Bu kış domatesin kilosu 50 TL ekmek 7 TL olursa hiç şaşırmayın!
İklim krizinin faturasını en ağır ödeyecek bölgelerden biri Akdeniz Havzası ve Türkiye de işte bu havzada! Güney Avrupa, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika ülkeleri bu krizden en çok etkilenecek ülkeler. Bu konuda acil bir eylem planı hazırlanmaz, ürün yelpazesi gözden geçirilip, bölgelere özgü bir üretim planlaması yapılmazsa Türkiye tarımı çok ciddi bir darboğaza girebilir.
Küresel iklim krizi, Rusya-Ukrayna savaşı, Covid-19 pandemisinden bu yana küresel tedarik zincirindeki kopmalar, küresel enflasyon ve durgunluk beklentisi ve spekülasyonlar, tarım sektörünü olumsuz yönde etkiliyor. Bu zincirleme etkiler sebebiyle, gıda fiyatlarındaki artışlar da ciddi oranlarda devam ediyor. Ne yazık ki, Türkiye, tarım sektöründeki yapısal sorunlar ve tarım politikalarındaki yanlışlıklar sebebiyle, bu alanda da, pek çok alanda olduğu gibi negatif ayrışıyor.
Küresel ekonomik sistemde, ‘tarımda kendi kendine yeterli bir ülke’ olmak bazıları için bir övünç kaynağı belki olabilir ama bu anlamlı bir yaklaşım değil, baştan söyleyeyim. Zira hem tüketicinin ürün çeşitliliği beklentisi, hem beslenme modellerinin değişmesi hem de fiyat/kalite ve fiyat/fayda dengeleri açısından, tarımda otarşik bir model artık mümkün değil. Ve her tarımsal bitkiyi üretme imkânına sahip bir ülkeden söz etmek de imkânsız. Yani konuyu bu düzeyde tartışmak pek de anlamlı değil. Ancak tarımsal üretim için gerekli girdilerde yüksek oranda dışa bağımlılık, çok ciddi bir olumsuzluk ve Türkiye tarımı bu olumsuzluğun etkilerini ciddi bir biçimde yaşıyor. Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi (Tarım-GFE) bunu doğrular nitelikte...
GİRDİLERDEKİ ARTIŞ ÜRETİMİ KRİZE SOKUYOR
Tarım sektöründeki temel girdi kalemlerindeki artış çok yüksek düzeylerde... Tarım-GFE’de, 2022 yılı Mayıs ayında bir önceki aya göre yüzde 5.51, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 67.77, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 123.72 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 61.54 artış gerçekleşti. Mayıs 2022 verilerine göre, yıllık artışın yüksek olduğu alt gruplar yüzde 236.45 ile gübre ve toprak geliştiriciler, yüzde 184.42 ile enerji ve yağlar. Yani olmazsa olmaz temel girdiler. TÜİK’in ‘daha düşük değişim görüldü’ diye sunduğu veriler bile yüzde 30’un üstünde... Yıllık artışın TÜİK’e göre ‘düşük’ olduğu alt gruplar yüzde 32.06 ile veteriner harcamaları, yüzde 45.53 ile tohum ve dikim materyali oldu. Tüm bu oranlara baktığımızda, Türkiye tarımının nasıl bir çıkmazda olduğu çok açık biçimde görülüyor.
TARIM KRİZDEYSE GIDA FİYATLARI DA UÇAR
Ekonominin en basit kuralıdır, bir ürün ya da hizmeti arz etmek için gerekli olan girdilerin fiyatları artarsa o ürünün fiyatı da en az aynı oranda artar! Ve doğal olarak Tarım-GFE’deki artış, Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi’ne (Tarım-ÜFE) yansır. İşte sonuç... Tarım-ÜFE'de, 2022 yılı Temmuz ayında bir önceki aya göre yüzde 5, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 108.78, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 157.89 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 79.39 artış gerçekleşti.
Sektörlerde bir önceki aya göre, ormancılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 2.66 azalış, tarım ve avcılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 4.78 artış ve balık ve diğer balıkçılık ürünlerinde yüzde 25.09 artış gerçekleşti. Ana gruplarda bir önceki aya göre çok yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 1.02, tek yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 4.94 ve canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerde yüzde 7.29 artış gerçekleşti.
