“Medya”nın iyiden iyiye “kronik” bir hal alan malum “haberciliği”ni gözden geçirmekten epeyce zaman önce vazgeçtiğim için aşağıda okuyacağınız satırları bu çerçevede görüp okumamanızı önerir ve dilerim.
Konumuz, iki gazetecinin (Şahin Alpay ve Mehmet Altan) AYM’den “bireysel başvuru” çerçevesinde çıkarttıkları “tahliye” kararının yargılandıkları mahkeme tarafından “yok hükmünde” sayılması sonucunda dosyayı AİHM’e ulaştırmalarının ülke haberciliğinde nasıl karşılandığına dair. Yalan değil, doğrusu dosyanın AİHM’e iletilmesi faslı kendine az da olsa gazetelerimizde yer bulabilmişti. Ancak, bu başvurunun akıbetine ilişkin müthiş bir haber tabii ki bilinçli bir seçim sonucu sumen altı edildi. Gelişmeden haberdar olmayanları daha fazla bekletmemek için söz konusu haberi Gazete Duvar’ın sayfasından olduğu gibi aktaralım:
“AİHM, Alpay ve Altan kararını 20 Mart’ta açıklıyor
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Gazeteci Şahin Alpay ve Prof. Dr. Mehmet Altan hakkındaki kararını 20 Mart 2018’de duyuracağını bildirdi. Gazeteciler için ağırlaştırılmış müebbet cezası verilmişti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Gazeteci Şahin Alpay ve Prof. Dr. Mehmet Altan’ın hak ihlaline uğrayıp uğramadığına ilişkin kararını 20 Mart 2018’de Türkiye saatiyle 12’de duyuracağını bildirdi.
P24’te yer alan habere göre hafta içinde basına sızan haberlerde, AİHM’nin Alpay ve Altan’ın ‘ağır hak ihlali’ oluşturduğuna hükmettiği belirtildi. Her iki başvuruya ilişkin kararın da yazıldığı, ancak mahkemenin Türkiyeli üyesinin ‘olumsuz’ görüşüne ilişkin şerh yazısını yazmasının beklendiği ifade edildi.
Altan ve Alpay dosyalarının ortak noktası, AYM’nin ‘hak ihlali’ hükmüne rağmen, alt mahkemelerce tahliye edilmemeleri. Dosyaların AİHM açısından bir başka ortak noktası da mahkemenin Türkiyeli Hakimi Işıl Karakaş’ın, her iki dosyadan da affını istemiş olması.
AİHM’nin ayrıca Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Turhan Günay, Akın Atalay, Murat Aksoy, Atilla Taş, Ali Bulaç adına yapılan başvuruları da yakın zamanda karara bağlaması bekleniyor.”
Konuya biraz daha yakından bakınca, bu son derece önemli haber ile Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın AİHM’de katılacağı toplantıya son anda gitmeme kararı alması arasında ilişkin kurmak da mümkün. Bu hususta yapılan yorumlar Arslan’ın Strasbourg’a gitmemesinin nedeninin Alpay-Altan karanının uygulanmamasının Mahkeme’de yarattığı sıkıntı olduğuna dikkat çekiyordu.
AİHM’ye başvuruyu yapan avukatlardan Orhan Kemal Cengiz, “AİHM şimdi AYM’nin karar verdiği iki dosyayı öne almış görünüyor. Burada ister istemez Türkiye’de AYM’nin görevini yaptığı ve AİHM’nin de AYM kararları üzerinden gittiği görünümü var. AYM’nin işlevselliğini isteyen, kollayan bir yaklaşım var Strasbourg’da” diyor.
Bu önemli konuyu yazının başlığında yer alan soruyla birleştirerek soracak olursak: Bu son derece önemli gelişme kendisine, tahmin ettiğiniz birkaç gazete ve internet sitesi dışında medyada yer bulabildi mi? Ne gezer! Ben kendi payıma Hürriyet, Milliyet ve Sabah gibi merkezin de merkezinde yer tutan üç gazeteyi taradım. Hayret! Sözünü ettiğimiz gelişmeye ilişkin tek bir satır haber yok… Nasıl olur; AİHM Alpay ve Altan’ın AYM kararı doğrultusunda salıverilmesine karar verince memleketteki hava raporu nasıl olur? Olur da bu kadarı fazla değil mi? AİHM’den, şimdiden hazır olduğu söylenen karar önümüze gelince, bu “gazeteler” okurlarına ne diyecek, gazetelerine eşlik eden televizyon kanalları izleyicilerine ne anlatacak?
