Kapitalist hegemonya, dayandığı ve neden olduğu derin, kapsamlı eşitsizliği ve tahakkümü gizlemek için sıradan olana büyük yatırım yapmak zorundadır. Gerçi her yeniden üretim rejimi sıradan olanı yeniden yeniden kurmak zorundadır ancak kapitalist toplumsal yeniden üretim rejiminin egemen kıldığı sıradan olan, sistemin dinamik yapısını muhafaza etmek üzere sıra dışı olmak zorundadır. Kapitalist toplumların ortalama bireyinin sürekli olarak yakınsadığı tipin varoluş ilkesidir sıra dışılık. Geçerken şu fark ortaya koyulmalı: Söz konusu tip kenarda, uçta (marjda) değil de aslında ortada olduğu için marjinal değil sıra dışıdır (olağandışı). Bu durum bir açmaza işaret ediyor gibi. Ancak kapitalist hegemonya gücünü, diğerleri gibi bu açmazı da düzeyleri muğlâklaştırarak sürekli kılmaktan alır. Yani bireyin marjinal olduğu düzeylerle sıra dışı olduğu düzeyler gerçekte birbirlerinden farklıdır. Söz konusu düzeyler birbirlerinden, bu düzeylerde gerçekleşen eylemlerin sistemik etkileri bakımından ayrılırlar. Bu bakımdan bireyin marjinal kabul ettiğimiz eylemi, sisteme etkisi açısından kesintiye uğratıcı, arıza çıkarıcıdır, sıra dışı eylemi ise aslında sıradan olanı onaylayıcı, sıradan olanı dinamik olarak kurucudur, dolayısıyla marjinal olana nazaran görünürdedir. Sonuç olarak kapitalist toplumun ortalama bireyinin sürekli olarak yakınsadığı tip esasen sıra dışı “görünmek” zorundadır.
Görünmenin harekete geçirici gücünün hafife alınıyor olması, onun hakiki bir eylem olarak kabul edilmemesi, kapitalist hegemonyanın siyasal temelini oluşturur. Kapitalist toplumu sürekli kılan sıra dışı sıradan/ortalama birey ancak biçimsel olabilir. Bu radikal biçimsellik görünmek fiiline dayanmak zorundadır. Örneğin kapitalist siyasal alanı kuran kamusallık başkaları yerine görünmeye dayalıdır. Kapitalist hegemonyanın görünmek fiiline bunca dayanıyor olması, yaşamı, toplumsal varoluşu, temelde fayda-zarar/maliyet hesabı ilkesi temelinde kavraması, bu nedenle içeriğin ne gerektirdiğine bakmaksızın en zahmetsiz yolu tercih etmesi yüzündendir. Zahmetsizlik tercihi nedeniyle görünmek fiilini sıradan bireyinin yakınsadığı tipin asli fiili kılan kapitalizm, bütün bunları canlılığın toplumsal yeniden kuruluşu olarak kabul edilebilecek arzuya yaslanarak yapar. Yaşamın toplumsal kuruluşu olarak arzu o denli yerinden edilemezdir ki eşitsizlik ve tahakkümü meşrulaştıran hegemonyalar arzulara yatırım yapmak zorundadır. Çünkü arzu, salt canlının hayatta kalmasını sağlayan bir ihtiyaca, bu ihtiyaca yönelmek manasında bir isteğe karşılık gelmez, istenilenin başkası tarafından onaylanması ya da reddedilmesini de içerir. Bu nedenle doğrudan görünmekle alakalıdır, çünkü bir başkasına görünmeden onaylanmak ya da reddedilmek olanaklı değildir. Özetle kapitalist hegemonya arzulara yaptığı yatırımla, arzuları sürekli manipüle ederek, dayandığı ortalama bireyi sıra dışı “görünmek” zorunda bırakır. Başka bir deyişle kapitalist kamusal alanda var olmanın, daha doğrusu muteber olmanın koşulu sıra dışı görünmektir ve unutmamak gerekir ki sıra dışı olan sıradan olanı yeniden üretir, onu onaylar. Elbette görünme çok çeşitli düzeylerde gerçekleşir: vücuda gelme manasında ortaya çıkmadan gözükmeye kadar. Kapitalist hegemonyanın mahareti sıra dışı görünmeyi sıradan olanın kurucu ilkesi kılarken, vücuda gelme manasında görünme de dâhil bütün görünme biçimlerini gözükmeye indirgemesi ve bunu görünme arzusunu bütün arzuların az çok gayesi kılarak yapmasıdır. Böylelikle sistemin yarattığı ve dayandığı eşitsizlik ve tahakküm, son derece hegemonik bir biçimde en olgun halini gözükmek fiili aracılığıyla kazanan sıra dışılıkla kabul edilebilir, aslında “görünmez” hale gelir. Sürecin failleri arasında gözükme arzusunun adeta bütün arzuların arzusu olduğuna ilişkin kendiliğinden, tılsımlı bir uzlaşı vardır. Ne yaptığınızın, ne için yaptığınızın, dolayısıyla neyi arzuladığınızın bir önemi yoktur, arzunuz ortaya çıkma (var olma) manasında görünme değil de gözükme arzusuna dönüşebiliyorsa, kapitalist hegemonyanın sıra dışı ortalama bireyisinizdir ve bu, şimdilik kaydıyla kapitalizmin yarattığı eşitsizlik ve tahakkümün taşıyıcısı olmak anlamına gelir.