ETİKETLER DAHA ÇOK DEĞİŞECEK
Yıllık Tarım-ÜFE’ye göre yedi alt grup daha düşük, dört alt grup daha yüksek değişim gösterdi. Yıllık artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla, yüzde 74.57 ile canlı koyun ve keçi; bunların işlenmemiş süt ve yapağıları ve yüzde 75.65 ile diğer çiftlik hayvanları ve hayvansal ürünler oldu. Buna karşılık, yıllık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise sırasıyla, yüzde 256.06 ile lifli bitkiler ve yüzde 201.62 ile tahıllar (pirinç hariç), baklagiller ve yağlı tohumlar... Kabaca hububat yani başta bulgur gibi gıdaları, tüm kuru bakliyatları, ayçiçek yağı başta olmak üzere sıvı yağları, artık orta ve alt gelir grubunun almakta zorlanmaya başladığı beyaz et ve yumurtayı daha da pahalıya yiyeceğiz. Kırmızı etten söz etmeye bile gerek duymuyorum, zaten sözünü ettiğim gelir gruplarının cüzi miktarda kıyma alması dışında bir seçenek kalmadı.
Gelelim Tarım-ÜFE’deki aylık değişimlere... Bir önceki aya göre azalışın yüksek olduğu alt gruplar sırasıyla, yüzde 6.68 ile lifli bitkiler ve yüzde 5.66 ile yumuşak çekirdekli meyveler ve sert çekirdekli meyveler oldu. Bunun nedeni tümüyle mevsimsel etki... Ve bu sadece fiyat artış trendindeki azalış, yani fiyatlar yine de artmaya devam ediyor ve edecek. Buna karşılık, aylık artışın yüksek olduğu alt grup ise yüzde 22.47 ile canlı kümes hayvanları ve yumurtalar ve yüzde 13.7 ile çeltik oldu.
Rakamlar çok net değil mi?.. Yetkililer her zamanki gibi aynı gerekçeyi ileri sürecek, yani “Gıda fiyatları tüm dünyada artıyor. Bu Türkiye’ye özgü değil” diyorlar, yine öyle diyecekler ancak mesele hiç de böyle basit değil.
Türkiye tarımının yapısal sorunları saymakla bitecek gibi değil ve işin kötüsü bırakın yapısal sorunları çözmeye yönelik orta ve uzun vadeli politikalar üretmeyi, iktidarın günü kurtarmaya yönelik palyatif önlemleri bu sorunları daha da kangren hale getiriyor. Planlamadan vaz geçtim, bir yıl sonrasına yönelik bir vizyon bile yok.
İşlenen arazilerin küçük ve çok parselli olması; dağınık yerleşim düzeniyle birlikte sürdürülebilir tarımın yapılamaması ve iyi tarım uygulamalarının etkin olamaması, verimliliğin önünde en temel engellerin başında geliyor. Sulanabilir arazilerin kısıtlı olması ve kuru tarım sebebiyle arazinin yaklaşık yarısında ekilen tahıllarda verim ve kalite düşüklüğü bir başka etken. Buna sulu tarımın yapıldığı bölgelerde yeterli eğitim ve yönlendirme olmamasından kaynaklanan yanlış sulama ve toprakta tuzlanmayı da eklemek gerek.
İŞGÜCÜ KAYBI, ÖRGÜTLENME SORUNU VE DAHA NİCELERİ…
Yaşlanan tarım nüfusu; kırdan kente göç; üreticilerin düşük eğitim seviyesi; düşük finansal okur-yazarlık seviyesi, katmadeğerli üretimin yaygınlaşamamasının yanı sıra, gelecekte tarımda uzmanlaşmış işgücünde ciddi sıkıntı yaşanmasını getirecek. Tarımsal örgütlenmede ve kooperatif sisteminde yaşanan ekonomik, hukuki, kurumsal, sosyal ve kültürel sorunlar, başta pazarlama ve lojistik olmak üzere pek çok aksaklığın temel sebeplerinden biri. Üreticiden tüketiciye doğrudan bir dağıtım ve pazarlama kanalının olmaması, zincirde ardı ardına aracıların bulunması gıda fiyatlarındaki yükselişte önemli bir rol oynuyor. Bu üreticinin hak ettiği geliri elde edememesinin, tüketicinin ise ürüne daha da yüksek fiyatla erişebilmesinin nedenlerinden biri. Buna, hasat sonrası süreçteki yetersizlikleri, ürünün korunması ve pazarlanmasında yaşanan aksaklıkları da eklediğinizde, ciddi bir ürün kaybı ortaya çıktığını da belirtmek gerekir.
