Büşra Sanay: Biz ensesti konuşmuyoruz, okuyabiliyoruz

Gazeteci Büşra Sanay, Doğan Kitap’tan çıkan “Kardeşini Doğurmak” kitabında Türkiye’deki ensest gerçeğine yakından bakıyor. Enseste uğrayanlar ve konunun uzmanı kişilerle yaptığı görüşmeler, Türkiye’de konuşulması yasaklı bu konuya dair birçok gerçeği ortaya döküyor.

Abone ol

DUVAR - Ensest, Türkiye’de yasaklı bir kelime. Son zamanlarda buna dair çok fazla haberle karşılaşıyor olsak da aslında toplumun pek de açıkça konuşmadığı bir konu. Çocukların, karşısında çoğunlukla sessiz kaldığı, zaten çoğunlukla da bu yüzden istismar edildikleri bir konu. Tarihi neredeyse insanlık kadar eski, dünyada yaşanan, tartışılan ve de kökten çözülemeyen bir mesele. Adeta insanlığın defosu. Bizim toplum olarak en son ünlü bir isim üzerinden tartıştığımız fakat öncesinde Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun ve Federasyon Başkanı Canan Güllü’nün çalışmalarını hiçe saydığımız bir konu. TKDF, üzerinde incelikle çalıştıkları Türkiye’nin Ensest Atlası’nı karşılaştığı engeller yüzünden açıklayamadı ama aslında tüm gerçeği ortaya çıkaran bir rakam gizli kalamadı: yüzde 40, Türkiye’deki ensest oranı...

CNN Türk ekranlarından tanıdığımız Büşra Sanay, 2015 yılında Canan Güllü ile yaptığı röportajıyla 'ensest' konusunu açıkça konuşmaya cesaret etti. Haber, o dönem çok ses getirdi ve yılın en çok okunan haberlerinden biri oldu. Yurtdışında üniversitelerde okutuldu, üzerine tartışıldı. Büşra Sanay, Canan Güllü ile yaptığı söyleşi sayesinde açtığı bu yolda yürümeye, Türkiye’nin ‘halı altına süpürdüğü’ 'ensest' gerçeğini ulaşabildiği mağdurlarla görüşerek devam etti. Sanay’ın istismara uğrayanların yanı sıra,  yakınları, sosyologlar, psikologlar, doktorlar, öğretmenler, avukatlar ve adli tıp görevlileri gibi konunun uzmanı birçok kişiyle yaptığı görüşmeler “Kardeşini Doğurmak” kitabında bir araya geldi. “Kardeşini Doğurmak”, 'ensest' gerçeğini ortaya dökmekle kalmıyor, toplumun bu konuyla ilgili bilinçlenmesi için de ulaşabildiği tüm kaynakları, son derece anlaşılır bir şekilde okura sunuyor. “Kardeşini Doğurmak”, okuması güç fakat mutlaka okunması gereken, mühim bir çalışma. Büşra Sanay’la “Kardeşini Doğurmak” kitabını ve ensest gerçeğini konuştuk.

Büşra Sanay

Kitabı hazırlarken çok ağır hikâyeler dinlediniz. Çok acılı insanlarla karşılaştınız. Bu duruma bu kadar yakından bakmak kolay değil. Şimdi nasılsınız?

Aslında biraz toparlanma sürecime girdim. Her ne kadar ben dışarıdan bakan bir göz olsam da belli bir süre içinde o kadar çok insanı dinleyip o kadar çok hikaye duyunca çok da dışında kalamadığımı gördüm. Hiç farkında olmadan, dinlediğim şeyler bilinçaltıma gitmiş. Onlar şimdi biraz daha ortaya çıkıyor. Hiçbir zaman yaşayan kadar olmayacağım ama tabii ben de biraz ezildim, kötü süreçler geçirdim. Elimden geldiği kadarıyla, onları dinlediğim kadarıyla elimi taşın altına sokup bulabildiğim pislikleri çıkartıp yazmaya çalıştım.

Bu kitap için nasıl yola çıktınız?

Bu sadece Türkiye’de olan bir şey değil. Bu, insanın olduğu her yerde yaşanan bir şey, dünyanın her yerinde büyük bir yara. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü ile yaptığımız röportaj 2015 yılının en çok okunan 11’inci haberi oldu. Neden bu kadar çok okundu? Acaba yaşayanlar neler yapabilirim diye mi okudular ya da istismar edecek kişi bunun yolunu acaba buradan bulabilir miyim diye mi okudu...