Televizyon, internet, telefon ve bunları içererek aşan sosyal medya, sıra dışı gözükmeyi sıradan insan için bir fotoğraf, bir video, bir yorum kadar yakın kılmıştır. Ama bu aşamaya giden süreçte sıradanlar, özellikle de sinema ve televizyon aşamasında ortalama bireyin yakınsaması gereken olarak takdim edilen tipler, her türden gözün hep kendisine yöneldiği, üstelik doğal olarak bunun için eskisiyle karşılaştırıldığı vakit çok daha az çaba sarf eden, tabiat ya da çevresi tarafından bahşedilen “üstünlükler” sayesinde başkalarından hasbelkader daha çok gözükebilenlerdir. Söz konusu endüstriler günümüzde de diğerlerinden daha sıra dışı gözüktüğü için insan kardeşlerinden soğurulan değerin kendilerine aktarıldığı muteber sıradanları ayıklıyor, onları diğerleri için yakınsanacak rol modeller olarak sunuyor: futbol, voleybol (genellikle kadın olanları) ve basketbol oyuncuları, tenis oyuncuları, her türden sahne sanatçıları, tüm sanatları performans sanatlarında mecz eden daha başkaları [Wikipedia’dan 1980’den sonra doğan ünlülerin ekseriyetle hangi işlerle iştigal ettiklerine bakılabilir]. Bunlara eşitsiz ve akıl almaz büyüklükte kaynak aktarılmakta, bu sayede yaşadıkları, tüketim kalıpları, ilişkileri sıra dışılığın zahmetsiz birer göstergesi olarak sunulabilmekte. Böylelikle sadece nelerin tüketileceği, nelerin tercih edileceği değil, aynı zamanda bunların nasıl yapılacağı da tek tipleştirici bir tarzda göze sokulmaktadır.
20. yüzyılın ikinci yarısından sonra özellikle televizyonun kitlelerin yaşamlarına dâhil olmasıyla bütün arzuların nihai amacının gözükme arzusuna dönüştürülmesi, içeriksiz görünme ediminin ideal tipinin günümüz için pop starda olgunlaşmasına neden olmuştur. Bugün neyi arzularsanız arzulayın nihai olarak salt sıra dışı gözükmeyi radikal bir biçimde belli belirsiz hedefleyen pop star olmayı arzulamıyorsanız görmezden gelinirsiniz. İster ses sanatçısı, ister politikacı, ister gazeteci, ister yazar, ister bilimci, ister din adamı olun, görünür olmak için pop star olmayı yahut sıra dışı gözükmeyi arzulamalısınız. Güçlü bir sesiniz olabilir, istisnai bir yazma yeteneğine yahut akıl yürütme yeteneğine sahip olabilirsiniz, sıra dışı gözükmedikçe ve bunun bugün için muteber tipi olan pop star gibi davranmadıkça yok sayılırsınız. Üniversite hocası, politikacı, öğrenci, daima şikâyet halindeki yaşını almış vatandaş, temizlik işçisi, bankacı, aktivist, aklınıza kim gelirse, hepimizi pop star olmaya yazgılamış kamusal alanın saldırısı altındayız ve görünür olmak arzusu hiç de kolay üstesinden gelinebilecek bir arzu değil, zahmetsiz gözükme arzusu ise linç kültürünü besleyen, totalitarizm eğilimini şiddetlendiren sinsi bir oyun. Arzuların manipülasyonuna dayanan kapitalist kamusal alanın dönüştürülmesi en zor olanı zannediyorum. Sıra dışı gözükmenin karşısına vücuda gelme olarak görünmeyi koymak çıkar bir yol olarak görünüyor.