Bazı ülkelerin tarihlerinde, bir daha uzun yıllar bellerini doğrultamayacakları bir dönüm noktası vardır. Genelde sağ popülist, gerici, manipülatif, işbirlikçi, nepotik ve kleptokratik iktidarlar, ülkenin siyasi, sosyal ve ekonomik dengelerini tepetaklak eder. Hele ki gelişmiş bir ekonomi değil de, gelişen bir ekonomiyse söz konusu ülke, dipten dönmek pek kolay olmaz. Sorunlar yapısal sorunlara dönüşmüş olduğundan, kriz de yapısaldır. Zaten krizlerle boğuşan ülke, iktidar değiştiğinde de bu kez acı ilacı içmek zorunda kalır. Haiti’de Papa Doc lakaplı François Duvalier, Filipinler’de Ferdinand Marcos, Zaire’de (bugünkü adıyla Kongo Demokratik Cumhuriyeti) Mobutu Sese Seko, Rusya’da Boris Yeltsin, halklarına enkaz devreden ve biraz önce tarif ettiğimiz özelliklere sahip liderler olarak tarihin tozlu sayfalarına geçen isimlerden sadece birkaçı. Türkiye için birkaç isim saymak gerekirse, sanırım Tansu Çiller en uygunu olur. Bu listeye Recep Tayyip Erdoğan’ı da eklemek gerek tabii...
ENKAZIN HADDİ HESABI YOK!
14 Mayıs’tan sonra Türkiye ekonomisi çok zorlu bir dönemece girecek. Pandemi öncesinde başlayan ve bir türlü bitmeyen ekonomik krizin faturasını seçim sonrasında ödemeye devam edeceğiz. Böyle bir enkazı devralmak, muhalefet açısından siyasi bir sorumluluk doğru, ama karşı karşıya kalınacak enkazı temizlemek de bir o kadar güç. Tabii eğer ki seçimleri kazanabilirlerse...
Seçim arifesinde bir hesaplama yapılmalı ki, seçim sonrasında hesaplaşmaya hazır olunsun. Hemen belirtelim, Türkiye’de hesap yapmak çok güç iş, zira devlet kurumları tarafından veriler karartılıyor. Devlet kurumlarının hesapları şeffaf değil ya da ciddi şekilde makyajlanmış. Tüm bunlar yapılacak hesaplarda önemli sapmaların olmasını getirecek, ama olsun!..
HESAPLANABİLİR ZARAR 1 TRİLYON DOLAR
Bu hesabı yapanların çıkardığı sonuçlar farklı farklı, ama sadece yolsuzluk ve yanlış ekonomi politikaları yüzünden enkazın yaklaşık 1 trilyon doları bulduğunu söyleyenler, pek de haksız sayılmaz. Eksiği var, fazlası yok...
Hadi hesaba başlayalım... Borç yüküyle başlayalım. “IMF’e olan 23.5 milyon dolar borcu biz ödedik” demesine diyorlar da, söz konusu dış borcun 442.9 milyar dolara ulaştığından hiç söz etmiyorlar. 20 yıl önce kişi başına düşen dış borç 2,025 dolarken, bugün 5,208 dolar! 2003 yılında 131.9 milyar olan toplam dış borç tam yüzde 236 oranında artmış.
BİR KUMAR MASASINDA 128 MİLYAR DOLAR UÇTU
Merkez Bankası’nın rezervlerinden havaya savrulan 128 milyar dolar zaten rezaletin daniskası. Merkez Bankası üzerinden döviz piyasalarında oynanan kumarın maliyetini, artık herkes biliyor. Ve bu beceriksiz manipülasyonlar sonucunda bugün dolar 18.97 TL! Bunun maliyetini hesaplayamıyoruz, hatta onlara kalsa düşük dolar sayesinde ihracat şahlanıyor! Biliyoruz ki, ucuz ve katmadeğersiz ürünleri sadece fiyat rekabeti sayesinde ihraç edebiliyoruz. Yani bu argümanları da başka bir aymazlık! Merkez Bankası’nın bol makyajlı bilançosu zaten bir utanç hikayesi... Hikayenin adı da ‘net hata noksan’...
