Budist rahiplerin yönettiği bir komünist Türki devlet: Tuva Halk Cumhuriyeti
Tuva Halk Cumhuriyeti deneyimi, üzerine fazla kalem oynatılan bir konu değil. Hoş, hikayesi ne kadar ‘parlak’ olacaktır bu da bir tartışma konusu. Fakat sosyalizme geçişte daha farklı koşullara sahip olan halkların karşılaştıkları, şüphesiz daha fazla ilgiyi hak ediyor.
Ekim Devrimi ile birlikte Bolşevikler Rusya’da iktidarı ele
geçirdiğinde uzun bir süre çevre ülkelerden de benzer bir devrim
beklenir. Ekim’in yankısı, dünyanın her yerinde çınlar. Ancak
Macaristan’da ya da Almanya’da olduğu gibi bu devrimci hareketlerin
büyük bir kısmı bastırılır.
Hikayenin bundan sonrasını biliyoruz, Sovyetler Birliği
sosyalizmi inşa yolunda tek başına devam etmek zorunda kalır.
Bilmediğimiz kısımsa aslında Sovyetler’e iki diğer bağımsız ülkenin
de eşlik ediyor oluşudur: Moğolistan Halk Cumhuriyeti ve Tuva Halk
Cumhuriyeti…
Geçtiğimiz günlerde Müzikli Atlas’ta farklı bir
Enternasyonal Marşı’na kulak vermiştik. Şarkının hikayesiyle
birlikte Tuva halkını ve toplumsal mücadele tarihini yeterince
bilmediğimizi de fark ettik. Sovyetler Birliği ile eşzamanlı
kurulan Tuva Halk Cumhuriyeti neydi? Nasıl bağımsız bir sosyalist
devlet olarak kaldı? Neden çok daha sonra, 1940’ların ortalarında
Sovyetler Birliği’ne katıldı? Gelin bu sorulara hep birlikte yanıt
arayalım.
BUDİST RAHİPTEN ‘KOMÜNİST’ OLUR MU?
Her şeyden önce Tuvalar kime deniyor, nerede yaşıyor, gibi kolay
sorularla başlayalım. Türki bir dil konuşan Tuvalar, Rusya’nın
Moğolistan sınırında yaşıyorlar. Tuvaların ezici çoğunluğu, 300 bin
civarı nüfusla bugün Rusya topraklarında bulunuyor.
Tuva toplumunda dini dağılım ise son derece dikkat çekici.
Geleneksel olarak Tengrici inanışın güçlü olduğu bölge, Moğollar
ile temasla birlikte Tibet Budizm’ini benimser. Sovyetler Birliği
döneminde dinlere rağbet düşüşe geçer. Yine de hem
Tengrici-Şamanist inançların hem de Budizm’in geleneksel kültürde
etkisi büyük olur. Fakat asıl ilginç mesele Tuva Halk
Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminde Budizm’in oynadığı roldür.
Ekim Devrimi’nin ardından Rusya İmparatorluğu içerisinde yaşayan
halklara kendi kaderini tayin hakkı verilir. Finlandiya, bu hakkı
bağımsızlık yönünde kullanır, ancak ülke kısa süre içerisinde karşı
devrimcilerin saldırısı altında ezilir. Tuva da tercihini böylesi
bir bağımsızlıktan yana yapar. Devrimin ardından başlayan İç Savaş
yıllarında Tuva sadece Kızıllar ve Beyazların çekiştiği bir yer
değildir; Moğolistan ve Çin de bölgeye ilgi gösterir. Ancak zafer
Kızıllardan yana olur. 1921 yılında ilan edilen Tuva Halk
Cumhuriyeti de bu zaferin adına başkent Hem-Beldir’in
ismini değiştirir: Kentin ismi Türkiye Türkçesinde de aynı anlamı
taşıyan Kızıl olur.
Bolşevikler öncülüğünde kurulan
Halk Devrimci Partisi’nin liderlerinden en dikkat çeken isim Donduk
Kuular olur. 1925 yılında ülkenin başına geçen Kuular, aslında bir
Budist rahiptir. Hem de öyle ‘zamanında öyleymiş’ anlamına gelen
‘eski’ değil; ülkenin başına geçtikten sonra da inancını siyasi
olarak da muhafaza eden bir ‘eski’ rahiptir.
Donduk Kuular
Sovyetler ile araya mesafe girmesinde tek neden Budizm değildir.
Ekonomisi neredeyse tamamen tarım ve hayvancılığa dayanan Tuva’da,
tarımda kolektivizasyon Sovyet Rusya’da olduğu gibi sancılı olur.
Kapitalist üretim biçimlerinin gelişmediği yerlerde, feodalizmden
doğrudan sosyalist bir üretim biçimine geçiş esnasında Kuular,
meseleye soğuk yaklaşır. Budizm’in ön plana çıkartılması, Tuva
toplumuna dair de bir şeyler söylüyor diyebiliriz. Ülkenin ilk
lideri Buyan-Badırgı da inançlı bir Budist’ti. Ancak Kuular’ın
hikayesinde bu durum uygulanan tarım politikaları ile birlikte
ilerliyor. Hatta kendisi meseleyi öyle bir yere çeker ki 1926’da
Tibet Budizm’ini ülkenin resmi dini olarak güvence altına alır.
