Çağan Irmak hayatın sırrını köklerinde arıyor
Çağan Irmak'ın yeni filmi Benim Adım Feridun, bu hafta vizyona girdi. Irmak bu filminde de hayatın sırrını yine köklerinde arıyor.
Esra Karataş esrakaratas1@gmail.com
Çağan Irmak imzalı Benim Adım Feridun bir bakıma mutluluğa giden yolu tartışmaya açıyor. Film, mutluluğa giden yolun, kök saldığın topraklara yabancılaşmamaktan geçtiğine vurgu yapıyor. Mahir Ünsal Eriş’in aynı adlı kitabından uyarlanan, senaryosu yine Irmak’a ait olan Benim Adım Feridun, hayatın sırrını yine köklerinde arıyor. Film, tipik bir Çağan Irmak sorunsalına odaklanıyor; ancak diğer filmleri kadar katmanlı bir yapıya sahip değil. Birbirine düğümlenmiş bir çiftin ayrılık hikâyesi, Erdek’te bir düğün masasının etrafında çözülüyor. Sevgilisi tarafından terk edilen Ersan, memleketine gidiyor ve tesadüfen bir düğüne giriyor. Düğün sahibinin Almanya’daki küs kardeşinin çocuğu Feridun olduğu zannedilerek masaya buyur ediliyor. Kalkıp gitmeme sebebi aile ortamının sıcaklığının yanı sıra ailenin üyelerinden biri olan Hayal’in varlığı. Onun hem aile içinde kalıp hem kendisi olabilmesi durumu Ersan için çekici hale geliyor. Ersan mutluluğun anahtarını bu noktada buluyor ve düğüm çözülüyor.
TAŞRADA BİR DÜĞÜN MASASI
Aslında, çıkış noktası itibariyle hayli ilgi çekici bir noktaya parmak basarak başlıyor film. İlgi çekici bir ayrılık sahnesi. Ersan Bandırma’dan gelmiş, Ayla onu evde değil her zaman ve hep gittikleri çay bahçesinde görmek istiyor. Uzun süreli ilişkilerin getirdiği durağanlıktan yorulan Ayla, şu koskoca dünyayı bir ağaç gölgesine sığdıran Ersan’dan ve hayatından bıkmış durumda. Dönüp geleceği o ağaç gölgesi olsa da, dünyayı bilmemenin, hayatı kaçırmanın telaşında. Ayrılık sebebi ve hikâyenin başlangıç biçimi derin bir sorgulamanın ortasında kalacağımız izlenimi veriyor. Oysa film son derece basit bir dille hayatın hiç de o kadar karmaşık olmadığını anlatmak ister gibi, taşrada bir düğün masasında çözüyor sorunsalını.
Hikâyede her ne kadar Çehovyan bir yan olsa da, yönetmenin hikâyeyi işleyişi ikna edici değil. Bir anda orta yerine oturduğumuz düğün sahnesi düğümü çözmek için son derece yerinde bir çözüm olmasına rağmen, eklektik bir yapıda. Zoraki bir duygusallığın içine çekiliyor izleyici.
OYUNCULARIN ÇABASI
Ayrılığın acısını baba ocağında söndürmeye çalışan Ersan, rutininin dışına çıkarak bir bira daha içmek maksadıyla düğün salonunun yolunu tutuyor. Yarasa gibi kendisini eve kapatıp çeviriye gömülen biri için son derece taşralı bir hareket bu. Ancak dedik ya şaşılacak bir yan yok bunda, Ersan özüne dönmek istiyor çünkü. Ersan’la birlikte bundan sonra bir düğün salonuna, hatta bir masanın etrafına hapsoluyoruz. İyi çözümlendiğinde bu hapislik son derece keyif veren bir seyirlik olabilir. Yönetmenin yapmaya çalıştığı da bu. İzleyiciyi taşralı sıcak bir aile ile İstanbullu aristokrat bir adamın ortasına yerleştirerek çıkış noktasını göstermeye çalışıyor. Laf çakmaların, atışmaların, kimi zaman eğlenceli diyalogların havada uçuştuğu düğün sahnesinin tekrara dayalı ve ağır işleyen yapısını yönetmen eğlenceli kamera kullanımıyla çözmeye çalışıyor. Ancak, maya tutmuyor ve filmin girişinde beklediğimiz derinlikten eser göremiyoruz.
Filmi taşımak oyuncuların omuzlarına biniyor ki, oyuncuların filmi kurtarma çabalarını hissetmemek mümkün değil.
Geçmiş zamanlara methiye, filmin kast seçiminde de kendini gösteriyor. Eski günlere özlemin en güzel ifadesi olarak, yarattığı karakterlerle hafızalarımızda yer etmiş isimlere yer veriyor Irmak. Tarık Papuçcuoğlu, Suzan Aksoy, Güngör Bayrak, Kadriye Kenter, Defne Yalnız yönetmenin bu duygularının birer ifadesi olarak yerlerini alıyorlar.
Geçmiş zaman hikâyeleri anlatarak hafızamızı canlı tutmaya çalışan Çağan Irmak’ın dilini ve hikâye anlatışını seviyor olsak da, bu kez bizi ikna edemiyor yönetmen.
Adı: Benim Adım Feridun
Yönetmen: Çağan Irmak
Senaryo: Çağan Irmak
Oyuncular: Halil Sezai, Büşra Pekin, Tarık Pabuçcuoğlu, Suzan Aksoy, Güngör Bayrak, Kadriye Kenter, Defne Yalnız, Özge Borak