HAZİNE’NİN BORCU 4.2 TRİLYON TL
Hazine’nin 4.2 trilyon TL borcu da cabası!.. Bu borcun 2.7 trilyonu Türk Lirası, 147 milyar doları döviz. Ki Hazine para bulmak için sürekli tahvil ihracına çıkıyor. Seçimlere kadar bu rakam daha da artmış olacak.
Bir ülkenin varlıklarını har vurup harman savurmanın adı ise ‘özelleştirme’! Türk Telekom’un özelleştirme sürecini baştan sona hatırlatalım hemen. Bu kadar büyük bir haraç-mezat satış ve sonra geri alım az görülür dünya tarihinde... Şeker Fabrikaları’nın özelleştirilmesinin faturasını ise sadece ekonomik anlamda değil, ulusal güvenlik anlamında da ödedik. Pandeminin ilk günlerinde yaşanan alkol kıtlığı sebebiyle, kolonyanın karaborsaya düşmesi gibi... Bu özelleştirmenin tarım sektöründe yarattığı yıkımı da ekleyelim mi? Ekleyelim, zira şeker pancarı üreticisi bir ülke, şeker kamışı ithalatçısı haline geldi. Yani zarar sadece özelleştirmedeki beceriksizliklerle kaybedilen parayla sınırlı değil, ondan daha büyük etkisi ortaya çıkardığı negatif dışsallıklar... Ve bunu hesaplamak için uzun ve derin bir araştırma yapmak gerekecek. Sonuç şu, özelleştirmelerden gelen 70.4 milyar dolar da uçup gitti. Nereye gittiğini tam olarak bilemiyoruz tabii...
YİD VE KÖİ’NİN FATURASI YARIM YÜZYILLIK İPOTEK GİBİ
Yap-işlet-devret (YİD)ve kamu-özel işbirliklerinin (KÖİ) faturası ayrı bir mesele... Sadece faturası değil, geleceğimizi ipotek aldığını da hemen ekleyelim. 49 yıllık bir borç yükü sırtımızdaki kambur. 2016-2020 yılları arasında, sadece Yavuz Sultan Selim ve Osmangazi köprülerine 16 milyar 729 milyon lira geçiş garantisi parası ödendi. YİD ve KÖİ ile inşa edilen havalimanı, yol ve köprülerle şehir hastaneleri için 2023 yılında ödenecek tutar ise 100 milyar TL. Bu ödemeler 49 yıl boyunca artarak sürecek!
ÇETELERİN ÇETELESİ...
Gelelim nepotizm ve kleptokrasinin alenen icra edildiği noktaya... Şu ‘Beşli Çete’ meselesi... Aslına bakarsanız, bu beşi sadece buzdağının görünen kısmı, çok daha fazlası var! Bu beşliyi oluşturan Cengiz, Kolin, Limak, Makyol, Kalyon holdinglere verilen devlet ihalesi 18 yılda 203 milyar 700 milyon doları buluyor. Hani ekonomide dönse bu para, diyeceğiz ki, kara para ama en azından ekonomik döngünün içinde kullanılıyor. Yok, yurtdışına gidiyor önemli bir kısmı. İktidar değişirse, ellerinden gideceğini düşünüp, milli serveti yurtdışına kaçırıyorlar.