Bu sırada Sovyetler ile birlikte Tuva’yı tanıyan dünyadaki diğer
ülke Moğolistan’dır. Sovyet çizgisinde bağımsız bir ülke olan
Moğolistan ile Tuva arasında 1930’larda bir tuz madeni üzerinden
sınır anlaşmazlığı yaşanır. Sovyetler’in arabuluculuğunda
Moğolistan toprak talebini bir süreliğine erteler. Kuular’a gelecek
olursak, o da Budist arka planını kullanarak Moğolistan ile
ilişkileri geliştirmeye çalışır.
Kuular (solda)
MOSKOVA DESTEKLİ DARBE
Tuva Halk Cumhuriyeti, iki ülke tarafından tanınan bağımsız bir
ülkedir ancak son söz her zaman için Sovyetler’e aittir. Nüfusunun
çoğunluğu göçebe olan, pek çok açıdan güçsüz bir ülkenin Moskova’ya
aşık atabilmesi hayal bile edilemezdi zaten. Kuular’ın ülkeyi adım
adım Budist bir devlete götürüyor oluşu ve bu yolla rıza üretmekten
ziyade eski soylu elitlere kalp masajı uygulaması Josef Stalin
liderliğindeki Sovyetler Birliği için bardağı taşıran damla olur.
Moskova’nın siyasi-ekonomik hattına yakın kadrolar, ülkede bir
darbe düzenler. Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde eğitim
görmüş Salçak Toka öncülüğünde Kuular iktidardan indirilir ve infaz
edilir.
Eski bir çiftlik işçisi olan Toka, Tuva topraklarını işgal eden
Çin’e karşı Kızıl Ordu ile birlikte savaşmış, daha sonra Tuva’nın
ordusunda görev almıştır. Ayrıca Stalin’in de oldukça yakınında bir
isimdir. Öldüğü 1973 yılına kadar da Tuva’da ağırlığını korur.
Darbe ile birlikte Tuva Halk Cumhuriyeti’nin tarım ve din
politikasında ciddi değişiklikler yaşanır. Rakamlarla ifade etmek
gerekirse 1929 yılında ülkede toplam 25 Budist manastırı ve
yaklaşık 4 bin Budist rahip-şaman vardır. İki yıl sonra bu rakamlar
ani bir düşüşe geçer, 1931 verilerine göre sadece bir Budist
manastırı, 15 Budist rahip ve 700 civarı şaman kalır.
Değişimi görsel olarak takip etmek istersek eğer Tuva Halk
Cumhuriyeti’nin yıllara göre kullandığı armalara göz atabiliriz.
İlk başlarda orak ve tırpanın yanı sıra Budizm inancında önemli bir
yeri olan Khorlo çarkına rastlıyoruz. Fakat daha sonra her
ne kadar ülkenin geleneksel figürleri ön plana çıkartılsa da Budist
sembollere veda edildiğini görüyoruz.
İkinci Dünya Savaşı’nın artçı sarsıntıları Tuva’da erken bir
dönemde hissedilir. Japonya’nın Çin’den başlayarak Asya’da
yayılmacı bir politika izlemeye başlaması ile birlikte 1937’de
savaş patlak verir. Bu süre içinde Tuva da kendi ordusunu
güçlendirmeye gider, Sovyet subayları Tuva ordusunu eğitir. Nitekim
Almanya’nın Sovyetler Birliği’ni işgal etmesiyle birlikte Tuva da
Nazi Almanya’sına savaş ilan eder. Tuvalılar cepheye yalnız
gitmezler. Bu sürede hazinedeki altın rezervlerinin tamamı
Sovyetler’e aktarılır. Ayrıca Kızıl Ordu’ya erzak olarak
yüzbinlerce hayvan bağışlanır.
Pratik olarak savaş sürecinde
Sovyetler Birliği ile beraber hareket ediş Tuva’yı Moskova’ya daha
da yakınlaştırır. Toka liderliğindeki Tuva, Merkez Komite kararıyla
birlikte 1944 yılında Sovyetler Birliği’ne katılma kararı alır ve
Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir özerk cumhuriyeti olur.
Moskova’nın bunu kabul etmesini sağlayan çeşitli sebepler vardır.
Bunların başında savaşla birlikte Çin ve Moğolistan’ın bölge
üzerinde güncellenen toprak talepleri geliyor. Tuva üzerinden olası
bir gerilimi önlemek adına Sovyetler’in böyle bir karara onay
vermiş olduğunu düşünebiliriz. Çünkü Moskova’nın geçmişte bazı
diğer ülkelerin katılımına onay vermediği de biliniyor.
Tuva Halk Cumhuriyeti deneyimi, üzerine fazla kalem oynatılan
bir konu değil. Hoş, hikayesi ne kadar ‘parlak’ olacaktır bu da bir
tartışma konusu. Fakat sosyalizme geçişte daha farklı koşullara
sahip olan halkların karşılaştıkları, şüphesiz daha fazla ilgiyi
hak ediyor.