Büyük takım taraftarı olmak zor. Muhtemelen diğer ülkelerde de
bize benzer bir durum vardır ama buralı olduğumuz için bu zorluğu
yakinen hissediyoruz. Çevremizde fazlasıyla örnek olduğundan,
-teşbihte hata olmaz- otoriter bir iktidarın mensubu olmaya
benzetiyorum, büyük takım taraftarı olmayı.
Diyelim çok güçlü bir iktidarınız var; devlet kurumlarını, özel
teşebbüsleri, medyayı kontrol edebilecek denli güçlü bir iktidar.
Tüm bu güce rağmen bu iktidarın ikna edemediği ya da
uygulamalarının kafasına yatmadığı bir kesim olacaktır. İktidarsa
bu tip yurttaşlarını kendi varlığı ve gelişimi için bir engel,
öteki ya da düşman olarak görür, ilan eder ki hegemonyası mümkün
olan en az sarsıntıyla devam etsin.
HUZURSUZ RUH HALİ
Büyük takım taraftarları için de hayat üç-aşağı beş yukarı böyle
biraz. Ülkedeki futbol ekonomisinin ürettiği paradan, hakemlerin
takdir haklarından, arkalarındaki medya gücünden en fazlasını
almalarına rağmen bir türlü aradıkları huzuru bulamıyorlar.
“Birlik” demek olan lig organizasyonunu var eden diğer takımların
kendi takımları karşısında futbol oynamaya çalışmasını hoş
karşılamadıkları gibi. Onlara engel olan her takımı kendileri için
art niyetli bir unsur, yani düşman gibi algılıyorlar. İstanbul'da
çokça duyarız bir Anadolu takımına karşı söylenen şu sözleri: “Kaç
para aldınız?”, “Şampiyon mu olacaksınız?” vb...
Sözün özü, her türlü imtiyaza, tekele, hegemonyaya sahip olsalar
da ne iktidarlar, ne de büyük takımlar hiçbir zaman mutlu
olamıyorlar. Olsalar bile bu çok kısa bir süreyi kapsıyor. İstanbul
boğazından geçen gemilerle mutsuz olan bir yalı sahibi gibi sahip
olduklarına değil, yaşamın sürmesi için varolması gereken şeylere
kafayı takıyorlar. Zaten hayat zor, bir de bu stresle yaşamak
zorunda kalıyorlar...
FENERBAHÇE'NİN KAZANAMAMASININ NEDENİ BELLİ
“Herkesi yeneriz ama hakemleri yenemeyiz” diyen Aykut Kocaman
düşündürdü bunları. Fenerbahçe, evinde Gençlerbirliği ile oynuyor.
Tek tek saymaya gerek yok, her türlü avantaja ve şansa sahipler.
Rakipten çok daha iyi oynamalarına, birçok gol pozisyonuna
girmelerine ve maç öncesi çoğu kişini fark beklentisine rağmen maç
2-2 bitiyor. Kocaman, savunmada kronik hale gelen hataları, gol
atma konusundaki beceriksizliklerini, oyun üstünlüğü ve akıcılığı
konusundaki eksiklerini bir yana koyup işi sadece hakemlere
yüklüyor.
Futbol programlarında ise Fenerbahçe'nin çok iyi oynadığı ve
takımdaki eksik oyuncular konuşuluyor. Fakat rakip Gençlerbirliği
de çok önemli eksiklerle sahada yer aldı. Üstelik
kırmızı-siyahlıların öyle bir teknik yönetimi vardı ki o akşam,
maça garip bir 5'li savunma düzeni ile başlayıp, bunu 24'üncü
dakikada yaptığı oyuncu değişikliği ile 4'lüye çevirip, 28'inci
yaptığı bir diğer oyuncu değişikliği ile yine bir başka düzene
geçen, maçı kaybedecek her türlü hamleyi rakibi için kendisi yapan
bir teknik yönetim. Buna rağmen Fenerbahçe bu maçı kazanamıyorsa
sorun ne hakemlerde, ne de rakip takımda...