Sonrasında mağdurlarla röportaj yapmaya başladım ve her mağdur röportajı CNN Türk'ün internet sitesinde yayınlanmaya başladıktan sonra bana sürekli mailler gelmeye başladı. E bunu internette yazıp yayınlıyorsun ama ertesi gün internete girdiğin anasayfada başka şeyler çıkıyor. Bu hikâyeler ve buna çözüm getirecek şeyler tek bir yerde bulunsun istedim. Sosyoloğu var, hakimi var, psikoloğu var, adli tıpçısı var. Çok acı bir kitap ama aynı zamanda insanlar biraz bunun alt metnine inip okurlarsa bir minik ilacını da bulabilecekleri bir kitap. Zehri ve panzehirini birlikte vermeye çalıştığım bir kitap.

Problemi gerçekten çözmek için –eğitimse eğitim- nereden başlamak gerekiyor?

Bunun eğitimle bir alakası yok. Çünkü çok iyi eğitimli babaların kızlarını kaç yıldır istismar ettiğini bildiğim dosyalar var. İyi eğitim, dürtüleri kontrol edebilen şeyler değil. Kitapta bir nörologla da röportaj var. Ona şunu soruyorum: aklımız bütün dünyayı yönetebilecek güçte ve kuvvetteyken dürtülerin yanında bu kadar mı güçsüz kalabiliyor? O şehvet anında beyin nasıl bir kimyasal salgılıyor? Teknik anlatımı var. O hekim bitkiler arasında bile ensest olduğunu söylüyor. Aslında yapılacak şey belli. Öncelikli olarak annenin çocuğu koruması gerekiyor. Çocuğun gönderebileceği şifreleri iyi okuması gerekiyor. Bu da zaten anne ve çocuğun arasındaki iletişimin çok kuvvetli olmasından doğabilecek bir şey. Eğitim evde başlar. Özel bölgelerine kimlerin dokunup dokunmayacağını, ki annenin bile bir yaştan sonra yardımcı olmayacağını, çok ihtiyaç duyarsa ona yardımcı olabileceğini öğretmesi gerekiyor. Yani iş, okul yaşına gelene kadar çok eğitim verilmesinden geçiyor. Eğer anne ya da baba, bu eğitimi vermeyi bilmiyorsa, bir uzmandan destek almaları gerekiyor.

Ensest yasaklı bir kelime. Bu kelimeyi yasaklayan merci de devletken, toplumdaki rehabilitasyon yolları kapatılmış olmuyor mu?

Bahsettiğimiz şey cinsel dürtü bozukluğu. Bir taraftan çocukken istismara uğrayıp tam da sizin söylediğin gibi, tedavi edilmediği ve rehabilite edilmediği, travmalarla büyüdüğü için istismara uğramış çocuk büyüdüğünde istismarcı bir babaya dönüşebildiğini uzmanlar söylüyor kitapta. Fakat bunu kabullenmiyorlar.

Kötü bir şey yaptığını düşünmüyor mu?

Düşünmüyor. Zaten yapmadığını söylüyor. Cezaevi psikologlarıyla görüşmelerim var. “İstismardan cezaevinde yatan ve sizinle görüşmek için dilekçe yazan, istismar etmiş kişiler sizinle hangi taleple görüşüyorlar?” diye sordum. Psikoloğa, "Uykum düzenli değil, bunu nasıl düzenleyebiliriz?" gibi sorularla geliyorlar. Yaptıkları şeyle ilgili, “Ben böyle bir şey yapmıştım, ama bu bir travma ve ben bundan kurtulamıyorum. Bu yüzden uykularım bozuk” diyorlar mı? Hayır. Çünkü zaten kabullenmiyorlar. Ben kendileriyle de görüşmek istedim cezaevlerine girip ama kabul etmediler.

Kardeşini Doğurmak - Türkiye'de ensest gerçeği, Büşra Sanay, 372 syf., Doğan Kitap, 2018.

'ENSEST İNSANIN OLDUĞU HER YERDE VAR'

Biz ensesti neden Güneydoğu bölgesine mal ediyoruz? Bunun altında politik bir dürtü mü var?

İnsanlar öncelikli olarak bunun eğitimle ilgili olduğunu düşünüyorlar. O yüzden eğitim Doğu’da ve Güneydoğu’da Batı'da olduğu kadar yüksek düzeyde olmadığı için oranın yaftalanması belki biraz daha kolaylarına geliyor olabilir. İkincisi, ulaşılan insanlar, sadece kapıları çalınan insanlar. Kapıları çalınıp sorulmayan milyonlarca insan var. Dolayısıyla rakamlar herkesi kapsayabilen ve net tabloyu ortaya çıkartabilecek rakamlar değil. Türkiye’nin her yerinde var. İstanbul’da yok mu? O kadar çok var ki! İnsanın olduğu her yerde olan bir şey bu.

Biz ne kadar yüzleşiyoruz, dünya ne kadar yüzleşiyor?

