Tam oturmuş yabancı düşmanlığı üzerine yazacaktım. Okuduğum bir istatistikten yola çıkarak diyecektim ki, ülkenin yüzde 96’sı şu veya bu biçimde yabancı düşmanıyken diğer bütün problemler küçük görünüyor gözüme. Diyecektim ki, hele yabancı düşmanlığına en uzak insanlar olan İnsan Hakları savunucuları 'Tanrıların Arabaları' düzeyinde suçlamalarla tutsak edilmişken. Diyecektim ki yüzde 96’sı yabancı düşmanı olan bir ülkede HDP yüzde 13.2 almış ne olur, AKP yüzde 50 almış kaç yazar? Oylar kampanyaya, projeye, belagate bakar. Yabancı düşmanlığı daha derinlerde…
Düşünsenize, Brezilya gibi Türkiye'yle hiç bir alakası bulunmayan, en yaratıcı sağcının bile tarihte yapılan hiçbir adaletsizlikten sorumlu tutamayacağı bir ülkeye bile olumsuz bakanlar üçte ikiden fazla.
Bunları yazmaya hazırlanırken önüme bir rapor düştü. AÇEV hazırlamış. Linkini yazının sonunda bulabilirsiniz. Türkiye’de Babalığı Anlamak Serisi’nin birinci kitapçığı: Türkiye’de İlgili Babalık ve Belirleyicileri.
Birden yabancı düşmanlığı kadar ürkütücü bir tablo daha belirdi önümde: Babalar. Ve tabii bütün babaların erkek olması...
Rapor, babaları kategorilere ayırmış. Yüzde 35 ile en büyük grup geleneksel babalar: “Değişime kapalı, otoriter ve çocuklara mesafeli bir babalık.” Yüzde 28’lik ikinci grup yeni geleneksel babalar çok eğlenceli: “Erkeklik tutumlarıyla geleneksel babalara benzeyen, ancak kız çocuklarıyla olan ilişkilerinde bu gelenekselliği aşmaya başlayan ve onlarla yakın ilişkiler kurmaya çalışan babalar.” Anlaması kolay değil. AÇEV’in bu araştırmasına katkıda bulunan ve aynı konuda bir dizi araştırma daha yapan Yaşama Dair Vakıf’ın yöneticisi Ulaş Tol’u arayıp sordum, nasıl olur bu diye. O da sonraki raporlarda bunu daha detaylı incelediklerini söyledi ve ekledi: Geleneksel babalar için asıl zor olan kız çocuklarla ilişki kurmakmış. O yüzden geleneksel babanın, yeni geleneksel olmasında kız çocuk faktörü çok önemliymiş. Aynı faktör, bu konuda başka pek çok şeyde de ayırt ediciymiş.
Hevesli babalık yüzde 23: “Geleneksel babalık algısı taşıyan ama kendi tercihi ile “ilgili babalık” davranışları sergilemeye başlayan ve aslında toplumdaki dönüşümde önemli rol oynayan babalar, 'arada kalmış erkeklik' kategorisinde tanımlanmıştır.”
Buraya kadar öksürük taşından medet uman ortalama muhafazakârdan ileri gidemedik aslında. Muhafazakâr derken de kelimeyi siyasi değil, gerçek anlamıyla kullanıyorum. Ne Marksist, “demokratik laik” babalar tanıyorum çocuğunu nasıl tutacağını bilmeyen.
Ancak buradan sonrasında bir miktar umut var. Gayretli babalık yüzde 12: Geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin aksine davranan ama bu davranışları biraz da zorunluluk ile yapan babalar.
Şimdi gelelim beni çarpan, tahmin etmesi zor olmasa da umutsuzluk denizine atan rakama. Normal, sıradan, kıytırık, sadece olması gerektiği gibi olan babalığın oranına bakalım. Bir dakika, o orana bakmadan önce adından ipucunu kapalım. Raporu hazırlayanlar, bu aslında işin normalini oluşturan, hatta hâlâ bir miktar eksik kalan gruba haklı olarak çizgidışı babalık demişler. Ve şöyle tanımlamışlar: “Toplumsal cinsiyet rolleri bakımından tamamen 'eşitlikçi erkekler' ise babalık deneyimini önemseyen ve çocuk yetiştirme konusunda kendilerini geliştirmek için de uğraşan “çizgi dışı babalar” olarak isimlendirilmektedir.”
Buyrun size oran. Yabancı düşmanlığı oranı neymiş ki? Bu babaların toplam katılımcılar içerisinde oranı yüzde 0,9.
Yani her yüz babadan biri bile olması gerektiği gibi bir baba değil. Kısmen endişe yumağı, genellikle beceriksiz, cezacı, çok bilmiş, her durumda epeyce bir erkek oğlu erkek...
Aynı araştırmanın otuz sene öncesinde yapılması durumunda o oran muhtemelen yüzde 0.1 filan çıkardı.
Yani yolda, otobüste, bakkalda, pazarda, otobüste, okulda, mecliste, camide, akademide, adliyede, her yerde ama her yerde gördüğünüz insanların neredeyse hiçbirinin babasıyla normal bir ilişkisi olmamış. Babası bu yahu. Ebeveynin yarısı.
Araştırma başka şeyler de söylüyor tabii. Bir bukle vereyim ben. Ama siz tamamını indirip okuyun bence.