DEPREM VERGİSİ YERİNDE KULLANILSA BU YIKIMI VE ZARARI YAŞAMAYACAKTIK
Bunlara bir de Doğu Anadolu Fayı üzerinde meydana gelen iki depremin çıkardığı külfeti ekleyelim. Ama insaflı bir şekilde, zira modernleşme sürecinin başından bu yana çarpık kentleşmenin tek sorumlusu AKP değil. Ama birikmiş sorunları 20 küsur yıllık iktidarları boyunca çözmedikleri için en büyük sorumluluk onların üzerinde. Yıkımın faturasına yönelik farklı farklı tahminler var, kabaca 75 milyar dolar ila 100 milyar dolar arasında olduğunu söyleyebiliriz. Deprem vergisi olarak bildiğimiz, 22 yıldan bu yana toplanan Özel İletişim Vergisi’nden elde edilen gelir ise yaklaşık 38.4 milyar dolara denk geliyor. Bu paranın depreme karşı önlemler için kullanılması gerekiyordu. Eğer bu yapılsaydı, bu yıkım gerçekleşmeyecek ve bu zarar da ortaya çıkmayacaktı. Ama yetkililer, pişkin pişkin bu paranın köprülere, yollara harcandığını açıklıyor. O köprüler ve yolların ihalelerinin şaibelerini ve halka yüklediği uzun vadeli borcu zaten biraz önce gözden geçirdik!
HESAPLANAMAYAN ZARARLAR ÇOK DAHA BÜYÜK BİR ETKİYE SAHİP
Bunlar öyle ya da böyle hesaplanabilir olan zararlar... Bir de hesaplanamaz olanlar var ki, işte bunlar bu ülkeyi yıkıma sürükleyen çok ciddi etkileri olacak olumsuzluklar. Devlet kurumlarının tepeden tırnağa yandaş, liyakatsiz kişilerle doldurulmasının sonuçları, her alanda ülkenin zarar yazmasına sebep oluyor. Bu beceriksizlere verilen maaşlar bile zarar! Ama bundan önemlisi bilgisiz, akıldışı, emirleri uygulamak dışında hiçbir şey yapamayan bu kadrolar hangi alanda faaliyet gösteriyorsa, bizim vergilerimizi har vurup harman savuruyor.
Bunun da ötesinde sektörel yıkımlara yol açan beceriksizlikler ya da bile isteye yapılan kötülükler var. Söz gelimi tarım ve hayvancılık sektörünün yaşadığı yapısal bunalımın temel sebebi yanlış politikalar ya da politikasızlık. Kıymanın kilosu 300 TL ise işte bu sebeple, beyaz peynirin kilosu 250 TL olmuşken, kıymayı sorgulamak lüks oluyor aslına bakarsanız.
YAPISAL SORUNLAR DAHA DA DERİNLEŞTİ
Sanayide yapısal sorunların çözülmemesinden kaynaklı uğradığımız zararı hesaplamak da çok güç. Ancak hammadde ve ara maddelere olan bağımlılığımız sebebiyle, iç piyasaya sunulan ürünler çok daha maliyetli oluyor, ihracatta katmadeğerimiz ise çok düşük kalıyor. Sonuçta dünya ekonomileri sıralamasında geriliyor, krizlere karşı kırılgan oluyoruz.
Kamu maliyesi, para politikası alanlarında ekonomi yönetimi başarısızın da ötesinde zırcahil. Bunun sonucunu hemen her alanda yaşıyoruz. Yüksek döviz kurundan tutun faizlere, bankaların bilanço yapısından yatırımlara kadar bu beceriksiz politikalar ekonominin belini kırıyor.
HESABINI BİLMEDEN HESAP SORMAK MÜMKÜN OLMAZ!
Çok daha fazla şey sayabiliriz, ama bu yazının da bir sınırı var. Şimdi hesaplamaları olabildiğince doğru yapma zamanı, ki sonrasında hesaplaşmayı tam yapabilelim. Mesela, yolsuzluğa bulaşmış firmaları kamulaştırabilelim, YİD ve KÖİ borçlarının şaibeli olanlarını silelim, kara paranın izini sürebilelim ki, el koyabilelim. Yurtdışına kaçırılan milli servetin miktarını ve kaçırıldığı adresleri bilelim ki, günü geldiğinde o ülkelere baskı yapıp, bu kaçırılan serveti geri alabilelim. Tüm bunları yapabilsek bile, bu 20 küsur yıllık beceriksizlik, yağma ve yanlış politikaların ülkeye verdiği zararın çok küçük bir bölümünü telafi edeceğimizi de bilmekte fayda var.