Bertholt Brecht'in '5 Paralık Romanı'ndaki aç gözlü iş adamı
Peachum, devlet ihaleleri ile zenginleşmeyi şahane özetler:
“İş, sözleşmeler ve hükümet damgalarıyla başlar, ama sonunda
yine de bir soygun cinayeti işlenir.” Kütüphanesi 'demokrasi
raporları' ile dolu TÜSİAD üyelerinin hukukun askıya alınmasına
niye yüksek sesle itiraz edemediğinin sebebini biraz da burada
aramak lazım. Zira, cebine giren her meteliğin üzerinde 'ihale
kanı' varsa eğer, hukuk cinayetlerine göz yummak da kaçınılmaz
oluyor. Tabi bir de işine geliyorsa...
Türkiye şu günlerde büyük bir hukuksuzluk örneğini daha yaşıyor.
Bunu biz söylemiyoruz, bizatihi bankaların en yetkili ağzı
söylüyor. Türkiye Bankalar Birliği Başkanı (TBB) ve Ziraat Bankası
Genel Müdürü Hüseyin Aydın TBB genel kurulunda, "Evet borç
yapılandırması şart" dedi, ama bunun yasal altyapısının olması
gerektiğini de vurguladı. Ve ekledi: "Geçmişte bu kararı veren
bankacılar maalesef hapis cezası aldılar."
Ne anlamalıyız bu sözlerden? Ortada yasa falan bulunmuyor demek
ki. Üstüne üstlük Anayasa'daki eşitlik ilkesine alenen aykırı
işlemlere imza atıyorlar. Şirketlerin milyarlarca dolarlık
borçları, "ödeyemiyoruz" dedikleri için
yapılandırılıyorsa, mesela; gazetelerde sırıtarak "ekonomiye
güveniyoruz" demeçleri eşliğinde siyasi telkinle 0.98'e
indirilen ev kredisi faizleri neden eskiden borç alan vatandaşa da
uygulanmıyor?
Manasız bir soru elbette bu. Ekonominin kötüleştiği zamanlarda
faturanın adil kesilmediğini iyi biliyoruz çünkü. İşin sihri de
burada zaten. 2001'de nasıl kendi bankasını soyan patronlarla
tanışmışsak, önümüzdeki krizden sonra da bankaların,
'bankacı-şirket sahibi-siyasetçi' üçgeniyle nasıl zarara
uğratıldığına tanık olacağız muhtemelen.
Bankalar cephesindeki faturayı görmek şimdilik zor. Ama masanın
diğer ucunda oturanların haline bakınca, borç yapılandırmasının
faturasını kimlerin ödemeyeceğini anlamak hiç de zor değil.
Nitekim, gürültüyle başlayıp sessiz sedasız süren şu 'borç
yapılandırması' mefhumuna biraz yakından bakmak, bizi neyin
beklediğini gösteriyor.
Ekonomi basınının alamet-i farikasıdır. Şirketler sanki kendi
kendine yatırım yapar, borçlanır veya iflas ederler. Oysa bir yanda
yapılandırma isteyenlerin, diğer yanda başka bir ballı ihaleye
kaşık salladıklarını görüyoruz. Kurun şirketinde yol açtığı
tahribattan yakınırken, aynı kurun servetlerine yaptığı hatırı
sayılır katkıdan bahsetmeyi sevmiyorlar. Ne de olsa borcundan canı
dışında her şeyiyle sorumlu olanlar sadece sıradan
vatandaşlardır!
BORÇLAR DA SERVETLER DE ARTIYOR
Buissenes HT'nin haberine göre masada şimdilik 20 milyar
dolarlık yapılandırma duruyor. Açıklanan listede Yıldız Holding,
Doğuş Holding, IC İçtaş-Astaldi, Gama Grup, Boyabat Enerji ve Yeni
Elektrik var.
Tek tek inceleyelim...
* Yapılandırma yolunu açan Murat Ülker, ayrıntısı en fazla
bilinen vaka. 6.5 milyar dolarlık borcunu yapılandırdığı günlerde
kur artışından dolayı kişisel servetini en fazla artıran da o oldu.
Forbes'ın hesaplaması ile 2017'yi 4.8 milyar dolarlık servetle
kapattı. Yani 1 Ocak 2018 günü 'yerli ve milli' bazda serveti tamı
tamına 18 milyar liraydı. Bugün itibariyle 22.3 milyar liraya
ulaşmış durumda. 5 ayda 4 milyar liralık artış demek.
Yapılandırdığı borç ise aynı dönemde 5.7 milyar lira daha yükseldi.
Yine 2.5 milyar dolarlık borcu yapılandıran Doğuş Grubu'nun sahibi
Şahenk ailesinin toplam 6 milyar dolarlık serveti de 5 ayda 5.3
milyar lira arttı.