Finlandiya yüzleşebilen ülkelerden biri. Programlarda enseste maruz kalmış insanlar çıkıp yüzlerini saklamadan ve ses renkleri değiştirilmeden neler yaşadıklarını orada anlatabiliyorlar. Çünkü oradaki insanlar biliyor ki onlar utanılacak bir şey yapmadı. Onlar mağdur edildi. Biz arkadayız, çünkü biz bunu konuşmuyoruz bile. Neden az önce bahsettiğim röportaj 2015 yılının en çok okunan haberlerinden biri oldu? Çünkü biz ensesti konuşmuyoruz. Biz ensesti okuyabiliyoruz. Dolayısıyla, alacağımız çok fazla yol var.

Gündüz kuşağındaki kadın programları son zamanlarda bu tür birçok vakanın ortaya çıkmasında ve toplumun bununla yüzleşmesinde bir araca dönüştü. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

İstendiği kadar üstü kapatılsın her yerden çıkıyor. Geçenlerde Esra Erol’un programında çıkmış böyle bir olay. Çocuk babasını arıyor, yıllar sonra ve dayısı babası çıkıyor. Ve çocuğu evlatlık verdikten sonra o abi, o kız kardeş ve o baba aynı evin içinde yaşamaya devam ediyorlar. İstendiği kadar konuşulmasın, mesela sen-ben bunu yaşamadık ama çıkalım sokağa, bir kişiye soralım böyle bir şey duydunuz mu, mutlaka duyan çıkıyor. Adının ensest olduğunu bilmeyebiliyorlar ama mutlaka bunlar yaşanıyor.

Üniversite öğrencileri üzerinde yaptığınız anketten bahseder misiniz?

Üniversite öğrencilerini seçmemdeki sebep, Türkiye’nin her yerinden gelen profillerin bir çatı altında buluşuyor olmasıydı. Tıp fakültesi, hukuk fakültesi, iletişim fakültesi öğrencileri, tüm bunlardan bağımsız güzel sanatlar... Bir de edebiyat fakültesi. Yani yarın, cezayı verecek, çocuklara raporları yazacak, medya ayağını oluşturacak ve de öğretmen olacak insanlar bunlar. Merak ettim, ensestle ilgili ne biliyorlar? Başına böyle bir şey gelmiş birilerini tanıyorlar mı? En ilgimi çeken şeylerden biri, nereye başvurması gerektiğini bilmiyor bu çocuklar. En çarpıcı sonuçlardan bir tanesi de bence –çünkü haberlerden gördüğümüz kadarıyla, imam hatiplerden birçok istismarcı çıkabiliyor- istismarı neyle alakalı gördükleriyle ilgili. Çocuklar bunu dinle alakalı bulmuyorlar. 2023 kişi üzerinde yapılan bir araştırmada yüzde 16,5 çıktı. Diğer şeylerle alakalı olduğunu düşünüyorlar. Bir hastalık olduğunu düşünüyorlar ama uzmanlar da bunun bir hastalık olduğunu düşünmüyorlar. Buna bir hastalık olarak yaklaşmak zaten cezai ehliyeti düşürüyor. O zaman hastaneye gitsin ve tedavi görsün. E, yine dışarıda olacak! Çocuk hala tehlikede olacak.

'CEZALAR CAYDIRICI AMA UYGULANABİLİRLİĞİ YOK'

Eskiye kıyasla, son zamanlarda bu davalar nasıl sonuçlanıyor?

Biraz daha farkındayız herhalde ama böyle haberler olduğunda, sosyal medyadan çok fazla tepki gösterildiğinde salıverilen bir istismarcının o kadar yüksek tepkiden sonra içeri alındığını hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla etkili.

Yeni yetişmekte olan hukukçulardan, doktorlardan ümidiniz var mı? İlerleyen günlerde sizce biz bu meseleyi çözebilecek miyiz?

Bu aslında çok çözülebilir bir mesele olmayabilir. Çünkü yüzyıllardır var olan bir şey olduğu için çözümü çok mümkün gelmiyor bana. Burada, çok daha fazla konuşarak ve ortaya çıkmasını sağlayarak mağdur olan insanların aslında suçlu ve yalnız olmadıklarını, utanmamaları gerektiğini onlara hissettirerek daha çok ortaya çıkıp anlatmaları. Fakat çok çeşitli sebeplerden susuyorlar. Anneleri de susuyor, çocuklar da susuyor ki çocukları tercih etmelerinin en büyük sebebi zaten çok kolay kandırabiliyor oluşları. Bir diğer taraftan risk grubu, engelliler. Doktorların daha dikkatli olması gerekiyor. Hukukçuların çok daha dikkatli olması gerekiyor. Cezalar caydırıcı değil mi, arttırılsın mı diye konuşuyoruz. Aslında cezalar caydırıcı ama bunun uygulanabilirliği yok. Üstüne iyi hal indirimi eklenince bunlar nasıl ortaya çıkacak? Yatacak-çıkacak sonra çocuk tekrar tehlikede, annesi tehlikede.

