'Buldozer savar' Hacer Foggo vekilliğe aday!

İnsan Hakları savunucusu, aktivist Hacer Foggo ile seçim sürecini konuştuk. CHP'den aday adayı olan Foggo, "Çalışmak, 'İşte bugün de burayı ziyaret ettim' diye kameraya poz vermek değil. Yoksulla, esnafla tokalaşırken fotoğraf çektirmek, ayakkabısı olmayan bir çocuğun başını okşayarak kameralara bakmakla sorunlar çözülmüyor. Mahallelerde arı gibi çalışacağız" diyor.

Abone ol

DUVAR - İnsan Hakları savunucusu, aktivist Hacer Foggo 24 Haziran seçimlerinde CHP'den aday adayı oldu. 90'lı yıllardan bu yana İnsan Hakları Derneği, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği gibi sivil toplum kuruluşlarında aktif olarak rol alan Foggo, kamuoyunda Roman hakları aktivisti olarak da tanınıyor. Özellikle Sulukule'de yaşanan kentsel dönüşüm sürecindeki çalışmalarıyla adından söz ettiren Hacer Foggo, "Tüm sivil toplumcuların, yoksulların sesi olacağım. Gittikçe yoksullaşan bir toplum var ve bugüne kadar yaptığım gibi çözüm odaklı çalışacağım. Çalışmak 'İşte bugün de burayı ziyaret ettim' diye kameraya poz vermek değil" diyor. Seçim öncesi aday adaylığını konuştuğumuz Foggo, CHP'nin ilk Roman Milletvekili Özcan Purçu ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile 'Roman Eylem Planı' hazırladıklarını hatırlatırken, "Purçu, İzmir milletvekili ama Türkiye’deki her şehre gidiyor. Barınma, istihdam, eğitim ve sağlık alanında birçok sorunu olan bu topluluğun sorunlarının çözümünü bir kişiden beklemek mümkün değil" diyerek alandaki çalışmalarda daha çok insana ihtiyaç olduğunun altını çiziyor.

Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım?

Serbest gazeteciyim. 1989 yılında gazeteciliğe başladım. Yaklaşık 20 yıl gazete, dergi ve radyolarda, söyleşiler, işçi-sendika ve insan hakları üzerine yazılar yazdım. Aynı zamanda hep sivil toplumcuydum. İnsan Hakları Derneği, Çağdaş Gazeteciler Derneği gibi derneklerde uzun süre aktif olarak çalıştım. 2000’li yıllarda İstanbul ve Edirne’de Roman sempozyumu organizasyonunda yer aldım. Eskiden sadece sorunları ile haberlerime konu olan Romanlar Sulukule'de yapılmaya başlanan kentsel dönüşümle birlikte hayatıma girdi ve bir daha da çıkmadı. 2006 yılında Sulukule’ye ilk olarak sevgili Semra Somersan hocamla gittim.

Kendisi orada kadınlarla ilgili bir araştırma yapıyordu. Sulukule Roman Derneği Başkanı Şükrü Pündük ile tanıştırdı beni. Dernek kurmak istiyorlardı. Tüzük yazımında ve bürokrasi için gereken evraklarda yardım ettim ve Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği'ni kurduk. Sulukule'ye adım attığım o günden itibaren, son ev yıkılıncaya kadar orada kaldım. Sonraki yıkım sürecinde tam dört yıl sabah erkenden akşama kadar hemen her gün oraya gittim. Mahallede evine girmediğim kimse kalmadı. Her sabah bir başka ailede kahvaltımı ederdim ya da kahvehanelerde, sokaklarda...

'BULDOZER SAVARCIYDIM'

Mahallenin direnişi yavaş yavaş gazetelerde yer aldıkça akademisyenler, mimar ve öğrenciler de gelmeye başladı. Herkes ne yapabiliriz sorusu üzerine düşünüyordu. O insanları bir araya getirerek Sulukule Platformu’nu kurduk. Bu platformda herkes kendi kendine görev aldı. Ben mahallede “buldozer savarcıydım”. Şaka bir yana akşama kadar mahalleye gelen tebligatlar, zabıtalar ve belediye arasında geçti yıllarım.

Platform’dan, bir arkadaşımız mimardı, tarihi evleri tespit ediyordu. Bir başkası gazetecileri organize ediyordu. Bir diğeri zamanının çoğunu yıkımdan dolayı travma yaşayan çocuklarla geçiriyordu. Funda Oral arkadaşımızın büyük emeğiyle kurulan Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi’nden Tahribad-ı İsyan doğdu. Sulukule sokaklarından hiç ayrılmadım. Kendisi de şimdi AKP’den aday adayı olan Fatih Belediye Mustafa Demir’le onlarca toplantı yaptık, Sulukule yıkılmasın diye. Hak verilmeyen 130 kiracının hak sahibi olması için aylarca Sulukule'de yaşadıklarını ispat etmek için uğraştık.