ÇEKLER, İTALYANLAR DA VAR
* Bir diğer borcunu yapılandırmak isteyen grup IC İçtaş-Astaldi.
İçdaş ve İtalyan ortağının borcu 2.3 milyar dolar. Bu ikilinin her
türlü garantiyi ve riski devletin üstlendiği Kamu-Özel İşbirliği
kapsamında son aldıkları ihale Kuzey Marmara Otoyolu'ydu. İçdaş'ın
KÖİ'lerden aldığı projeler ise saymakla bitmiyor: Neredeyse üç ilin
nüfusu kadar yolcu garantisi verildiği söylenen Afyon-Kütahya-Uşak
Uluslararası Zafer Bölgesel Havaalanı, Ordu-Giresun Havaalanı,
Ankara-İstanbul Hızlı Tren Projesi'nin yanında Çileklitepe,
Kemerçayır, Üçhanlar, Üçharmanlar, Kumköy gibi Karadeniz'e kurulan
HES'lerin çoğu da onların. İçdaş'ın sahipleri Çeçen ailesinin
toplam serveti 1.9 milyar dolara ulaşıyor. Kurdan 5 ayda 1.8 milyar
lira kazanırlarken, yapılandırmak istedikleri borç ise 2.5 milyar
lira daha yükseldi.
* Türkiye'nin en eski inşaatçılarından Gama Holding'in
yapılandıracağı borç 1.5 milyar dolar. Bunun 5 aylık maliyeti 1.3
milyar lira arttı. Ancak "borcumu ödeyemiyorum" diyen Gama'ya KÖİ
çerçevesinde şehir hastanesi ihalesi verildi. İzmir Bayraklı Şehir
Hastanesi'ni TÜRKERLER Holding ile birlikte inşa ediyor ve 1.3
milyar lirayı bulan yatırım değerine sahip 'hasta garantili' bu
işletmeyi 25 yıl boyunca işletecek. Aldığı ve alacağı kredilerin
garantörü de elbette Hazine.
BOYABAT KÜÇÜK, SAHİPLERİ BÜYÜK!
* Bir başka şirket Boyabat Enerji. Küçük bir ilçenin adını
taşımasından dolayı olsa gerek, 900 milyon dolarlık borcunu
yapılandırmak istemesi neredeyse dikkati bile çekmedi. Oysa
ortakları hiç de dikkat çekmeyecek gibi değil. Santralin yüzde
33'er hisseleri Aydın Doğan'ın şirketi D Enerji, Ünal Aysal'ın Unit
Invesment ve Kelebek Mobilya ile tanınan Doğtaş'ın enerji şirketi
Doğan Enerji'de. Ferit Şahenk'in de yüzde 0.35'lik hissesi
bulunuyor. Aydın Doğan malum, gazete ve televziyonlardan yakın
zamanda 700 milyon dolar kazandı. Zaten kişisel serveti de 1.7
milyar dolara ulaşıyor. 5 ayda kur kazancı 1.6 milyar lira. 700
milyon dolar servetli Ünal Aysal ise kurdan 700 milyon liraya yakın
ek bir gelir sağladı bile.
* Ünal Aysal sadece Boyabat için başvurmadı. Bir de asıl şirketi
olan Yeni Enerji'nin 700 milyon dolarlık borcu için de pazarlık
masasında. Bankalara borcunu kur artışından dolayı ödeyemeyeceğini
söyleyen Aysal yüzde 30 hissesi karşılığında yakın zamanda
Çanakkale Boğaz Köprüsü ihalesini kazanan Güney Koreli SK Group'la
ortak oldu. Ayrıca 2008'deki özelleştirmeden aldığı lisansla
Kocaeli – Dilovası İMES OSB içerisinde elektrik üretip Türkiye'nin
en gelişmiş endüstri bölgesine satış yapıyor. Üzerine bir de İran'a
4 adet doğalgaz çevrim santrali daha kuracak. Ne demeli ki; borçlar
bize, hisseler Güney Kore'ye, yatırımlar İran'a...
Bu liste uzar gider, listeye girenlerin aldığı ihaleler de öyle.
Bakmayın iş dünyasının sinik OHAL karşıtı açıklamalarına. Hani
Dostoyevski'nin 19. yüzyıl edebiyatı için söylediği meşhur sözü
vardır ya, "Hepimiz Gogol'ün paltosundan çıktık" diye.
Sürekli Hazine garantili ihalelerle büyüyen, batırdıklarını da
topluma miras bırakmaya çabalayanları görünce insan, "Türk
burjuvazisi de Brecht'in aç gözlü karakteri Peachum'un cebinden
çıkmıştır" demeden edemiyor.