Eskilerden bir şarkı öyle pat diye gelip içinde dönenmeye
başladığında, kendisi dışında bir şeylerin habercisidir. Söze
sığmayan, kaybettiğini hatırladığın, özlediğin bir şeylerin.
Azalmışlığının.
Ceza’nın Candan Erçetin’le birlikte söylediği ‘Bu şehir insana
tuzak kuruyor’ ne zamandır benimle yine. İstanbul’la derdim giderek
kesifleştiğin belki. İstanbul da dışında bir şeylerin habercisi
olduğundan bir de, daha ziyade.
Bu şehir insana tuzak kuruyor
Bu şehir insanı uzak kılıyor
Bu şehir insanı hayli yoruyor
Bu şehir insanı hep kandırıyor
Milyon kere içindeki boşlukta yankılanıyor bu sözler. Tuzak ve
uzak. İçindeki boşluk mu dedin? Şehrin sendeki tezahürü bu işte.
İçindeki boşluk. Şarkının klibinde görünen vapurlar kaybettiğin
şeylerin başında geliyor misal. Vapur da sadece bir ulaşım aracı
olmadığından. Bak Paşabahçe’yi de karaya çektiler. Ortada eski
vapurların felaket kopyaları olan kocaman türevleriyle, o türevlere
rahmet okutan terliksiler dolaşıyor. Bir anıya izin vermeyen çabalı
çirkinlikler. Eski anılarını da elinden almaya yeltenen. Çünkü
kimse bir şeyler yaşadığı yerleri gösteremiyor buralarda. Kentsel
dönüşüyoruz ya bu açık hava şantiyesinde. Ve bazılarımızın toz
kadar kıymeti yok artık bu şehirde.
Senin için yazılmış her şiir
Bu bedenin olsa keşke
Bak bir ömrü vereceğim işte bu şehir benim
Bir demir atmış ki gönlüm
Yosun tutmuş limanda kalmış toprağında servetim var
Anılarım çocukluğum ve geleceğim
Bağlamış elimi kolumu ne kadar uzağa gitsem de kopamadım
Ne kadar yakınsam ona ben o kadar uzağım
Ondan her taraf tuzak her bir yer yalan
Tutulmamış ki hiçbir söz hep yalan dolan var
Şehir yalan söylemez. Sen neysen onu yansıtır. Yeşili gereksiz,
üzerine konmalık boş arazi diye kodlayan, o çok sevdiğin izbe
köşeleri yok olan bu şehirde giderek senin varlığın koca bir yalana
dönüşüyor. Bir elin parmağını geçmez eş dost, aşığı olduğun, hâlâ
kalbini çarptıran Galata Kulesi, güvercinler, martılar kurtarır mı
sahi seni. Kimse cevap vermeyecek. Hele bu şehir hiç. Maddi, manevi
devasa bir öğütücüye, hoyratlığın cisim bulmuş haline dönüşmüş bu
şehrin seni kollayacak hali, takati, mecali ve dahi isteği yok.
Sıkıysa önce sen ona kıymetli olduğunu hissettireceksin.
Gel bu şehrin havası böyle kalsın
Aynalar yalancıdır
Bu şehrin dört bir yanında ayna var
Alımlıdır kandırır ki anlamazsın
Verilen sözler unutulur
Belki yarına umut olur
Fakat bu şehir unutturur
Bazen hatırlatır ve ağlatır güldürür
Bir gün yaşarken bir gün öldürür
Bir türküdür bu duyduğun senin için
Dikenli gül ve yaşanacak bir gündün
Bu şehirde doğdum bu şehirde söndüm
Bir ömürlük bağda iyisine ve kötüsüne eyvallah dersin. Bir
şehirle havalara uçmuşsan, koynunda ağlamayı da bilirsin. Ama
zemininden adalet çekilmiş toprakta acının da bağı kopar. Bu şehre
işte bu yüzden artık sana teselli olma fırsatı vermezsin. Küsersin.
Dağa küsen fare misali. Kendi sıçan deliğine çekilirsin.
Gel biz şehrin havasına hiç uymayalım
Birbirimize verdiğimiz sözlerin hepsini tutalım
Birde şehirli türkü tutturup karşılıklı seninle
Şehre inat dert üstüne dert koymayalım, ayrılmayalım
Ha aşk var tabii. Ama aşk olunca zaten her yer senin şehrin.
