Atılan çamurlar “dünyayı kaldıran” bu parlak gücü karartmaya yetmiyor. Ebrar da bizim, o büyük başarıya imza atan tüm diğer oyuncular da, Kübra da bizim. Bu dayanışmanın ışığı ve kadın gücü her şeye rağmen dünyayı yerinden oynatmaya devam edecek.
Toplumun içine hızla yuvarlandığı tünelde en çok korkulan
şeylerden biri kadınlar ve kadın gücü. Bu anlayışa inat, cesaretin
ve haysiyetin topu her geçen gün daha çok kadınların elinde
yükseliyor. Günlük hayat zorluklarıyla başa çıkma/temel hayatta
kalma becerisinden ülke ve dünya çapındaki başarılara kadar, her
alanda böyle.
Kadın Voleybol Milli Takımı
Burada gözden kaçırılmaması gereken bir nokta var: Kadınların
başarıları hangi alanda olursa olsun yalnızca “yerli ve milli” bir
heyecan uyandırmıyor: Bunu mutlaka hem aşıyor hem de Pandora’nın
kutusunu açıyor. Heyecan, sahiplenme, korku, “denetlenemezlik”
duygusu, erkekliğin imtiyaz yitirme kaygıları ve elbette muktedir
muhafazakar endişeler iç içe geçiyor. İşte bu nedenle Eypio’nun
Naim Süleymanoğlu filmi için yaptığı şarkının şu sözleri, A Milli
Kadın Voleybol Takımı tarafından coşkuyla söylendiğinde, ironik
biçimde daha da çok yerine oturuyor. Kadınlar her büyük
başarılarıyla birlikte dünyayı kaldırıyor, aynı zamanda dünyanın
tozunu attırıyor; bildik dünyayı alt üst ediyor:
“Bıraktım geldim evimi geride, Adımı aldılar kan karıştı terime Demişti anam bana buz da olsan erime, Kaldırdım dünyayı dertlerimin yerine”
A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın Milletler Ligi finalinde Çin’i
3-1 mağlup ederek Dünya Şampiyonu olması, ataerkinin kalesi sayılan
spor tarihimizdeki en büyük birkaç başarıdan biri. Spor alanındaki
bilgim sınırlı ama biraz gözlem ve ufak araştırmayla şu sonuçlara
varmak zor değil: Kadın voleybol takımının bu başarısında yıllar
süren istikrarlı bir çaba ve çok yönlü desteğin büyük rolü var. Her
biri birer pırlanta gibi parlayan takım üyeleri yanılmıyorsam en
uzun süredir beraber olan çekirdek kadrolardan. Disiplin ve
yeteneklerinin yanı sıra Eda Erdem’in kaptanlığıyla perçinlenen
uyumları, arkadaşlıkları, dayanışmalarıyla da örnek bir ekip.
Ebrar Karakurt
Takımın başından beri hem “haylaz çocuğu” hem de hiç inkara
yeltenmediği farklı cinsel kimliğiyle öne çıkan “yıldızı” Ebrar,
“milli” takımın yabancı güçlü oyuncusu Vargas ve İtalyan erkek
koçlar kadın gücünün damga vurduğu bu başarıya hem karma hem de
uluslararası bir nitelik kazandırıyor. Burada da kız okulları,
kadın hastaneleri gibi giderek daha açık hale gelen ajandalarla
kadınlarla erkekleri ayırıp kadını “ev alanına” hapsetmeye çalışan
zihniyetle çelişen çok öğe var. “Türk’ün Türk’ten başka dostu
yoktur”dan kadınla erkeğin bedensel bir faaliyet alanında uzun
süreler beraber çalışmasına, LGBTI+ varlığına ve en
nihayetinde de kadınları dört duvardan çıkarıp dünyayı kaldıran bir
güç haline getiren başarıya kadar pek çok tehdit var. Arzu edilen
“millilik” aslında bu değil ama bir yandan da görmezden
gelinemeyecek kadar güçlü bir “milli” başarı var ortada.
Bu nedenle de işte, takımın başarısı seküler kesimin yanı sıra
devlet erkanı tarafından da bu kez sahiplenildi. Merve Dizdar’ın
Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu ödülünü alırken, seçim arifesinde
kadınların ortak dertlerini dillendirdiği konuşması gibi lince,
vatan haini ilan edilmeye varan bir genel tepkiyle karşılanmadı.
Öte yandan “filenin sultanları”nın haylazı Ebrar şu tweeti atınca
Yeni Akit tarafından “milli utancımız” diye damgalanıverdi:
“Boynumda bana yargı yükleyenlerin utançlarından yapılma
mücevherler yani altın madalya.”
