılışı, konforu elinden alındığında bir sınıfın yaşadığı krizi görmek vb. üzerinden hicvin ilerlediğini belirtebilirim.
Şu sonuç üzerinde düşünülebilir: “Hüzün Üçgeni, zengin karakterle gelişen ve uzun süredir devam eden dünya düzenimiz ve modern hayatın tuzakları hakkında sayısız soru içeren sürükleyici, yenilikçi bir film.” (Olivia Rutigliano)
Sayısız soru içerdiğini sanmıyorum… Haksız kazanç, adaletsiz ve eşitsiz yaşam, silah endüstrisiyle büyüyen vahşi kapitalizm üzerine birkaç soru sorması yeter… “Östlund'un sinema dünyasının, 'utandırıcı durumlar yaratma kralı' olduğunu bir kez daha aşırı komik şekilde hatırlatması” (Nicholas Barber) Hüzün Üçgeni’ni tabii ki “yeni filmler” listesine taşıyacaktır... Peki “gerçekten yeni” film midir?
Ruben Östlund söylediği gibi yapmıştır:
"Film yapmak, bazı yönlerden izleyiciye meydan okumak ve onların tepki vermesini sağlamak ve bunu kolektif bir duygu haline getirmektir.”
Bu açıklama yerinde olmuştur; çünkü bir röportaja verdiği yanıtta
”Birinin 'Seni besleyen eli ısırıyorsun' dediğini duydum.” diyecektir. “Ama neden kendi sosyal grubumu eleştirmeyeyim? Neden kendime iyi davranmalıyım? Kendime bu dünyada kim olduğum sorusunu sormalıyım…”
Öyle görünüyor ki, sallanan bir gemide yemek yemek zordur.
Benim çıkardığım ders: Gemi elbet sallanır, biz ise düşünceler ve hatta eylemlerimizle ordan buraya burdan oraya fazlaca sallanmasak iyi olacaktır.
——————-
Taze Fasulye (Limonlu Ve Sarımsaklı)
İşte tam bir yaz günleri yemeği, hafif ve yapması kolay.
1/2 kg taze fasulye (ayıklanmış, uzunlamasına kesilmiş)
4 yemek kaşığı zeytinyağı
1 yemek kaşığı elma sirkesi
1 soğan (ince kıyılmış)
3 yemek kaşığı limon kabuğu (rendelenmiş)
3 diş sarımsak (ezilmiş)
Yarım limonun suyu
Maydanoz (inci kıyılmış)
Tuz, Karabiber
Bir tencereye koyacağınız sirke, tuz eklenmiş suda fasulyeyi haşlayın. Süzerek hemen soğuk su ve buz dolu bir kaba koyun, 1-2 dakikadan fazla bekletmeyin. Soğanları tavada kavurun, fasulyeleri ekleyerek 2-3 dakika karıştırın. Servis tabağına alın, üzerinde limon-limon kabuğu, zeytinyağı ve sarımsak karışımı sosu gezdirin. Maydanoz serpin.