Yine aynı sebepten. Aşkla bağlanmak en unutulmaz anılara izin
verdiğinden. Ayağını yerden kestiğinden. Mucizeleri günlük
hayatının parçası kılabildiğinden. Bir süreliğine elbet. Sonsuzluğa
uzatmayı öğreneceksin o anları, anıları. Sermayeden yiyeceğin
upuzun, birbirinin aynı yıllar için biriktireceksin. Zaman aşktan
daha ağır basacak. Zamanla dinmeyen ihanetleri, her türlüsünden
aldatılmışlığı şehrin havasına, suyuna havale edeceksin.
Gönül bir bağlanmış ki sorma
Her güneşli gün ve her yıldızlı geceyi özler o da bizim gibi
Kardeşiz biz sanki yağmuruyla ıslanan
Ağaç gibi kökünden bağlı kopmaz özümdür o bilinmez
Sözüm var and içilmiş bir günde dört mevsimmiş
Bu şehir benim mi bu şehir bizimmiş anla
Pes etmedik umutla yürüdük işte her gün aynı yolda
Bırakmam, terk etmem, ben gitmem bu şehirden
Bırakmam terk etmem ben gitmem bu şehirden diye bitiriyor
şarkıyı Ceza. Benim de hayatımın kısa özeti sayılabilirdi bu cümle.
Halen gitmediğim halde terk ettim oysa bu şehri. Hat koptu, göbek
bağı elimde kaldı. Hiçbir yerine gömmedim onu bu şehrin.
Neresinden Orasından diye bir şiirim vardı. Bir vapurun, yani
yan kenarına oturup yediği dalgalardan pas tutmuş demirlerine
kısacık bacaklarımla yine de ayaklarımı dayayabildiğim hakiki bir
vapurun ilhamının güzellikten, acıya, acıdan öfkeye ve oradan da
eyleme yol aldırabildiği zamanlardan hediye.
Akşamın vapurundayım
tombul bir ateşböceğinin içinde
Ve kıyı elmas bir kolye karşımda
Neresine dönsem orasından parlayan
Rüyamda tepeden tırnağa bıçak
giymiştim boy boy
Ben eksenimde döndükçe
kesiyordum karşımdakini
Her yan kanlı çelikti
ya da çelikli kan
Neresine dönsem orasından fışkıran
Susmadan önce her sözü denedim
Bilinmeyen bir küfür lazımdı
unutuluşunda yeni bir ses
mağara devrinden kalma
bir ulan,
Neresinden söylesem orasından ağlayan
Ama şiir de romantik, gereksiz bir şey, değil mi şekerim. Bütün
bu yazılar. Senin olmayan acıyı da damarında duymalar. Bak
Yunanistan cayır cayır yanarken benzin dökme fantezisi kuran
yaratıksılarla dolu bu şehir. Bu ülkede pek çok şehir. İyi insan
görünce, sebepsiz hesapsız bir incelik gösterilince ağlar olmuşsun.
Çocukluğunu bilen, birlikte büyüdüğün bakkaldaki genç adam
yorgunsun diye sırt çantanı ve torbaları kendiliğinden arkandan
yolladı diye. Küçük güzelliklere hasret kalmışsın. Oysa bunlardan
çok vardı bu şehirde. Her dili geçmiş zaman kipi kullandığında bir
masal uzaklığına bürünüyor bir vakit sen olan, senin olan şeyler.
Yaşından çok yaşlanmışlığın bundan.
Sonra ölüm geliyor aklına. Ölümü çağrıştıran çok şey bulduğundan
bu şehirde. Ve sadece burada yaşamak istemediğini değil, hayır daha
beteri buraya gömülmek istemediğini itiraf ederken buluyorsun
kendini. Son bir intikam sahnesi misali. Bu topraklarda gözü
oluşunu, üzerinde yaşamak için değil altına gömülmek için diye
açıklayacak kadar köküne bağlı bir canı yâd ederek içinde.
Bu şehir bazen böyle canına okuyor işte. Dert değil, zaman
geçiyor. Büyük oyalanış sağolsun. Dizilere, filmlere, şarkılara
kaçışlar, varlığına halen anlam yükleyenlerin sözlerine sığınışlar
sağolsun. Bu şehrin de canı sağolsun. Seni sever bilirsin. Gönül
koymaz. Bu kadarla yetinmek var sadece.