Konu doğrudan erkeklikle ilgili. Kadınlar ve erkeklerin berabere mücadele etmesi gereken erkeklik klişeleriyle. Karikatürize edersek: Çocuğunun bokunu temizlemekten aciz ama namus temizlemeye pek meraklı. Mevcudiyetinin yegane temeli biyolojik bir uzantı üzerine kurulu bu erkek formu nasıl yetişiyor? Nasıl oluyor da baba konuyla bu kadar ilgisiz olabiliyor. Üstelik bu erkeklik marazlarından kadınlar da sorumlu. Neticede erkekler yetiştirmiyor diğer erkekleri. Ortalama bir erkek eser, kükrer, üfürür filan ama önce annesi, sonra karısının bakımı altındadır.
Rapordan benim anladığım, erkeklerin işbölümünden anladığı çocuklara neyin doğru olduğunu dikte etmek ve tabii cezalandırmak. Çok detay var tabii de benim en çok kalbimi kıran şu oldu. Şöyle sormuşlar: Son bir ay içinde çocuğunuzla aşağıdakilerden hangilerini yaptınız? (0-10 yaş). Yüzde 78,5’u “Birlikte televizyon izledik” demiş. Külliyen edilgen olduğun bir faaliyeti tek başına yapmakla bir stadyum dolusu insanla beraber yapmak arasındaki fark her neyse durum çok acıklı. En üstte bu var. Bir altında çok şükür yüzde 73,8 ile sohbet ettik var. Ama durun bir dakika. Sohbet demek ne demek? Tabii ki necip Türk erkeği pek çok şeyi olduğu gibi sohbet konusunu da yanlış anlamış. Rapordan aktarıyorum: Birçok baba çocuğu ile sohbet etmeyi sanki çocuğuna bir hayat dersi vermek, kendi öğrendiklerini paylaşmak için bir fırsat olarak algılamaktadır.
Yani ortada sohbet mohbet yok. Nasihat seansları var. Yanlış anlama bu kadar da değil. Babalar şiddet ne demek onu da bilmiyor. Ciddi bir kısmı çocukları söz dinlemediğinde “şöyle bir vurmanın” çocuğu dövmek anlamına gelmediğini söylüyor. Öyle ya, ağzını burnunu kırmak lazım dövmek için.
Peki kucağına alamıyor, kakasını temizleyemiyor, sohbet edemiyor, ceza ve akıl vermek dışında iletişim kuramıyor, ne halt etmeye baba oluyor?
Burası da şaşırtıcı. Hepsi bu koşullara rağmen baba olmaktan pek memnun.
Katılımcıların yüzde 94’ü “Baba olmak bana keyif veriyor”, yüzde 93’ü “Baba olmaktan zevk duyuyorum” ifadelerine katılmıştır. Katılımcıların büyük bir çoğunluğu çocuklarının babası olmaktan gurur duymaktadır (yüzde 93).
Çok acayip değil mi? Ben de vaktinde epey popüler internet siteleri işlettim. Orada erkeğin paradokslarla dolu dünyasını kurcalamak için anketler yapar, ibret alır, eğlenirdim. Misal: “Çokeşlilikten yana mısınız?”. Ezici çoğunluk cevap veriyor: Evet. Birkaç gün sonra sadece evet diyenlere soruyorsunuz: “Evleneceğiniz kadında bekaret arar mısınız?”. Cevap yine evet. Bahçeli matematiği.
Bu erkeklik halinin acizliği konuşmakla tükenmez. Soruya bakın: “Çocuğunuzun tırnaklarını kestiniz mi hiç?” Elbette kesmemişler. Yahu bu ülkede kendi tırnaklarını annesine yahut karısına kestiren bir yığın baba yaşıyor.
Zaten söylemişler de ağızlarıyla bunu: Katılımcıların önemli bir çoğunluğu (yüzde 78) kadınların tabiatları gereği erkeklerden daha güçsüz ve duygusal olduğunu söylemektedir. Katılımcıların önemli bir çoğunluğuna göre kadın gerektiğinde kocasına karşı sessiz kalmasını bilmelidir (yüzde 66). “Erkek olmanın en önemli özelliklerinden biri gerektiğinde sözünü dinletebilmektir” diye düşünenlerin oranı da yüksektir (yüzde 65).
Peki, bu erkekler çocuk yapmasın mı?
Ulaş Tol, bugüne kadar yaptıkları araştırmalara dayanarak erkeklerin erkeklik musibetlerinden en fazla uzaklaştıkları zamanın babalık zamanları olduğunu söylüyor. Baba değilken daha tehlikeliler yani.
İyimser olabileceğimiz tek şey işlerin iyiye doğru gidiyor oluşu. Ulaş Tol’a göre durum göründüğünden bir tık daha iyi. Çünkü pratik söylemden önce gidiyor. Yani evlerde pratik durumun bir miktar daha iyimser değerlendirilebileceğini, bunun araştırmalara yansımasının zaman alacağını ve babaların durumunun eskiye göre daha kabul edilebilir olduğunu söylüyor. Zaten bu yüzden AÇEV’in ve kendilerinin babalık konusuna bu kadar önem verdiklerini söylüyor.
Müsaadenizle bir eski yazımla bitirmek istiyorum: Bütün babaların erkek olması bir tesadüf olabilir mi?
Raporun tamamı için Türkiye’de Babalığı Anlamak Serisi - 1 / Türkiye’de İlgili Babalık ve Belirleyicileri.