Kanal İstanbul Çalıştayı yapıldığı günün akşamında Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan canlı yayında bir soruya cevaben “Biz devletiz, İstanbul’daki bir belediye başkanı. Bir devlet projesini durdurmak gibi bir hakkı yetkisi yoktur. Buna devletin hükümetin yetkili organları karar verir. Faturasını da belediyeye göndeririz" buyurdular. Ertesi gün, İstanbul’u yıllar önce terk edip Mardin’deki Süryani Mor Yakup Kilisesi rahibi olmayı seçen Sefer (Aho) Bileçen tutuklandı.
Bunların dış politika konularıyla ne ilgisi var? İran’dan devam edelim. Kasım Süleymani’nin cenaze törenindeki izdihamda 50'den fazla yurttaşı ölen İran’ın Ukrayna Havayolları’nın uçağını da “insan hatasıyla” düşürüp 170 çoğunluğu İran kökenli yolcuyu öldürdüğü anlaşıldı ve Cumhurbaşkanı Ruhani tarafından doğrulandı. İran’ın Bağdat ve Erbil’deki hedeflerine füze atarken ya da misillemenin hemen ardından sivil hava trafiğini neden durdurmadığı sorusu ortada kaldı.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Bağdat’a gidip müstafi Başbakan Adil Abdülmehdi ile basına kapalı görüşme yaptı. Bilvesile Erbil’e geçip IKB başkan/başbakanına “geçmiş olsun” demeyi ise herhalde gerekli görmedi. Başbakan Abdülmehdi, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo ile telefon konuşmasında Irak’tan ABD güçlerinin çekilmesini teminen ABD’den resmi heyet gönderilmesinin talep ettiğini açıkladı. Pompeo, Abdülmehdi’nin sözkonusu görüşmenin içeriğini doğru yansıtmadığını belirtmekle yetindi ve ABD Dışişleri Bakanlığı böyle bir niyetlerinin olmadığını açıkladı.
Esasen Irak’taki ABD askeri varlığı hukuken iki ülke hükümetleri arasında 2014’te gerçekleşen mektup teatisine dayanıyor ve Irak hükümetinin bu yönde karar alıp, Vaşington’a tebliği yeterli. Bağdat’ta meclisin konuya ilişkin oylamasına Kürt ve Sünni Arap milletvekillerinden neredeyse hiç katılan olmadı. Irak gibi sokağa çıkan halk kitlelerinin ABD’yi değil İran müdahalesini hedef aldığı Lübnan’da da yeni hükümet ancak Hizbullah’ın ittirmesiyle, birkaç oy farkla kurulabilmişti.
Türkiye, Rusya’nın 2015’te Suriye iç savaşına müdahil olup, devrilmek üzere olan Beşar Esat’ı ayakta tutması yaklaşımını kendince Libya’da Sarraç’ın başbakanı olduğu UMH’ye askeri destek vermeye uyarladı. İstanbul’a yanında Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı olduğu halde gelen Putin dönüşünde, Sarayburnu’na hava muhalefeti nedeniyle yanaşamayan Mareşal Ustinov kruvazörünün güvertesinden Sivastopol açıklarında poz verdi, kruvazör Karadeniz’de atışlı tatbikata katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise tasarlanan Kanal İstanbul’da Montrö’nün geçerli olmayacağını yineledi.
Erdoğan ve Putin’in yan yana yapılan basın toplantısında dişe dokunur bir açıklama yoktu. Aynı gün ikinci kez görüşen liderler bu defa Libya’da BM arabuluculuğunda ateşkes ve Idlip’te çatışmaların durup, uzlaşmalara uyulması çağrısında bulundular. Ardından Rusya Savunma Bakanlığı Idlip’te hükümetin çağrıya uyduğunu, silahlı muhaliflerin ise uymadığını duyurdu. İtalya Başbakanı Conte’nin Hafter ile Sarraç’ı Roma’da buluşturma girişimi de, Sarraç’ın Brüksel dönüşü Roma’yı pas geçmesiyle akim kaldı.
Hafter’in LUO sözcüsü, simgesel de olsa, uçuşa yasak bölgenin Trablus semalarını da kapsayacak biçimde genişletildiğini açıkladı. LUO, Sirte’yi çatışmasız teslim almıştı, Trablus’a yüklenmeyi sürdürdü. Daha önce belirttiğim üzere, Hafter’in Berlin Konferansı’na ilgisizliği, Esat’ın Cenevre Süreci’ne dostlar alışverişte görsün yaklaşımını çağrıştırıyor. Putin’in Erdoğan’ın yanından yaptığı Suriye ve Libya’ya ilişkin ateşkes çağrıları da “denedik olmadı” demesi için iyi bir diplomatik bahane sunuyor.
ABD Başkanı Trump’ın, İran’ın Bağdat ve Erbil’e attığı füzelere sert yanıt vermemesi bölgemizde savaş kaygısı taşıyan yüreklere şimdilik su serpti. Ancak Trump, İran konusunda beklenmedik bir çıkışla NATO’nun alanının ve görev kapsamının (mealen ve özetle) İran’ı karşılamak ve Irak’a konuşlanmak üzere genişletilmesini de önerdi. Bu öneri Ankara’nın geleneksel kendi üyesi olduğu ve kararları oybirliğiyle alınan NATO’yu arka bahçesine sokmama yaklaşımına kökten karşıt.
Aynı Ankara, Libya’yla yaptığı MEB anlaşmasından sonra “Mavi Vatan” denilen “Kızıl Elma” gibi bir kulağa hoş gelen bir sanrıdan ibaret olan alanın sınırlarını sondaj, sismik araştırma ve donanma eliyle belirlediği iddiasında. Kuşatmayı yarmaktan, oyunu bozmaktan, sahaya çıkarak masaya oturmaktan söz ediliyor. Vatan mavi, elma kırmızı, diplomasi herhalde yavruağzı. Çevremiz ebedi hasımlarla sarılı, dostum Vıladimir istisna, emperyalistler cennet vatanı bölmek üzere kapıda, İslâm sancağı elde, ecdad zihinlerde.
Yazının başındaki paragraftaki aktardığım iki örneği, dış politikadan ziyade devlete egemen kafa yapısını resmetmesi bakımından seçtim. Kıdemli saygın yazarlar Ümit Kıvanç'ın dış politika yokluğunun altını çizen ve Metin Münir’in dış politikayı tek süvarinin onu mahmuzladığı yöne koşacak bir ata benzeten yazılarını okumak yeterli. Sarayın pencerelerinden durumun nasıl görüldüğünü bilemiyoruz. Amadenizin çizdiği krokiyle, bu kafayı yan yana koyunca önümüzde duran ise kuşkusuz patlayıcı bir karışım.