Nasıl ispat ettiniz?

İnsanların orada yaşadığını kanıtlamak için kaymakamlıktan yıllar önce alınan kömür kaydını arşivlerden çıkartıyordum. Hepsinin hak sahibi olmasını sağladık. Sulukule Roman Derneği Başkanı Şükrü Pündük ile birlikte Avrupa Parlamentosu’na gittik. Sulukule'de yüzlerce basın toplantısı yapıldı. Meclise gittik, yönetmen Tony Gatlif geldi. Sezen Aksu “Sulukulemizi yıkmasınlar” dedi. UNESCO "Bu bir soylulaştırmadır" dediyse de yıkımı durduramadık. Avukatımız Hilal Küey tarafından açılan ve takip edilen Sulukule davalarımız sürüyor. Sulukule mücadelesi, Roman haklarının gündeme gelmesinde ve açılıma giden süreçte çok önemli bir mücadele için başlangıç oldu.

Fotoğraf: Nejla Osseiran

'KENTSEL DÖNÜŞÜM' KAVRAMI HAYATIMIZA ROMAN MAHALLELERİYLE GİRDİ'

Kentsel dönüşümün en yoğun hissedildiği alanlar Roman mahalleleri mi oldu?

Evet maalesef. 2006 yılına dönüp baktığımızda “kentsel dönüşüm” kavramı bizim hayatımıza Roman mahalleleriyle girdi. Dönüşüm, -en zayıf halka, en kırılgan grup oldukları için- Roman mahallelerinde başladı. Sulukule, Kağıthane ve Küçükbakkalköy'de mahalleler bir çırpıda yok edildi. 2006-2010 yılları arasında bu üç mahalle arasında geçti hayatım. Küçükbakkalköy’de Dum ailesinin yıkılan evi için belediye ve rantçılara karşı hukuk mücadelesi verirken Kağıthane'de evi yıkıldıktan sonra bir çadırda soğuktan ölen 6 aylık Zeynep bebeğin sesini duyurmaya çalıştım.

Nasıl bir yol izlediniz?

Bildiğim yöntemlerle; yazarak, çizerek zabıtaların önüne durarak, toplantılar yaparak...

Nedir kentsel dönüşüm Romanlar için?

Bir gün evinizde otururken kapınız çalınıyor. Bir zabıta size bir evrak uzatıyor. Eviniz tapulu ya da tapu tahsis belgeli ya da gecekondu ya da tarihi bir ev olsun, fark etmez: Tebligatta doğduğunuz, doyduğunuz, anılarınızın olduğu ev için kentsel dönüşüm ilan edildiğine dair bir bilgi var. Size gelen bu tebligatın tek nedeni oturduğunuz evin kentin merkezinde olması ve ranta açık olması. Onlar için, sizin ya da ailenizin, akrabalarınızın yüzyıllardır orada oturması bir anlam ifade etmiyor. Mahalle kültürünü yok ediyorlar. Bakkalı, kasabı, manavı, terzisi, sokağında oynayan çocukları, kahvehanesi bir de kapı önlerinde oturan kadınlarıyla bir mahalleyi, sizin ortak alanınızı yok ediyorlar. Bu nedenle kenti yönetenler ve kentin değişimi konusunda karar vericiler, öncelikle kenti oluşturan insanların yaşama hakkına saygı duymalılar. Çünkü kent yönetenlere değil, o kenti inşa eden ve içinde onun mahallesinde yaşayan topluluğa aittir. Yani kentte yapılacak her değişiklik yerel yöneticinin "rant rüyası"ndan çok o kente çakılan her çiviye asılan elbiselerin sahiplerinindir.

.

Barınma konusu Romanların en önemli problemlerinden biri. Bu konuda başka neler söylemek istersiniz ?

Geçen hafta Ümraniye’de bir aileyi ziyaret ettim. Yasemin, hurdacılıkla geçinen ve 2 çocuğunu okutan bir kadın. Evde bulunan her eşya çöpten. Evinin giriş kapısı bile yokmuş. Bir gün hurdaya çıktığında bulduğu kapıyı sevinçle gözleri ışıldayarak anlattı. Günde 10 TL kazanıyor ve yağı şekeri az kullanarak idare etmeye çalışıyor. Sadece Romanlar değil bu durumda olanlar. Binlerce insan var.

Yasemin ve Yasemin gibilere borcumuz var. Devletin bağımsız kurumu olmaktan çıkmış kamu kurumlarını zorlayarak sosyal hizmet tanımının artık ülkemize gerçek anlamıyla yerleşmesini sağlamaya çalışacağız. Biraz da bu nedenle aday adayıyım, Yaseminlerin sesini duyurmak için ve onlarla birlikte çözüm üretmek için... Çözümü oturup Yasemin’in gerçekliğinden yola çıkarak üreteceğiz. 32 yıllık sokak tecrübemle  hazırım.

