Halil Altındere’nin Yapı Kredi Kültür Sanat’taki Abrakadabra sergisi İstiklal’in ve Altındere’nin sanatının dönüşümüne işaret ediyor. Altındere’nin heykelleştirdikleri bir yandan günlük yaşamımızın merkezinde olan, bir yandan da klasik anlamda “heykeli dikilesi” karakterler değil.
İstiklal Caddesi’nin dönüşümünü yıllardır tartışıyoruz. Öğrenci kitlesinin başka semtlere çekilmesi, caddenin Körfez ülkeleri turistleri için dev bir alışveriş merkezine dönüşmesi, başta sinemalar olmak üzere kültürel kurumların çoğunun kapanması kolay kolay geri döndürülemeyecek gelişmeler. Buna rağmen cadde son bir yıldır yavaş yavaş eski canlılığına da kavuşuyor. Ancak yeni İstiklal’i nasıl tanımlayacağımız ayrı bir soru. Tam da böyle bir sorunun içindeyken Yapı Kredi Kültür Sanat’ta açılan Halil Altındere’nin Abrakadabra sergisi bize neler söylüyor?
Abrakadabra, Altındere’nin hipergerçekçi balmumu heykelleri başta olmak üzere üç boyutlu işlerini bir araya getiriyor. Altındere’nin heykellerine aşina olanlar onun “ünlü, tanınmış, kahraman” heykellerine karşı sokakta olan, anonim ya da tanınsa da bilinmeyen kişilere odaklandığını bilirler. Çakma çanta satan Afrikalı göçmenin The Monument of an Illegal Street Vendor heykeli, koşu bandındaki birini gösteren Be-Fit, uyuklayan bir müze güvenliğini gösteren Sleeping Museum Guard ya da bir resme odaklanan Art Lover. Altındere’nin heykelleştirdikleri bir yandan günlük yaşamımızın merkezinde olan, bir yandan da klasik anlamda “heykeli dikilesi” karakterler değil. Bunlardan en önemlisi de bir dönem İstiklal’inin simgelerinden olan, tuhaf giysisi ve rozetleriyle bütün gün caddeyi arşınlamış olan Pala Şair.
Bu sergiyi gezerken 2008 yılında Altındere’nin Yapı Kredi Kazım Taşkent Galerisi’nde açtığı “Bunun Bir Sergi Olduğundan Emin Değilim” sergisine dönmemek mümkün değil. Vehbi Koç Vakfı’nın desteğiyle 2007-2010 yılları arasında hazırladığı, küratörlüğünü Rene Block’un, danışmanlığını Melih Fereli’nin yaptığı İstiklal Serüveni Çağdaş Sanat Sergi Dizisi’nin parçası olan sergi “kapalı bir galeriden” ve sergi açılmasından birkaç ay önce hayatını kaybeden Pala Şair’in binanın önündeki balmumu heykelinden oluşuyordu. Bugün özlediğimiz İstiklal’in son yıllarına denk gelen sergi bir anlamda caddenin en renkli kişiliklerinden birini ölümsüzleştiriyordu. Ancak aynı zamanda hem İstiklal Serüveni sergileri, hem de Altındere sergisi Türkiye sanatında bir kırılmaya da işaret ediyordu. Ülkenin kurucu bankalarından birinin sahip olduğu galeri modernist çizgisini bırakıp Hale Tenger, Gülsün Karamustafa, Ayşe Erkmen, Sarkis gibi Türkiye’de güncel sanatın dilini oluşturan sanatçılara alan açmıştı. Bir de üstüne Altındere gibi “İstanbul dışından” gelen, o döneme göre genç bir sanatçı anti-sergi açıyordu.
O zamanlar selfie yoktu, ancak Pala Şair’in heykeliyle fotoğraf çeken İstiklal insanları hepimizin aklında. Hem Pala Şair’e, hem de 90’lar sonrası yeniden şekillenen ve bugün özlemle anılan İstiklal’e veda ediyorduk. Şimdi Pala Şair yeniden İstiklal’de. Ancak maalesef ki cadde üzerinde değil, galeri mekanının içinde.
Altındere de sergiyi kurgularken serginin İstiklal’le olan bağına dikkat çekiyor. “Yapı Kredi Kültür Sanat’ta galerinin ana salonu dışındaki yerler aynı bu caddenin dar ve uzun sokakları gibi koridorlardan oluşuyor” diyor sanatçı. Ve sergiyi kurgularken de koridorları bir sokak gibi algılayıp eserleri de bu şekilde konumlandırdıklarını belirtiyor. “Bu sergiyi gezen insanlar, sokağın bir nevi içeride devam edişini deneyimleyebilir.”
Abrakadabra sergisinin küratörü “İmkansız Değil, Üstelik Gerekli: Küresel Savaş Çağında İyimserlik” temalı 2007 İstanbul Bienali’nin küratörü Hou Hanru. (Bu yazıyı yazdığım sırada yine savaş tartışması yapmamızı ister kötü bir tesadüf olarak değerlendirin, isterseniz de bitmez savaş merakı.) Hanru 2015 yılında da Roma’daki MAXXI Müzesi'nde İstanbul: Tutku, Neşe, Öfke başlıklı Gezi’yi merkeze alan bir sergi düzenlemişti. Kısacası İstanbul ve İstanbul’un son yirmi yıldaki dönüşümünden haberdar bir isim. Ne var ki Abrakadabra bütün bu tartışmaları bir tarafa bırakılarak galeri mekanının içine kapatılmış bir sergi. Hanru’nun bu serginin küratörlüğünü yapacağını öğrendiğimde İstiklal’le direkt olarak bağ kuran bir düzenleme düşünmüştüm/hayal etmiştim. Ancak tam da kamusal alanda yer alması gereken işler mekanın içinde. Altındere’nin belirttiği gibi galeri mekanı sokağa dönüştürülmeye çalışılmış.
Bu noktada hem Altındere hem de Pala Şair on yıl sonra tekrar Yapı Kredi Kültür Sanat’a ve İstiklal Caddesi’ne döndüğünde başka neler göz önünde bulundurulabilirdi diye düşündüm. Altındere Beyoğlu bölgesini ve bölgedeki karakterleri eserlerinde sıkça ele alan bir sanatçı. Bu sergi Beyoğlu’yla ve İstiklal Caddesi’yle daha güçlü bir bağ kuramaz mıydı? Daha kamusal bir sergi olamaz mıydı? Ya da belki tersinden düşünmek gerek. Abrakadabra sergisini, kamusallığını kaybeden, iç mekanlara kapanan İstanbul’un ve İstanbul kültür ve sanat hayatının bir yansıması olarak da görebiliriz.
Altındere sergi kataloğunda Marina Lind’le yaptığı röportajda 90’larda yüksek lisans yapma bahanesiyle İstanbul’a geldiğinde sanat kurumlarının güncel sanatla ilgilenmediğinden ve bir arkadaş çevresi olarak art-ist dergisini çıkarmaya başladıklarından bahsediyor. O dönemin anarşist çizgisini bilenler biliyor. 90’ların sert politik ikliminden bahsedip şunları söylüyor sanatçı: “Böylece tabular bizim çıkış noktamız haline geldi. Tabularla oynayarak sanat yapmaya başladık.”
Belki de Abrakadabra sergisini İstikal’in dönüşümünün yanında bu kuşağın dönüşümü olarak da okuyabiliriz. On yıl önce “Bunun bir sergi olduğundan emin değilim” diyerek sergi mekanını kilitleyen Altındere’nin artık “emin” bir sergi açması…