Yok, olmuyor; ne yapılsa bulunamıyor bir türlü İstanbul’a yeni bir sembol yapı. En büyük, en gösterişli, en yüksek… Yetmiyor; ne yapılsa boşa çıkıyor.
Neler düşünüldü, neler denenmedi ki?
“Amerika’nın Özgürlük Heykeli var, neden bizim de hoşgörü heykeli olmasın” dendi, Sivriada’ya 110 metre yüksekliğinde bir semazen heykeli kondurmakta arandı çare; tabii ortasına bir restoran uydurulması da unutulmadan. Oysa ada ismini 90 metre yüksekliğinde, piramide benzeyen özgün topoğrafyasından alır. Yapılmış olsaydı, Sivriada bugün yok edilmiş olacaktı.
Ana kubbesinin yüksekliği İstanbul’un 72 milletine (72 metre), kubbe açıklığı İstanbul’un plakasına (34 metre), minarelerinin yüksekliği Malazgirt Zaferi’ne (107,1 metre) göndermelerle dolu, Osmanlı camilerine özenen Büyük Çamlıca Cami, tepenin bir kısmı tıraşlanarak yerleştirildi. Hem tepenin topoğrafyası yok edildi, biçimi bozuldu hem Tarihi Yarımada’nın dünyaca ünlü silueti önemsizleştirildi.
Ya mozaikleri ile ünlü, turizm rehber kitaplarında “mutlaka görülmesi gereken yerler” arasında bulunan, her yıl binlerce turistin ziyaret ettiği Kariye Müzesi’ne ne demeli? Camiye dönüştürüldü, değerli mozaiklerinin üstü yok edildi, İstanbul’un binlerce yıllık kültürel mirası yok edildi.
Modern mimarlığın özgün eserlerinden olan Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) varlığına tahammül edilemedi, önce Barok tarzda yeni bir yapı, sonra depreme karşı güçlendirilecek denildi. En sonunda yıkıldı, yerine “daha çağdaş, alışveriş merkezi ile karışık” yenisi inşa edilmeye başladı.
Asıl konuya girmeden son bir ekleme: Yeni haber, daha geçenlerde ülkenin darbeler tarihinde ilk ele geçirilmesi gereken yerler arasında bulunan 1949 tarihli Harbiye TRT Binası, depreme dayanıklı olmadığı gerekçesi ile alelacele boşaltıldı. Kentin merkezindeki bu özgün yapının akıbeti şu an belli değil.
KÜÇÜK ÇAMLICA TEPESİ RADYO VE TELEVİZYON KULESİ
Bugünün yeni sembol adayı hiç kuşkusuz Küçük Çamlıca Tepesi’nin en yüksek noktasına dikilen yeni radyo ve televizyon kulesi… Yüksekliği 369 metre, tepenin deniz seviyesinden yüksekliği 229 metreyi de eklenirse yarım kilometreyi geçiyor, tam 598 metre.
Kulenin şeklini şemailini beğenirsiniz beğenmezsiniz ama bugüne, çağdaş dünyaya ait bir yapı. Maazallah akıllara cami minaresinden bozma bir kule gelebilirdi. Kule tabii sadece bir kule değil. Ortasında iki restoran, seyir terasları var. 10 bin metrekare bir alana inşa ediliyor, tepenin görünümü değiştiriliyor. Artık Küçük Çamlıca Tepesi, bildiğimiz tepe değil, kulenin tepesi oldu.
Peki, bu çağdaş tasarım İstanbul’un sembolü olabilir mi?
Alışık olmadığımız, çağdaş bir mimariye sahip. Mimarı Melike Altınışık. Kendisi dünyaca ünlü mimar Zaha Hadid’in yanında çalışmış. Belli ki mimari birikimi ve deneyimi buraya dayanıyor. Dünyadaki benzerleri gibi böylesine inşa edilen her yapı bir şeylere benzetilir. Bu, kentin bu yeni eklemeyi sindirme sürecidir. Uzaylıların dünyaya fırlattığı bir toplu iğneye, Star Wars filminin Darth Vader’ine, her hareketimizi izleyen panoptikona benzetenler var. Geçtiğimiz 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında cephesine Türk bayrağı yansıtıldı, ışık gösterisi yapıldı ve bu yanarlı dönerli disko topu kentin gecesine hâkim oldu.
Küçük Çamlıca Televizyon ve Radyo Kulesi, İstanbul’un sembolü olabilir mi bilinmez, bunu zaman gösterecek. Ama boyutları İstanbul’un tepelerine, topoğrafyasına yabancı. Zaten sorun da burada yatmakta. İstanbul’a sembol yaratacağız diye iki Çamlıca Tepesi de yok edildi. Oysa Ortaçağ’dan beri Boğaz sırtlarının muhteşem manzarasının ünü tüm Avrupa’ya yayılmıştı. Bazen de kentin tümü sembol olabilir, iki kıtanın buluştuğu, ortasından Boğaz’ın geçtiği, iki yakada birbirlerine bakan sırtları ile.
Bir de şimdi bakın, o sırtlardan geriye ne kaldı? Belki de İstanbul’u yok ettiğimiz için çaresizce yeni semboller arıyoruzdur?