Bunları söylerken kimsenin hakkını da yemeyelim doğrusu… Sözünü ettiğimiz gelişmeden okurlarını titizlikle koruyan Hürriyet’in köşe yazarı Abdulkadir Selvi, konuyu bakın nasıl değerlendiriyordu: “Eğer mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin ‘etkili bir yol’ olmadığını gerekçe göstererek, tahliye kararı verirse o zaman ne yapacağız? … AİHM kararını da uygulamadığımız takdirde, AİHM’nin Türkiye’yi, Avrupa Konseyi’ne taşıması tehlikesinden söz ediliyor. Tamam Anayasa Mahkemesi’ni çarmıha gerelim ama AİHM’ye de bir cevap hazırlayalım.” (!)
Görüyorsunuz ne hallere düştük; gazeteci “AİHM’ye bir cevap hazırlayalım” telaşına düşmüş…
Yeterince kötülediğimiz Hürriyet faslını gazetede karşılaştığımız olumlu (yanılmıyorsam “tek”) bir örnekten söz ederek kapatalım.
Sedat Ergin, konuyu değerlendirdiği yazısını şu satırlarla sonlandırıyor: “Strasbourg’daki mahkemenin 3 Mart kararını nasıl anlamak gerekiyor? AİHM, Alpay’ın hemen serbest bırakılması yönünde bir irade sergilemiyor ama diğer yandan tutukluluğa itiraz içeren dosyanın tümünü incelemeye alıyor. Bu noktada dosyanın tümüne ‘öncelik’ vermesi, şikâyete ilişkin dosyanın içeriğine ciddiyet atfettiğini gösteriyor…”
Ergin’in yazısı bütününde de gelişmelere olumlu bakan bir yazı. Olup bitenden haberdar olmayı Hürriyet ile sınırlayan okurları Ergin’in neden söz ettiğini tam olarak anlamasalar da!
AİHM’den “tutukluluk kalksın” kararı çıkması sonrasındaki sürece ilişkin kısa bir hatırlatmayı da unutmayalım. AİHM’nin sitesinden aktarıyorum:
"AİHM Karârlarının Uygulanması
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği karârların uygulanması: Sözleşmeye taraf devletler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karârlarına uymakla yükümlüdürler; kesinleşmiş karârlar, devletler için bağlayıcıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği karârların, sözleşmeci devlet tarafından icrâsının denetimi: Karârların denetimi, siyâsî bir organ olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından gerçekleştirilir.
Gerekli önlemler, dâvâlı devlet tarafından alınana kadar dâvâ, Bakanlar Komitesi'nin gündeminde kalır.
Devletin bildirdiği önlemlerin komite tarafından tatmin edici bulunması durumunda Komite, dâvâ dosyasını kapatarak denetim görevini sonlandırır.
Bildirilen önlemler tatmin edici bulunmazsa Komite, ara karârlar alarak ilgili devleti zorlama olanağına sâhiptir.
Bu noktada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karârlarının uygulanmasında siyâsî baskı unsuru öne çıkar.
Karârın uygulanmaması hâlinde uygulanabilecek en uç yaptırım, ilgili devletin Avrupa Konseyi üyeliğinin askıya alınmasıdır (şimdiye dek hiç uygulanmamıştır).”
Ne dersiniz, Türkiye Cumhuriyeti, 20 Mart’ta söylendiği gibi bir karar çıktığında “kararın uygulanmaması hali”ni tercih edip yaptırımların kapıya dayanmasına aldırmayan bir tavır mı , yoksa söz konusu dosyaya ilişkin AYM’nin kararının bir alt mahkeme tarafından geçersiz sayılmasının arkasında durduğu için pişmanlık mı sergileyecektir? Sorunun cevabını bilmem imkansız, ancak T.C.’nin gözünü bu derece karartabileceğine (“medya”nın da neredeyse bütünüyle katıldığı sessizlik akla kötü şeyler getiriyorsa da) ihtimal vermiyorum doğrusu…