İktidarın dış politika hamlelerinde “sınırları aşan” ilk adımı Antarktika olmuştu. 2017’de başlatılan proje ile Türk bilim ekibi 2019’da Antarktika’daki Horseshoe Adası’na bayrak dikmişti. 30 ülkenin yaklaşık 100 bilimsel üssünün bulunduğu Antarktika dünyanın bütün coğrafyalarında birbirini yemeye çalışan ülkeler tarafından “barış ve bilimsel araştırma alanı” ilan edilmiş durumda. Türkiye gözlemci statüsünde olduğu bu bölgeye adım atarak, kararlarda etkisi olan “istişari ülke” konumuna yükselmek istiyor. Antarktika adımı aslında iç politik sahada yeterince ses getirmedi. Nihayetinde bilimsel çalışma dışında çekişme alanı değil. Bu nedenle Antarktika için “eyy” ile başlayan cümleler kurulamadı.
Ay’a bayrak gönderme hayali öyle değil ama. Memlekette yaşanan onca soruna rağmen satar. Ay masalı bir süre idare eder etmesine de yakıt bittiğinde ne olacak? Gerçeklerle yüzleşilecek mi? Dışarıda gerçekten zor günler başlamak üzere.
Birincisi, ABD ile yaşanan ve çok önemli tavizler verilmezse daha da büyüyecek sorunlar. S-400’lerle başlayan problem çözülecek gibi durmuyor mesela. Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın “Girit formülü” önerisi de kabul görmeyecek gibi... Zaten niye dursun ki? Memleket içinde her yer NATO toprağı değil mi? Nereye yerleştirilirse yerleştirilsin sonuçta NATO sınırları dışına çıkmayacak. KKTC alternatifi büyük gürültüye neden olur, o nedenle orası da kolay görünmüyor.
“Girit” teklifi bütün bunlardan önce bugüne kadar “geri adım yok, gerekirse Rusya’dan ikincisini alırız” söylemini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan ile “çalıştırmasak da olur” diyen Akar arasında ihtilaf mı var, sorusunu da gerekli kılıyor ama bu sorunun cevabını iç politika üzerine yazanlar bulsun. Bizim alanımıza giren “dış politikanın en azından bu başlığında Erdoğan ile Akar ya da diğer iktidar isimleri ve/veya askeri yetkililer arasında görüş ayrılığı var mı?” sorusu.
ABD ile sorun sadece bu başlıkla kalmıyor. Malum S-400’ler nedeniyle F-35 programından çıkarıldık, parasını ödediğimiz uçakları da alamıyoruz. Burada da çelişkili söylemler kullanıyor iktidar. “Biz çıkarsak F-35 programı çöker” iddialı söyleminden programa geri dönmek ve parasını ödediğimiz uçakları alabilmek için lobi-hukuk şirketlerine para akıttığımız günlere geldik.
Halkbank meselesi nereye varır şimdilik bilinmez, asıl önemlisi, kara bir bulut yaklaşıyor sanki. ABD Kürt meselesinde Suriye’de belki de bugüne kadar hiç kızdırmadığı kadar Türkiye’yi kızdırabilir. Tabii Orhan Bursalı Cumhuriyet’teki yazısında çok önemli bir tahmini ele almış: “İktidar önüne geçemeyeceği bir durum olduğunu kabullenip Suriye’nin kuzeyinde hâkim olduğu bölgelere karşılık Kürt devletçiğine razı olabilir” (1). Bu durumda ABD ile Türkiye arasında “kazan-kazan” formülü hayata geçer ve belki de Biden “Amerikan çıkarları için” Erdoğan yönetimi ile ilişkileri normalleştirebilir. Bursalı’nın tahmini gerçekleşirse ABD istediğini alır da Türkiye alır mı acaba? Böyle bir anlaşma bu kez Rusya’nın “yeter artık” demesine yol açabilir. Böylece ABD istediğini almışken (ki burada Suriye yönetimini de gözardı etmemek lazım) Türkiye umduğunu alamayabilir. Her durumda zarar hanesine yazılacak olasılıklar.
Bir başka olası sorun başlığı ABD ile İran arasında yaşanacak gelişmelere bağlı. ABD nükleer konusunda İran ile anlaşırsa ne âlâ. Anlaşma olmazsa Türkiye için “tercih günleri” başlayacak demektir. Suriye meselesinde olduğu gibi ortalık karışıyor, pozisyon alıp buradan “kârlı çıkmaya bakalım” mı denilecek, yoksa Suriye’de olduğu gibi “komşuluk, etik gibi kavramlar boş, biz pratiğe bakalım” mı?
Bütün bunların üstüne “tekrar birlikte hareket etmeye karar veren” NATO müttefiklerinin Avrupa tarafı Türkiye’ye yaptırım meselesini martta kararlaştıracak. Son dönemde olumlu mesajlar var ama garanti yok. Her an her şey olabilir.
Libya’da Türkiye’nin yakın adamı Fethi Başağa suikast girişiminden kurtuldu. Türkiye’ye yakın denilen Başbakan Dibeybe ise bundan bir süre önce Kahire’de Sisi ile görüştü. Libya’da yaşanan yeni hükümet gibi gelişmelerle ilgili Türkiye’den olumlu açıklamalar var ancak hiçbir şey bitmiş değil, (geçici) hükümetin kurulmuş olması Libya’nın çözüme kavuştuğu anlamına gelmiyor, aksine durum daha da çetrefilli bir hal alabilir ve Türkiye Sarrac’lı günleri arayabilir.
Doğu Akdeniz’de ise şu ana kadar somut bir kazanım elde edilebilmiş değil ve bu durum değişecek gibi görünmüyor. BAE ise Libya’dan sonra Yunanistan tarafından yeni cephe açmış durumda. Yunanistan-BAE arasında işbirliğinin geliştirilmesi için yeni adımlar atılıyor.
Yukarıda adı geçen ülke, blok ve başlıklarla ilgili tek bir olumlu senaryo yok ne yazık ki. Ama biz Antarktika yetmedi Ay’a gideceğiz. Laurel ile Hardy’nin “üstadım zamane gençleri burunlarının ucunu dahi göremiyorlar” derken denize yuvarlandıkları sahne geliyor akla.
1- https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/orhan-bursali/saray-stratejik-muttefik-yalaniyla-abdnin-dumen-suyuna-girer-mi-1815496