Körfez krizinde Erdoğan “yeni dalganın” kendisini de
vurabileceği hesabı ile beklenenden daha hızlı ve net şekilde
Katar’ın yanında yer aldı. Katar Türkiye için artık ileri bir
karakoldur.
Ben kendi adıma Türkiye’nin, “saha gerçeklerinden” yola
çıkacağını ve zorunluluklar neticesinde de olsa, Suudi Arabistan –
ABD eksenine açıktan daha yakın durmasa bile tarafsız bir görüntü
sergileyeceğini ve uzun vadede bu ekseni rahatsız edecek bir adım
atmayacağını tahmin ediyordum ama dış politikada mantığımızı uzun
zaman önce kaybettiğimizi unutmuşum.
Erdoğan tam tersi bir tutum takınarak krizde taraf olmayı (zor
olanı) seçti.
Bu tavır Türkiye’nin sonuna kadar gideceği anlamına gelir mi,
bunu zaman gösterecek.
Önümüzde Libya ve Filistin örnekleri var. Libya’ya NATO
müdahalesi öncesinde Erdoğan yüksek sesle itiraz etmişti ancak kısa
süre içinde bu sözler yerini NATO ile işbirliğine bıraktı.
Filistin konusunda ise “one minute” sonrasında İsrail ile
ilişkilerin daha da geliştiği ve Mavi Marmara konusunda verilen
tavizler de malum.
Aynı yaklaşım Suudi Arabistan – Katar ekseninde de
sergilenebilir. Toz duman kalkınca bu daha da netleşecek.
Diğer yandan Libya ve Suriye krizlerinde “karşımıza alacağımız”
muhataplar yoktu, ama Körfez krizinde fazlası ile var. Hoşlaşmasak
da Suudi Arabistan ve Mısır bölgenin önemli ülkeleri.
Katar ile ve daha önemlisi Müslüman Kardeşler ile birlikte
anılmanın uzun vadede Türkiye’ye hiçbir şey kazandırmayacağı
ortada.
Erdoğan ABD ile yaşanan sorunlar (en başta YPG) nedeni ile de
enstrüman olarak kullanmaya çalıştığı belli olan Katar hamlesi ile
geri dönüşü olmayan yolda bir adım daha attı. ABD ve Avrupa ile
yaşadığı sorunlar ile eş zamanlı olarak Rusya ile yakınlaşma
içerisindeydi ama diğer yandan geleceğini Körfez ülkeleri ile
çizmeyi düşünüyordu muhtemelen.
Son gelişmeler ile birlikte Körfez’in kendi içinde de taraf
seçmek zorunda kaldı.
Suudi Arabistan’dan Türkiye’nin bu hamlesine yönelik henüz sert
bir tutum yok ancak yakındır.
Katar’ı ablukaya alan taraflar ilk adımı attılar ve şimdi
Katar’a başta ABD olmak üzere diğer ülkelerin nasıl bir tutum
belirleyeceklerini bekliyorlar ve kendi tutumları da buna göre
şekillenecek. Türkiye’ye yönelik tavır da bundan sonra
netleşecek.
Üzerinde durulması gereken ikinci nokta Katar’ın geri adım
atması durumunda Türkiye’nin ne yapacağı? Libya’da, Mısır’da ve
Suriye’de açığa düşmüş olmaktan ders almamış gibi görünüyoruz.
Katar konusunda ortaya konulan tavır “ilkeselmiş” gibi
görünebilir. Ama dış politika “üçüncü halin imkansızlığı” üzerine
kurulmuştur diye bir kural mı vardır? Türkiye attığı her adımda
kendisine zorunluluklar yaratıyor. Şimdi yeni örnek ile karşı
karşıyayız.
Katar meselesi daha sonraki hedef Türkiye gibi görünse bile
asker göndererek tavır alınacak bir mesele midir?
Katar’a karşı koalisyonun kendine göre bir terör tanımı var.
Nasıl ki Türkiye kendi güvenlik algılamalarına göre terör ve örgütü
tanımlaması yapıyorsa bu ülkeler de tanımlamalar yapıyor ve
uluslararası ilişkilerini buna göre şekillendiriyor.
Bu durumda bu ülkelerin terör örgütü ya da bu örgütler ile
ilişkideki ülke olarak tanımladığı Katar’a destek konumunda olacak
olan Türkiye’ye anlayış göstermesini beklemek gerçekçi mi?
Önümüzdeki dönemde Suudi basını başta olmak üzere (Katar ile
birlikte) Türkiye’nin “teröre verdiği destekten” bahseden çok
sayıda makale okuyabiliriz. Tabii bu Türkiye’ye karşı atılacak
adımların ilki olacak. Bir süre önce Türkiye ile askeri işbirliği
kalemlerinden birinden çekilen Krallık’tan başka adımlar da gelecek
gibi.
Bu vesile ile Türk basınında dikkat çekilmeyen bir konuya da
değinmek gerekiyor.
Suudi Arabistan – Türkiye ilişkileri özelinde kriz Türkiye’den
önce Türkleri vurabilir.
Referandum öncesi krizinin Avrupa’da yaşayan Türkleri
etkilediğine şahit olduk. Türkiye siyasi gelişme, mücadele içinde
kendi vatandaşlarını da tavır almaya zorluyor.
Aynı durum şimdi Suudi Arabistan’daki işçiler için de geçerli
olabilir.
Suudi Arabistan’da çalışan yüz binin üzerinde Türk var. Bunların
çoğu lokantacılık, berberlik gibi işler ile uğraşıyor.
Kendi vatandaşlarını bile temel insan haklarından yoksun bırakan
Suudi Arabistan yabancı işçilere “hayvan muamelesi” yapıyor.
Krallık ile ilişkilerin görece iyi olduğu dönemlerde bile
Türkiye kendi vatandaşlarının çalışma hakları ile ilgili somut adım
atmamıştı. Bu kriz sonrası Türk işçilere bakış daha da kötü bir hal
alabilir ve çok sayıda işçi bundan etkilenebilir. Hac mevsimi
geldiğinde de aynı tutum ile karşılaşılacağından kuşku yok.
Kuveyt de küçük ülke. Üstelik Körfez’de yer alan bir ülke olarak
krize daha yakın. Bu Kuveyt bile “arabulucu rolünü” üstlenmeye
hazır olduğunu açıkladı ve üstelik bu istek Katarlılar tarafından
olumlu karşılandı.
Türkiye bu rolü edinebilme ihtimalini çoktan kaçırmıştı ama bu
kriz “bölgeye dönüş için” yeni bir fırsat yaratabilirdi. Bu fırsat
da harcanmış gibi görünüyor. Körfez krizinin sonucu taraflar
açısından nasıl olursa olsun Türkiye için olumlu öngörüde
bulunabilmek zor.