Ebrar Karakurt ve takım arkadaşları
Yeni Akit’e göre “eşcinsel, sapkın Ebrar Karakurt”un bu mesajı
milli başarının değil ancak milli bir utancın sembolü olabilirdi.
Ardından Melih Altınok Sabah’taki yazısıyla “Filenin Sultanları
bir Ebrar’a kurban gitti” diyerek linci destekledi, sonra
sapkınlığa karşı muhafazakar haykırışlar art arda geldi; taşlar
yerine oturmuş oldu.
Elidor reklamının tartışıldığı günlerde Ebrar’a dair yazımda, reklamın
“her şeye rağmen cesur” niteliğinden bahsederek şöyle demiştim:
“Her an sarsılabilir yerli ve milli duygular düşünülünce burada
hala azımsanmayacak bir miktar risk de var üstelik (…) Ebrar büyük
bir toplum kesiminde ne kadar sempati uyandırırsa uyandırsın,
şüphesiz farklı ve zorlayıcı bir var oluş. Medya ve geniş toplum
kesimleri bizde farklı cinsel yönelimlere sahip popüler figürleri
çoğunlukla ancak bir tür riya bulutu çerçevesinde sahiplendi. Ya
alabildiğine, bazen groteske varan ölçüde “kostüme”, bu anlamda
kimliği, yönelimi gözden gizlemeye de elveren bir duruş ve/veya
muhafazakâr söyleme ağdalısından adapte olanlar büyük ölçüde bağra
basıldı.”
Çizim: Gürbüz Doğan Ekşioğlu
Altınok öyle değilmiş gibi yapıp cinsel kimliğine giydirdiği
yazısında Ebrar’ı kimse sormadan cinsel yönelimini açık ederek
(yani kendisi gibi olarak) başlattığı tartışmalarla koca milli
voleybol takımını “bir ergenin kimlik arayışlarına, bunalımlarına”
kurban etmekle itham etmiş oluyor. Ebrar’ın haylazlığı da çıkışları
da başka bağlamda tartışılabilir belki ama bir takımda bir erkek bu
şekilde “parlasa” hiç de ergenlik bunalımıyla falan
yaftalanmayacağı çok açık, değil mi? Kimliği “bunalıma” (bir nevi
hastalık demeye ramak) indirgeyen bu sözler Sabah’ın daha
bir ay önce sanatçıları “LGBT terörü”nü yaymakla yaftaladığı
yaklaşımla gayet uyumlu. Çünkü artık Elidor reklamının
yapılabildiği iki yıl öncesinde değiliz. Kız çocuklarını babaları
hatta dedeleri yaşında adamlarla evlendirmenin önü açılmaya
çalışılırken aynı kız çocuklarının kendi yaşlarındaki erkek
çocuklarıyla aynı okula gitmelerinin açıktan engellenmeye
çalışıldığı bir dönemdeyiz. O günlerin tartışılabilir haylazı
Ebrar’ın kimliği şimdinin öcüsü.
Daha önce de yazdığımı tekrarlamak istiyorum: En çok
kadınlardan, kadın gücünden korkuyorlar. Yetişkin kadının kendi
arzusuyla evet ya da hayır diyebilme gücünden. Kadınlar için
belirledikleri üç rol var: Anne, hizmetçi, cinsel nesne. Üç türlü
de rahatça hükmedebilmek için gözlerini küçük kızlara dikiyorlar.
Elbette ki tükenmek bilmez bir açlıkla çocuk ve genç kız bedenleri
üstünde, aslında “erkek olmayan” her şey üstünde eril tahakküm
kurmak istiyorlar. Sadece dile dökülebilenin korkunç sınırı, "kız
çocukları.”
Kübra Dağlı
Yine de atılan çamurlar “dünyayı kaldıran” bu parlak gücü
karartmaya yetmiyor. “Ebrar’a karşı kart” olarak öne sürülen dünya
şampiyonu milli tekvandocu Kübra Dağlı’dan bu yobaz çıkışlara
müthiş bir cevap geldi: “Sporcuların cinsel yönelim, tercih ya da
dini tutumlarını bir kenara bırakıp sadece başarılarını tebrik
etmek çok zor olmasa gerek…”
Ebrar da bizim, o büyük başarıya imza
atan tüm diğer oyuncular da, Kübra da bizim. Bu dayanışmanın ışığı
ve kadın gücü her şeye rağmen dünyayı yerinden oynatmaya devam
edecek.