DESTEK VE TEŞVİKLER NEYE YARIYOR?
Sektördeki teşvik ve desteklerin ne kadar etkili olduğu ayrı bir mesele… Ve bu teşvik ve desteklerin etkilerinin ölçümlenmesine yönelik herhangi bir mekanizma bulunmuyor. Peki o zaman hangi kriterlerle teşvik ve destek veriliyor? İşte o belli değil! Düşük seviyedeki Ar-Ge yatırımı; sektörün yenilik ve inovasyona açık olmaması; yeterli mekanizasyonun sağlanamaması da tarımda verimliliğin önündeki en önemli engellerden biri.
Saydıklarım, temel yapısal sorunlardan sadece bazıları… Daha ayrıntılı bilgi almak isteyenler, TÜSİAD’ın yayımladığı ‘Tarım ve Gıda 2020-Sürdürülebilir Büyüme Bağlamında Tarım ve Gıda Sektörünün Analizi’ adlı raporu inceleyebilirler.
TEMEL GİRDİLERDE DIŞA BAĞIMLILIK
Burada AB Ortak Tarım Politikaları kaynaklı sorunlara girmeyelim, ancak ortada çok açık bir gerçek var. Türkiye tarımı dışa bağımlı bir sektör… Hemen hemen kullandığı her girdi ya tümüyle (enerji gibi) ya da üretimde kullanılan hammedde ve aramaddelerin (gübre, tarımsal ilaç, verim artırıcı ürünler vs.) tedariği açısından dışa bağımlı. Bunun sonucunda, işte bugün yaşadığımız gibi Tarım-GFE kaynaklı çok yüksek bir Tarım-ÜFE artışı yaşanıyor. Doğal olarak gıda maddelerindeki enflasyon oranı da bu denli yüksek oluyor.
Üstelik bu sorunlar yumağının sadece bir yanı… Zira dışsal faktörler artık doğrudan içsel faktörler halini almış durumda. Rusya-Ukrayna savaşı Türkiye tarımı açısından girdilerin fiyat artışında bir etmen. Sözgelimi mazot, elektrik, gübre bunlardan bazıları… Bunun yanı sıra küresel enflasyonist ortam bir süre daha devam edecek. Tedarik zincirindeki halkaların ne zaman birbirine bağlanacağı için net bir öngörü de yok. Yani pek çok girdinin hem tedariği zor olacak hem de fiyatları yükselmeye devam edecek.
İKLİM KRİZİ ÜRÜN SEPETİNİ DEĞİŞTİRECEK
Bunun ötesinde, çok daha ciddi bir sorunla daha karşı karşıyayız ve bu sorun etkilerini dramatik biçimde artırarak devam edecek gibi görünüyor. İklim krizinin faturasını en ağır ödeyecek bölgelerden biri Akdeniz Havzası ve Türkiye de işte bu havzada! Güney Avrupa, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika ülkeleri bu krizden en çok etkilenecek ülkeler. Bu konuda acil bir eylem planı hazırlanmaz, ürün yelpazesi gözden geçirilip, bölgelere özgü bir üretim planlaması yapılmazsa Türkiye tarımı çok ciddi bir darboğaza girebilir.
Türkiye tarımı bir dönüm noktasında… Tarım üretimine yönelik olarak devletin, ilgili alt sektörlerin derneklerinin, üretici birliklerinin ve kooperatiflerin baş başa verip, kısa, orta ve uzun vadeli planlamalar hazırlamaları bir zorunluluk. Peki bugünkü politikasızlık ve günü kurtarmaya yönelik girişimler söz konusuyken böyle bir ihtimal var mı? Görünen o ki yok! Tarımdaki gidişat buysa gıda fiyatlarındaki artışın da devam edeceği aşikâr. Bu kış domatesi 50 TL’den, market markası bulguru 20 TL’den almak zorunda kalabiliriz. Ekmek mi?.. 7 TL çok mu? Bu Tarım-ÜFE’ye göre az bile! Fakirin tek umudu kalıyor; narh uygulaması. Ama belki birkaç ay idare eder, narh uygulaması, Türkiye tarımının ve gıda sektörünün tabutuna çakılacak son çivi olur. Bunu denerler mi, korkarak söylüyorum ki denerler!