PUAN KAYIPLARI BAŞAKŞEHİR'İ ŞAMPİYONLUĞA BİR ADIM DAHA
YAKLAŞTIRDI
Garip bu hafta aslında kazanması beklenen kimse kazanamadı;
sıralamada kendinden aşağıda bulunan bir takıma karşı galip gelen
tek takım Kayserispor oldu. Diğer maçlarda ya alt sıradaki takım
kazandı ya da maçlar berabere bitti.
Başakşehir, şampiyonluk için gerekli puan barajı ne kadar
düşerse şansını o kadar artırıyor. Bu hafta rakip Konyaspor'a oyun
olarak teslim olsalar da aldıkları 1 puan önemliydi. Üstelik bu
denli teslim oldukları bir maçta son dakikaya kadar rakibe ciddi
bir şans da tanımadılar. Konya'nın maçın sonunda golü bulması,
üstüne kiralık futbolcusu Orkan'la kullandığı frikiğin direkten
dönmesi, aynı pozisyonda aynı oyuncunun ikinci şut şansı bulması,
maç genelinde olmayan heyecanın son anlara sıkışmasıydı adeta.
CUMA AKŞAMI KAYIP PUANLAR, PAZAR AKŞAMI KAZANCA
DÖNÜŞTÜ
Beşiktaş, dağınık ama etkili bir görüntü çizdiği Bursa'da, son
haftaların en derli toplu Bursaspor'uyla karşılaştı. Beşiktaş için
özel bir güçlüğü olan bu deplasmanda siyah-beyazlıların 1 puanla
dönmesi, Cuma akşamı büyük bir kayıp ve moral bozukluğuydu. Pazar
akşamı ise zorlu bir deplasmanda kazanılan 1 puana dönüştü.
TUDOR DA “İMPARATOR” KADAR OYNATIYORDU
TAKIMI
Yukarıdaki takımlardan haftanın sonunda en zararlı çıkan takım
Galatasaray oldu. Mağlup olan tek şampiyonluk adayı olmalarının
yanında, ortaya koydulan futbol da gelecek için -özellikle
deplasmanlar- umut vermedi. Evet, birden bire bambaşka bir orta
saha ile oynamak zorunda kaldılar, kolay değil. Ama Tudor'da bu
orta sahayla bu kadarını yapıyordu. Fernando ve Ndiaye varken ise
takımı zirveye çıkarmıştı. O zaman “imparatorun” farkı nerede ya da
Tudor'un suçu neydi?
HAFTANIN EN ÖNEMLİ GALİBİYETİ
Tüm bunların yanında haftanın en önemli galibiyetini Karabükspor
aldı. Bu onlar için hem bir moral hem de kolay teslim
olmayacaklarının göstergesi oldu. Alanyaspor ise istikrarsız gidişi
ile düşme tedirginliğini daha çok hissetmeye başladı. Uzun süredir
kazanamayan Akhisar da düşme korkusunu artık çok daha güçlü
hissediyor. Geçen hafta söylediğimiz gibi, stat açan takımların
küme düştüğü bir coğrafya burası.
PSİKOLOJİK AVANTAJ
Antalyaspor, evinde zor bir engeli geçti. Malatyaspor'u mağlup
ettiler etmesine ama rakipten Issam Chebake'nin yok yere gördüğü
kırmızı kartın da bu galibiyete çok büyük bir yardımı oldu.
Böylelikle düşme hattı olan 18 puanın üstünde 21 puanlı dört takım
sıralanmış oldu. Aşağıdan gelen ve 21 puana “ulaşan” Gençlerbirliği
ile Antalyaspor, yukarıdan inen ve 21 puanda “kalan” Alanya ve
Akhisar'a göre psikolojik avantajı da ele geçirdi.
MAÇA DAMGA VURAN KALECİ PERFORMANSI
Haftanın kapanışında evinde Göztepe'yi ağırlayan Trabzonspor üst
üste dördüncü beraberliğini aldı. Bu maçta Okay Yokuşlu'nun duran
toplarda vurduğu çok etkili kafa şutlarını ve fazlasını kurtaran
kaleci Beto, Göztepe'nin uzak ara en iyisiydi. Uzun süredir bir
kalecinin bir maça bu kadar damga vurduğunu görmüyorduk.