‘Bu sefer gazete haberlerindeki ölümlerle karşımızda değiller’
Tarlalar podyum oluyor, tezgahlar sahne, şantiye alanları film seti… Ozan Çağlar ve Deniz Zeybek’in Karşı Sanat için hazırladığı “TikTok’un Emek Sineması”, 3 Aralık- 31 Aralık 2010 tarihlerinde Karşı Sanat’ın Beyoğlu’ndaki mekânında izleyicilerini bekliyor. Deniz Zeybek; seçkiyi “Varlık olarak sadece gazete haberlerindeki ölümlerle ya da 70’lerin klasik işçi temsiliyle karşımıza çıkmıyorlar” diyerek anlatıyor.
DUVAR - Sanat galerisinde gezinirken takınılan hal tavra ihtiyaç duyulmuyor. Öyle ince ince bakmanıza da lüzum yok. Ekrana yansıyanlar bütün sıradanlığıyla emekçilerin kendilerini anlattıkları videolar. Tarlalar podyum oluyor, tezgahlar sahne, şantiye alanları film seti... Proletarya; kimi arabesk kimi Kürtçe şarkılar kimi son trend parçalar eşliğinde gösteri dünyasını tiye alıyor ya da hiçbir sanatsal kaygı, politik mesaj derdi olmadan eğleniyor. Yani sanatçı ya da sanatçılar aslında burada bir şey anlatmak istemiyor. Anlatmak istediği ta kendisi…
İsmail YK’nın “90- 60- 90”ıyla fabrikada, inşaatta, tarlada salınarak gezinen kadınların, erkeklerin çekim araçları kürek, borular ve meyve kasaları oluyor. Ünlüler dünyasının “challenge”larına karşılık burada inşaat işçileri, tarım işçileri, fabrika işçileri var.
“Evet arkadaşlar hani bazen deriz ya ‘fabrikalarda iş çok da iş beğenmiyorlar…’ Beğenmiyor dediğiniz iş bu işte… 140 kiloluk demiri çocuk sabahtan akşama kadar tek başına çekiyor. Kaç lira için? 2 bin 400 lira için. Hani bizim fenomen arkadaşlar iki üç tane video çekiyorlar ya ‘emeğimizin karşılığını alamıyoruz’ diyorlar… İşte bu da emek..” diyor dış ses. Videoda ise üretim bandındaki demiri kaldıran genç bir erkek. Ses, efekt, ışık hepsi çalışma mekânlarının içinden.
Milyonlarca insanın hareketli görüntü ürettiği bir mecra olan TikTok’tan “beden ve emek” temsiline odaklı seçki hazırlayan Ozan Çağlar, Deniz Zeybek ve küratör Ezgi Bakçay, proletaryanın geleneksel temsil biçimlerinin dışında kurmaca ve belgesel arasında salınan dil imkanlarını konu alıyorlar. Popüler kültürün temsilleri şantiyede, tarlada, fabrikada taklit edilirken ya da Yeşilçam sineması diyalogları canlandırılırken aslında bir diğer görünen yine o emekçilerin çalışma koşulları oluyor.
‘SADECE EMEK VE BEDEN ÜZERİNE SÖYLENMİŞ OLANA YÖNELDİK’
“TikTok’un Emek Sineması”, 3 Aralık- 31 Aralık 2020 tarihlerinde Karşı Sanat’ın Beyoğlu’daki mekânında izleyicilerini bekliyor. Karşı Sanat’ta rastlaştığımız Deniz Zeybek, “Kendimizi ‘seçkiyi hazırlayanlar’ olarak değerlendiriyoruz. Sanat sergisi olarak değerlendirmiyoruz’ diyor ve nedenini açıklıyor:
“Bir TikTok sergisi değiliz ama diğer taraftan bu kadraja sanat girmiyor bence. Yani burada biz bir sanat teorisi ya da sanat alanıyla ilgili bir şey söylemiyoruz. Bu videoların bizi çekmesinin nedeni tam da sanatın dışında olmalarıydı. Temsil biçimlerini nasıl yeniden yaratabiliriz sorusuna verilen cevaplara baktık. Yani sadece emek, beden üzerine söylenmiş olana yöneldik.”
‘VİDEOLARDA AĞIR ÇALIŞMA KOŞULLARINI, GÜVENCESİZLİĞİ GÖRÜYORUZ’
Seçilen videodaki işçilere ulaştıklarını ve tabii izin aldıklarını belirtiyor Zeybek:
“Evet bu insanlara ulaştık. Ne yapacağımızı da anlattık. Çok güzel dönüşler oldu. Sonrasında İstanbul’dan çok fazla video seçmediğimizi fark ettik. İnsanların buraya gelmesi güçleşti ama sosyal medyadan konuşmaya devam ediyoruz.”
Zeybek, tüm bunların aslında bir belge niteliği taşıdığını da belirtiyor. “Aslında mekandaki güvencesizliği, çalışma şartlarının ağırlığını da görebiliyoruz” diyor.
“Kurmaca belgesel bir dil olduğunu düşünüyoruz. Ekstradan bir anlam yüklemediğimizi, teorize etmeye çalışmadığımızı söylemek isterim. ‘Aaa buradan proletarya örgütüne gidelim’ mesajı da verilmiyor. Bu videoları yeni bir iletişim, haberleşme aracı olarak değerlendirebiliriz. Çünkü ‘challenge’lar özellikle buna alan açıyor ve birbirlerinden haberdar oluyorlar. Tekstil işçileri, tarım işçilerine ‘sıra sizde’ diyor. Tarım işçileri, inşaat işçilerine sesleniyor.”
“Bu insanlar bir yanıyla köle olduğunun ve emeğinin sömürüldüğünün çok farkında… Bundan fazlasına sahip olduğunu gösteren, hiç beklenmedik bir yaratıcılıkla yeni bir dünya kuran karakterler var. Bu uyumsuzluktan bir komedi, mizah çıkıyor. Müthiş bir ironi barındırıyor içinde. Klasik temsili yıkıyor. Çünkü bedenler aslında ona sığmıyor. Kendi bedenlerine sürekli olarak bir övgü var ya da kendini nasıl göstermek istediğine bir övgü var. Aslında mekandaki güvencesizliği, çalışma şartlarının ağırlığını da görebiliyoruz. Bunların hiçbirisinin üstü örtülmeye çalışılmıyor ama bunlardan fazlası olduğunu da gösteriyor. Muhakkak kurgu var ama bir belge olma niteliğini de içinde barındırıyor. Varlık olarak sadece gazete haberlerindeki ölümlerle ya da 70’lerin klasik işçi temsiliyle karşımıza çıkmıyorlar.”