'İFŞA EDİLMELİLER'

Kitapta görüşlerine yer verdiğiniz bir uzman Amerika’da uygulanan ifşa mekanizmasından söz ediyor. Bu, bizde uygulanabilirliği mümkün olan bir şey mi?

Amerika örneği benim de gerçekten tuttuğum bir örnek, keşke Türkiye’de de olsa. Amerika’da bir istismarcı cezaevine giriyor, cezasını çekip çıktıktan sonra mesela aşağı mahallede oturuyor. Ben de oradan ev tutmak istiyorum. Ben o sokakta cinsel istismardan yatmış birinin oturduğunu, hangi evde hangi dairede oturduğunu biliyorum. Bu Türkiye’de çok olabilirmiş gibi gelmiyor bana. O kişiyi koruyamazlar. Çünkü evine hücum edilir, öldürülebilir, dövülebilir. Ama ifşa bence çok doğru. Bu insanlar neden bunu çocuklara yapıyorlar? Çocukların konuşmayacağını düşündükleri için. Dolayısıyla ifşa olmaktan korkuyorlar. O zaman ifşa edilmeliler. Çünkü cezasını çekip çıktıktan sonra o kişi bunu tekrar yapmayacağının bir garantisi yok. O da bunun garantisini veremez. Bu arada Amerika’da istismardan yatan kişiler çıktıklarında okul servis şoförü olamıyorlar, okullara belli bir mesafeye kadar yaklaşamıyor, okullarda hademe olamıyorlar. Öğretmen olamıyorlar. Son dönemde komisyondan çıkacak kararlarda buna benzer bir şeyler olacak gibi geliyor bana.

Komisyondan ümidiniz var mı peki?

Bu konuyla ilgili çalışma yapılıyor olması büyük bir ümit. Ne çıkacağını görmek lazım. Ümidim var çünkü yeter ki bu konu konuşulsun ama sahada olan insanlarla biraz daha konuşulması gerekiyor. Komisyondan çıkacak fotoğrafı etkileyebilecek bilgiler verilebilir.

Sahada karşılaştığınız görevlilerin yeterlilik düzeylerini nasıl buluyorsunuz? 

Kamuda çalışanlar bunu gördülerse şikayet etmek zorundalar. Yoksa cezası var. Cezası olduğu için biz son dönemde bunları duyuyoruz. Öğretmenlerden çok şikayet geliyor. Konuştuğum öğretmenler gerçekten bilinçliler, hiç kıyamıyorlar öğrencilerine. İletişimleri kuvvetli. Doktorlar da biraz daha ilgili olabilirler. Benim konuşmak istediğim, görüştüğüm kişiler öğretmenler kadar çok ilgili gelmediler bana. Doktorlara da çok vaka geliyor, onlar da çok şikayet ediyorlar ama anladığım kadarıyla eğitmenler daha çok arıyor.

'NE OLUR, KADINLAR GÜÇSÜZ OLMASINLAR' 

Peki, anneler ne yapmalı?

Anneler çocuklarıyla aralarındaki iletişimi ne olur güçlendirsinler. Çünkü oradan gelen kopukluk aslında çocuğu susturuyor. Annesiyle iletişimi kuvvetli olursa o çocuk susmuyor. Ne olur kadınlar güçsüz olmasınlar. Evdeki erkeğe muhtaçmış gibi yaşamasınlar. İşe gitmiyor olabilir, herhangi bir geliri olmayabilir. Ama kadının dik durması lazım. Çünkü çocuğu koruyan kişi annesi.

Son olarak, kitabınızın konusunu öğrenince imza günlerini iptal eden AVM’ler oldu.

Evet, maalesef. Oluyor öyle. Bu beni çok şaşırtan bir durum olmadı. Ama anlamakta da güçlük çektim. Madem böyle bir şey ortaya çıkmış. Siz de insansınız. Belki ebeveynsiniz. Neden bunu okuyucuyla yan yana gelip bunu konuşmam tehlikeli bulunuyor? Gerçekten anlamıyorum. Buna yol verilmesi gerekiyor. O ilkti ama son olmayacak. Ama bu beni susturabilecek bir şey değil. Ben gerçekten sonrasında susturulmak için böyle bir çaba içine girmedim. Çünkü sustuğunda kanatan bir şey bu insanların yaşadıkları. Sosyal medyada onların adını neden açıklamadığım çok soruldu. Açıklamak istemedim çünkü orada herhangi bir karmaşaya yol açmak istemedim. Söylemememdeki sebep, kitabın konusunun gölgelenmemesi. Biz gelin bunu konuşalım. Buna nasıl çözüm bulabileceğimizi konuşalım.