Roman Açılımı neler getirdi?

2009 yılının Aralık ayında Roman Açılımı oldu. Ben de o toplantılara katıldım. Daha sonra Roman Çalıştayları oldu, 2011 yılında Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak Eğitim Eylem Planı hazırladık. Bu plan maalesef hayata geçmedi.

Neden?

En önemli problemlerden biri Roman çocukların okula devamsızlığı ve okul terkiydi. Binlerce çocuk sosyo-ekonomik nedenlerle okul devamsızlığı yapıyor. Benim her arkadaşıma ve belediye başkanlarına önerdiğim bir model var: Mahallelere çocuk merkezleri açılması.

Bu konuda bir atölye çalışmanız vardı... 

Sulukule'de evlerin yıkım zamanında sabah okula giden çocuklar, işe giden anneler akşam eve döndüklerinde evlerinin yıkılmış olacağı düşüncesini taşıyorlardı. Çocuklar için, gençler için, anneler için büyük bir travmaydı. Biz ilk çocuk atölyesini orada başlattık, sonrasında her tarafa yaydık. Şimdi İstanbul'da bir merkezimiz var. Tekirdağ’da bulunan Süleymanpaşa Belediyesi’nin Aydoğdu’da yaptığı bir örnek çocuk merkezi var. Bu modellerin yaygınlaştırılması gerekiyor.

'ROMAN EYLEM PLANI HAZIRLADIK'

CHP'den seçilen Roman milletvekili Özcan Purçu'nun çalışmaları tabanda nasıl bir etki yarattı?

Özcan Purçu arkadaşımız yıllarca CHP içerisinde çalıştı. 2015 yılı genel seçimleri öncesi, CHP milletvekilleri ve başkan yardımcılarıyla görüştük. İstanbul'da bir toplantı yaptık Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte. Daha sonra birçok kez TBMM'ye gittik, birkaç kez de CHP Grup Toplantısı'na katıldık. Sonrasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'yla görüşmemiz oldu. Nihayetinde Türkiye'deki bir tabu Cumhuriyet Halk Partisi ve Sayın Kılıçdaroğlu sayesinde yıkıldı. Arkadaşımız Türkiye’nin ilk Roman milletvekili oldu. Fakat 6 milyona yakın bir nüfusu olan topluluk için Özcan Purçu’nun yeterli olması mümkün değil.

Purçu, İzmir milletvekili ama Türkiye’deki her şehre gidiyor. Barınma, istihdam, eğitim ve sağlık alanında birçok sorunu olan bu topluluğun sorunlarının çözümünü bir kişiden beklemek mümkün değil. Tam da bu nedenle sayın Kılıçdaroğlu’nun önerisiyle sayın Purçu’nun da içinde yer aldığı bir ekiple CHP için bir Roman Eylem Planı hazırladık. 8 Nisan Dünya Romanlar Günü’nü organize ettik. Şu anda bir seçim süreci var. Bu alana hizmet etmiş aday adayı arkadaşlarımız var ve umarım bütün arkadaşlarımız iyi bir yerde değerlendirilecektir.

Fotoğraf: Nejla Osseiran

'DEVLET KURUMLARI BAĞIMSIZ DEĞİL'

Milletvekili seçilirseniz neler yapacaksınız ?

32 yıldır İnsan Hakları savunuculuğu yapıyorum. Hayatımın 15 yılı da Romanlarla geçti. Tam da bu nedenle sadece Romanların değil; önü tıkanan tüm sivil toplumcuların da sesi olacağım. Hareket edemiyorlar artık. 20 yıl önce yazdıkları raporları tozlu raflardan yeniden indiriyorlar. Şu anda geldiğimiz nokta 20 yıl daha geride. İnsan Hakları, kadınlar ve çocuklar konusunda söyledikleri her öneri anlamını yitirdi. Bu sebeplerle tüm sivil toplumcuların, yoksulların sesi olacağım. Gittikçe yoksullaşan bir toplum var ve bugüne kadar yaptığım gibi çözüm odaklı çalışacağım. Çalışmak 'İşte bugün de burayı ziyaret ettim' diye kameraya poz vermek değil. Yoksulla, esnafla tokalaşırken fotoğraf çektirmek, ayakkabısı olmayan bir çocuğun başını okşayarak kameralara bakmakla sorunlar çözülmüyor. mahallelerde arı gibi çalışacağız arkadaşlarımızla. Örgütleneceğiz. Kadın-çocuk merkezleri kuracağız. İstihdam olanakları yaratacağız. Daha önce hayata geçirdiğimiz, başarılı olduğumuz modellerimiz var.

Devlet kurumları bağımsız değil. Ben ve arkadaşlarım bağımsız olması gereken kurumlara bir partinin değil bir devletin kurumu olduklarını hatırlatacağız.

Mesele haber değil bir toplumun yok oluşu